Böyle film olmaz!
Fotoğraf: DHA
Bir kötü karakter olur filmlerde, işkencenin, hırsızlığın, cinayetlerin müsebbibi.
Bir suç makinesi gibi gezer kan döke döke. Şans ondan yanadır, ön kapıya polis yığılsa arka bahçeden atlayarak kaçmayı başarır, odaya kilitlesen havalandırma deliğinden uzar, nakil aracına bindirsen kaza olur, yara almadan kurtulur, çayır çimende gözden kaybolur. Sonraki sahneye parkta oynayan çocuklar girer ya da mesai çıkışında arkadaşlarına gülerek el sallayan bir kadın, mutfakta kurabiye tepsisi, anlık bir huzur karesi. İzleyen bilir başa gelecekleri. Hayır, der izlerken hayır işte şimdi yine kana bulanacak her şeyden habersiz bu ortam. Rahatlamayın ey insanlar, yakalandı sandığınız katil sizi gözlüyor çalıntı bir aracın ön koltuğunda, uyanık olun, kilitleyin kapınızı, arkanıza bakın yürürken. Gerilir insan, dişlerini sıkar, tırnakları avcuna batar. “Yeter artık film uzasın diye bu kötülüğe bunca şans tanımak da ne?” diye isyan edesin gelir. Gerilim artar.
Bir yerde suçlu illaki iyi karakter ile karşı karşıya gelir, namlunun ucunda bulur kendini.
Bir diyalog başlar aralarında, seyirci der ki iyi olana “Uzatma konuşmayı, sık işte tetiği, zaman kazanmaya çalışıyor görmüyor musun? Birazdan bir şey olacak hem sen öleceksin hem de başka masumlar. Kurtar bizi de kendini de bu gerilimden artık”
İyi hep son çare çeker tetiği, izleyicinin oh diyeceği son noktaya kadar diretir yönetmen aksiyonda.
Filmlerin sonunda eli cebinde ıslık çalarak uzaklaşmaz suçlular.
Çünkü o zaman kimse izlemez filmi, kimse halkın içine karışmış bir kötü adamı seyrederek çıkmak istemez sinema salonundan.
Bize izletiyorlar kendimizi bildik bileli.
İşkence sahneleri yaşanıyor evlerde, çığlıklar camları sarsıyor. Annelerinin burunlarından kan fışkırırken, göz kapakları morarıp kapanmış, dişleri kırılmış, yüzleri tanınmaz hale gelmişken ağlayan çocuklar var kadrajın ortasında, ağlıyor çaresizce, kendi hayatının da tehlikede olduğuna ermeyen güzel, küçük aklıyla.
Çocuk ne bilsin Emre Göktaş’ın üç kızını “kendinden soğudukları” için silahla, zorlama hapsi kararı kendisine tebliğ edilmediği için serbest gezen Ali Yardım’ın iki ufacık kızını pompalıyla, Turgay Mert’inse zehirlemeye çalışıp olmayınca boğarak iki evladını öldürdüğünü.
Anneler bilir. Öldürüleceklerini hisseder. Onca yıl dayanır da o gün geldiğinde anlar. Emine Bulut’un “Ölmek İstemiyorum” çığlığını hatırla.
Kapı çalar bazen. Bir film olsa izleyici derin bir nefes alır. Kapıya biri gelmişse şiddet bir süreliğine dinecek demektir.
Ama burada kapı açılmazsa polis bir şey yok diye gidebilir. Gencecik Şebnem Şirin’in belki de son nefesinde duyup umutlandığı şey o zil sesidir.
Ya da kapıya gelen fiziksel olarak denk bir başka erkektir. Filmlerde umut belirir, gerçek hayatta ölümlerden ölüm seçtirir. Mesela “Dua et ki kocan seni hâlâ istiyor yoksa öldürecektim” diyen Yasemin Çakal’ın ağabeyi gibidir. Ölüm elden ele gezdirilir.
Katil adaylarının biri gider biri gelir.
Kaç der izleyici, kaç o evden, mezarına dönüşmeden kaç.
Tecavüze uğramış bir kadın vardır ekranda, o parçalanmışlıkla kalkıp kendini kurtarmasını umarsın. Hadi dersin içinden, yapabilirsin.
Kaçar kadın, polise gider.
Yoo rahat nefes alma seyirci, polis önce neden kaçırılırken cep telefonundaki uygulamayı kullanmadığını sorgulayacak, telefona el konulmuş olmasını, ailesinin tehdit edilmiş, evinin önünün araçlarla çevrilmiş olmasını kale almayacak. Mağdur kadını TEM şubeyle ifadeye sokacak, muhbirlik dayatacak. Ve o esnada tecavüzcü, polislerle selamlaşarak karakola girecek. Bu kadar olmaz mı diyorsun? Mehmet Tunç adliyeden salıverildi, sen hangi filmi izlediğini sanıyorsun?
