Yoksulluk sadece para değil bir onur mücadelesidir

Fotoğraf: Sean Ewing/publicdomainpictures.net CC0
Restorasyon, yeni dönem, gidiyorlar, geliyor gelmekte olan, gözleri Biden’a gülen…, Türkiye İyileşecek… sloganları arasında ‘Peki, medya ne olacak?’ sorusu en azından bazılarımızın kafasında dönerken, şimdilik ‘merak etmeyin biz gelince her şey iyi olacak’tan öte bir cevap alamıyoruz. Her seçim ikliminde olduğu gibi yine hiçbir partinin medya politikalarıyla ilgili söyleyebileceği somut bir şey yok. “Gazeteciler haber yaptıkları için hapse girmeyecek!” Peki, hapistekiler ne olacak? Mesela geçen hafta cezaevinde 2.000’inci günü dolan Nedim Türfent özgürlüğüne kavuşacak mı? Neydi Türfent’in suçu? Nisan 2016’da Özel Harekat’ın yere yatırdığı 40 işçiye “Ne yaptı lan size bu devlet… Türk’ün gücünü göreceksiniz…” diye bağırdığı görüntüleri haberleştirmekti. Bir ay sonra gözaltına alındı, bir gün sonra “terör örgütüne üye olmak” gerekçesiyle tutuklandı. İddianamesinde sosyal medya mesajları ve haberlerinin yanına 20 gizli tanık ifadesi eklenmişti. 20 tanıktan 19’u ifadelerini işkence altında verdiklerini söyledi ve geri çekti. Türfent’in ilk duruşması ancak Haziran 2017’de görüldü. Savunma hakkına ancak bir seneyi geçtikten sonra kavuşabildi, ona da hak denilirse.
Gelmekte olan gelince yeni medya ortamının sermayedarları kim olacak, çalışan hakları ne olacak, üç kuruş paraya iki mesailik iş yapıp gazetecilikten soğuyan gençleri kaybedersek halimizi kim haber yapacak? Kalbi kırılan deneyimli gazetecilerin gönlü alınıyor da bu ülkeden ve güya en demokratik medyasındaki çalışma koşullarından ikrah eden gençlerin yeri nasıl doldurulacak? Şimdi bu soruların zamanı değil mi? "Siirtli ve Batmanlı vatandaşlarımız, hayat pahalılığıyla ve geçim sıkıntısıyla uğraşıyorken" diye mi? Kürdistan dediği için gözaltına alınan Cemil Taşkesen (bazı haberlerde C.T isimli şahıs diye geçiyor) geçim sıkıntısı son bulunca kusura bakmayın mı diyecek? İnsanlar ekonomik refah için onurlu bir yaşam sürme, ifade özgürlüğü, örgütlenme gibi temel haklarından vazgeçecek mi? Herkes Squid Game dizisinde temsil edildiği gibi altından kalkamadığı borçlarıyla, sona ermeyeceği belli fakirlikle yaşamaktansa öleceği ya da öldüreceği bir oyunu oynamaya razı mı?
Çok soru sordum. Zira midem bulanıyor. Fazla şahsi bir tepkiyi dile getirdiğimin farkındayım lakin Gökçer Tahincioğlu’nun T24’te Mehmet Eymür’le yaptığı iki bölümlük söyleşi bende böyle bir etki yarattı. Ne Sedat Peker’in yüksek volümlü video şovları, ne sosyal medyada her gün karşımıza çıkan türlü yolsuzluk ifşaatı, soru sorabilenin karşısında böylesi bir arafta kalmaya cürete denkti. Gazeteciliğin alametifarikası burada, önceden hazırlanılıp, bir bağlam çerçevesinde soru sorulduğunda verilen ya da verilmekten kaçınan her cevap bir yere oturuyor. Zaten tüm süreci öncesi ve sonrasıyla anlatıyor. Kimsenin, bugün şartlar değiştiği için, yok yere kahraman olmasına da fırsat vermiyor.
"BİZİ DE YAZ YÜKSELELİM"
Söyleşinin ilk bölümü yayınlandıktan sonra pek çok haber sitesi şu başlıkla alıntıladı: “Devlet görevlileri 18 kişiyi para için öldürdü”. Oysa bu bilgi yeni değildi. Hatta Sedat Peker’in videolarında Mehmet Ağar’ı suçlamasıyla yeniden gündeme gelmişti. Hatta o videonun hemen ertesinde yine Tahincioğlu’nun haberine göre İstinaf Mahkemesi Ağar’ın da sanıkları arasında olduğu 19 kişinin öldürülmesine ilişkin davada beraat kararını bozdu. 1993 yılında öldürülen Altındağ İlçe Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın BBC Türkçe’ye Sedat Peker’in Mehmet Ağar ile ilgili iddialarının ilk defa duyuluyormuş gibi algılanmasından rahatsız olduğunu anlatmıştı. İlginç olan 1993’te başlayıp 2019’da karara bağlanan davanın istinafta bozulmasının tarihi (21 Mayıs 2021) tesadüfüydü.
