‘Men çi goyem, tamborem çi senedi’ meselesi
Çizim:Jean-Étienne-Liotard
Kirvem,
Senin de sular seller misali ezbere bildiğin gibi, özellikle şu son zamanlarda ülkemizin gündemi; sabahın erken saatlerinde hicaz, öğlene doğru nihavent, yatsı namazını müteakip uşşak faslıyla sürüp giderken, diğer taraftan da ertesi gün acaba hangi şarkıları, hangi türküleri cümbüş, tambur, kemençe eşliğinde çalıp çığıracağımızı da maalesef bilmiyoruz…
Beri yandan memleketimizin sathında her geçen günün ardından giderek artan, deyim yerindeyse “kaknem“ boyutlara ulaşan, bukalemun gibi renkten renge dönüşen, üstelik hepsi de birbirinden saçma sapan gündemler nedeniyle ortada sırıtan gerçek şu ki; eriyle, dişisiyle, genciyle, yaşlısıyla zaten olmayan huzurumuz neredeyse tümüyle ayvayı yedi veya yemek üzere…
Cumhurumuzun ali menfaatlerini koruyup kollamak için on dokuz yıldan beri ellerinden gelen her türlü gayreti esirgemeyen, bu bapta sabah akşam dur durak demeden yerine göre yaban ellerde ya da ülkemizin her yanında “tazı” gibi koşuşturan bu zatı muhteremlerin düşman çatlatacak kertedeki hizmetleri karşısında şapkalarımızı, külahlarımızı çıkarıp saygı duymamak mümkün mü!
Neyse… İşin alengirli bu faslını es geçip sadede gelirsek, ortalıkta sırıtan acı gerçek şu ki, halkımızın şu an içinde debelenip durduğu derdi, öncelikle boş tenceresiyken, buna mukabil muhterem zevatın her defasında ülkemizin her anlamda çağ atladığını, milletimizin kahir ekseriyetinin sırtının pek, döşeğinin rahat, dolayısıyla keyfinin yerinde olduğunu belirtmeleri bir başka faslı diğer…
Aslında cebi, cepkenli delik, umutları kevgire dönüşmüş vatandaşlarımızın neredeyse tümü koro halinde bir ağızdan “Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor (Men çi goyem, tamborem çi senedi!..) dediği halde, sağır kulaklara bir türlü sesini duyuramıyorsa, o zaman bu gidişatın sonu acaba hayırlara mı vesile olur, yoksa tam aksine bu vurdumduymazlığın neticesini şimdilerde seksen dört milyonu sollayan nüfusumuzla hep birlikte mi öderiz?..
Açlık, yoksulluk, sefalet içinde kıvranan halkın hali, ahvali, çulu, çaputu ayan beyan meydandayken, öte yandan “şahsımın devleti”nde, kimileri tarafından kılıfına, kitabına ustaca uydurulan yolsuzlukların yanı sıra, keza aynı minvalde sefahat, saltanat alemi, tıpkı bir zamanların Lale Devrini fersah fersah sollayıp, ardından da doludizgin yoluna devam ediyorsa, demek ki, ülke sathında, yurttaşlarımızın nezdinde mesele “tünne”, problem “mafiş”, istikbalimiz emin ellerde…
Öyleyse?..
Öyleyse… Vatan, millet, Sakarya faslına berdevam Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30