Mahkeme salonlarında geçen filmler doksan ila yüz otuz dakika sürer. Burada seneler yorulur.
Mesela bir varilde yakılarak katledilen Pınar Gültekin’in mesajlarına ulaşabilmek için telefon şifresinin kırılması için bekler. Bir yıl bekler. Yetmez bir yıl daha beklemeyi göze alır.
Olur ya belki de mesajlarda katil için hafifletici bir sebep bulunabilecektir. Bunca adaletsizlik az gelirse diye sanıklar bir de kızı katledilmiş anneden şikayetçi olurlar.
Mağdur olmuşlardır acılı bir anadan işittiklerinden dolayı. Kızı öldürülmüş bir anadan daha mağdur.
Eşini WhatsApp mesajları yüzünden 88 yerinden bıçaklayarak öldüren Emrah’ın soyadı haberlerde S. diye verilir, uzun uzun Sakarbalkanıgeçen diye yazılmaz. Oysa öldürdüğü karısı yüküne rağmen taşımıştır onca yıl o adı.
Çünkü ağır tahrik indirimi yapılmıştır, 15 yıl içinde tahliye olup aramıza karışacaktır. Aman hayatı zorlaşmasın.
Oysa kendisine silah zoruyla tecavüz eden akrabasını öldüren Nevin Yıldırım’ın müebbetini onaylamıştır yargıtay.
Yasal süre aşıldı diye tecavüzden ortaya çıkan gebeliği sonlandırmasına izin vermeden, doğurmaya mecbur bırakarak hem de.
Filmlerde şiddet dindiğinde sırtına bir battaniye, eline bir kahve verirler. Geçti artık der sarılır birileri.
Bizde öldürülmemenin cezası ağırdır, ayaklarının altından zemini çekerler; Çilem Doğan’ın cezası onandı: 15 yıl.
Yüzüne doğrultulan tüfekle, doğrultanı vurduğu için 15 yıl alan Aylin Işık gibi.
Bu bir film değil, film olsa izleyeni olmazdı. Bunun adı erkek adalet.
Diyor ki kadınsan kalıbıma gireceksin, canından önce o kutsal ilan ettiğim aile kavramını koruyacaksın, tacizin de tecavüzün de sorumlusu sensin, hem erkeğin karşısında, hem kolluğun önünde hem de yargıda karşında yine beni bulacaksın; bir diğer erkeği.
Erkek adalet, erkeği korumanın binbir yolunu arayacak, bahaneleri sıralayacak, kadınlara en yüksek cezayı, erkeklere en büyük tahrik indirimlerini yazacak.
Öldürülen kadınsa ibretlik eyleyecek, öldüren erkekse feyzlik.
Biz kadınlar da diyoruz ki;
Bu düzen böyle gitmeyecek. Erkek adaletinizi dayanışmamız yıkacak.
Kol kola girdik, aşamayacaksınız o duvarı. Ne adliyelerden ne sokaklardan, meydanlardan, hayatın içinden çekip alamayacaksınız bizi.
Üzerimize ördüğünüz duvarları yıkacağız.
Siz karşınızda kaç kişi var sanıyorsunuz? Bu ülkede 41 milyon kadınız.
Biz bu ülkede ezilenlerin en büyük ortak kümesiyiz.
Kimliklerinden saldırdıklarınızın, etnik kökenlerinin başına a’federsin eklediklerinizin, emeğini sömürdüklerinizin, ötekileştirdiklerinizin, yaraladıklarınızın yarısıyız.
Bir vursanız kadınlığımıza da geliyor, çift sekiyor.
Ezilenlerin öfkesinden her muktedirin korkması gerekir. Bizim öfkemize çifte su verilmiştir.
O son ekrana “Bitti”yi biz yazacağız, özgür ve mutlu bir sona kadar, Çilem Doğan’ın dediği gibi “Kirpiğimiz yere düşmesin” diye omuz omuza mücadeleye devam.
Kirpiğimize kurban olacaklar.
Buraya bak seyirci, izlemesi zor mu geliyor?
O zaman ses çıkar, kendini o koltuktan al sokağa çıkar.
Haykır!
KADIN, YAŞAM, ÖZGÜRLÜK!
JİN JİYAN AZADİ!
- Kelime eksikliği 01 Şubat 2025 03:15
- Yaşamak arzusu 25 Ocak 2025 04:02
- Var mıyız yok muyuz? 18 Ocak 2025 04:08
- Uykusuzluk üzerine 11 Ocak 2025 05:00
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47