Bu arada Eymür daha önceki röportaj taleplerini geri çevirirken, birden geçen hafta konuşmaya ve bu davayı hatırlatmaya karar verdi. Daha önce yazdığı halde yükselmesine engel olamadığı Ağar için "Şu an ise biraz sıkışık bir döneme girdi diye tahmin ediyorum” diyor. Kim bilir, Ağar da belki bir Youtube kanalı açıp itiraflara, suçlamalara başlar. Belki bir gün şarkı yarışmasındaki gibi siyasetçiler inandığı mafyaya doğru koltuğunu çevirirken bizler de cep telefonumuzdan oy vererek eğlenceye katılırız.
"NE YAPTI LAN SİZE BU DEVLET!"
“Şimdi bize düzgün adam lazım değil ki. Düzgün adam neyin haberini getirecek. Bir faaliyetin içerisinde olan adam zaten kirli adamdır" diyor Eymür. "Devlet benim gözümde her şeyi yapabilir. Meşrudur. Benim için böyle. Ama işin içinde menfaat varsa… ‘Bu kadar para ver yoksa seni öldüreceğim’ Bu insanlar maalesef böyle öldürüldü."
Bu hafta 867. kez toplandı Cumartesi Anneleri, kayıp yakınlarının hesabını sormak için. Eymür’ün devleti her şeyi yapabildiği, kimsenin hesabını sormadığı için. Tahincioğlu bunu soruyor: "Ama çok büyük bir kavganın içerisine giriyorsunuz. O kavgada galip gelmeniz lazım. Yoksa ipin ucu kaçıyor” diyor Eymür. İpin tuttukları tarafı belli ki eprimiş, bir tarafını Peker ve Eymür (öne çıktıkları için) diğer tarafını açığa düşürdükleri Ağar ve destekçileri çekiştiriyor.
Eymür operasyonel başarısızlıklarını anlatırken aynı ‘tatlılıkla’ devam ediyor işkence hikayelerine de: "Mesela bir kurye vardı. Bana dert yanardı. Bugün elektrik tedavisi yok mu, romatizmalarım azdı diye dalga geçiyordu." Bu size normal mi geliyor? sorusuna şöyle yanıt veriyor: "Hayır, başka türlü konuşma imkânı yoksa olabilir. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Çünkü çok inatçı tipler var. Başka türlü konuşturmak çok zor." Oysa 91’de yazdığı Analiz kitabında, söyleşide de değindiği Kızıldere Katliamına ilişkin işkence itiraflarında o kadar kendinden emin değil: “Kimden ve nasıl başlayacağımızı bilmiyorduk. Gözaltında tutulan şahıslar bir an önce netice almak için biraz fazla hırpalanmışlardı.” (s.78)
"Bizim hanım arkadaşları bağırtırdık. ‘Kızını aldık’ derdik sonra suçluya. Bağıran bizim arkadaşımız. ‘Konuşacaksan konuş sıkıntıya girecekler yoksa’ derdik mesela. Tiyatro yapardık biraz.” Herkese türlü başka çağrışımlar yapmış olabilir ama bu satırları okuduğumda aklıma nedense ilk olarak Dilek Doğan geldi. 2015’te Küçük Armutlu’daki evlerinde polis baskını sırasında (tiyatroya ayıp olmasın) sergilenen polis temaşasında, ‘rolüne kendisini fazla kaptıran’ bir polis tarafından öldürülen Dilek Doğan. Yargılanan polis Yüksel Moğultay’ın cezası onanırsa 45 gün cezaevinde kalacak, Dilek Doğan’ın abisi Emrah Doğan örgüt üyeliği ve tehdit suçlamalarından toplam 19 yıl 7 ay hapisle cezalandırıldı.
Batman’dan, Siirt’e, Diyarbakır’dan Ankara’ya, İstanbul’a insanlar yalnızca yoksul olmamak değil aynı zamanda onurlu bir yaşam sürmek istiyorlar. Sizin "huzur"la ehlileştirdiğiniz kavramın dibinde toplumsal barış yatıyor. Yoksulluğu bitireceğiz sloganlarının atıldığı yerde herkesin kendisini, yaşadığı toprakları özgürce tanımladığı, mücadelesini sürdürebileceği bir toplum tahayyülü oluşmazsa "Ne yaptı lan size bu devlet!" sesi kulaklardan hiç gitmeyecek.
İyi bir gazeteciliğin ortaya koyduğu ipuçlarına bakınca tedirgin olmamak işten değil. Lakin katlanılması ve mücadelesi zor gerçeklik siyasette en kolayından bir kez daha popüler kültür ve simülasyonla çıkış arıyor:
"Yolsuzluk mu? Ah, Casa de Papel’in yeni sezonu geldi; uyuşturucu göndermesi için Narcos hala çok satıyor; ‘hapis için Prison Break verelim; yoksullukta şu sıralar bir numara Squid Game ama nedense kapitalist sistem eleştirisi gibi algılandı arkadaşlar üstünde çalışıyor. Aslını isterseniz biz de şu sıralar daha çok yerel hikayelerle ilgileniyoruz"
Evrensel'i Takip Et