6 Kasım 2021

Türkiye’de üçüncü sinema (2)

Fotoğraf: Everest Yayınları

Yılmaz Güney’in yönettiği ve oynadığı Üçüncü Sinema örneği olan Umut yeni ve başka bir sinemanın da genç yeni yönetmenlerin de yolunu açar. “Umut” filmi Sinematek’te gösterildiğinde, aralarında Ö. Lütfi Akad’ın da olduğu kalabalık bir sinemacı topluluğunca ayakta alkışlanır, “İşte sinema bu” denir. Ö. Lütfi Akad Yılmaz Güney’i, tebrik ederek “Bu film, Türk sinemasının ilk gerçekçi filmidir” der.

Yılmaz Güney kendi coğrafyasının gerçekliğine, beslendiği kültüre yabancılaşmadan ‘yeni sinema’nın yolunu açar çektiği filmlerle. Bu yeni sinema, yaratılacak yeni ‘yapım/dağıtım/gösterim’ imkanlarıyla bağımsız sinemanın da inşasını sağlayacaktır. 

Yeni bir sinemanın temellerini atmak ister. Yeşilçam dışı film yapım, dağıtım gösterim imkanlarına sahip olacak, ‘bağımsız bir sinema’nın oluşumu için düşünceler geliştirir, bunu hayata geçirmek için adımlar atar, yakın çevresinden sinemacı arkadaşlarıyla toplantılarda konuşur bu konuyu. Bu projeyi hayata geçirebileceğini düşündüğü sinemacılar arasında Şerif Gören, Zeki Ökten, Erden Kıral, Ahmet Soner gibi sinemacılar vardır. Ne yazık ki bu önemli projesini gerçekleştiremez. Yeni hapislikler, cezalar yakasını bırakmaz.

Yılmaz Güney’i belli dönemleriyle, belli filmleriyle değerlendirmek, anlamaya çalışmak zordur; eksik kalır, yanlış olur. Örneğin, bazı seyircilerin ya da küçük aydınların küçümsediği filmlerde oynamasa sinemanın ‘çirkin kral’ı olamayabilir, bu denli iz bırakamayabilir, sinemanın akışını değiştirecek filmleri yapamayabilirdi; ya da yalnızca kafasındaki sinemayı yapmaya koyulsaydı yine hem böylesine sevilen bir halk sanatçısı olamayabilir ve bu kadar uzun soluklu bir etki bırakamayabilirdi. Yılmaz Güney’i ancak bir bütün olarak değerlendirebilir, anlamaya çalışırsak, sinemasını da hayat tarzını da daha az hatayla kavrayabiliriz.

Gelenekten beslenen Yılmaz Güney sineması, geleceğe uzanırken düz bir yol izlemez; sıçramalarla gelişir, dönüşür. Yaşadığı yıllarda da sonrasında da birçok sinemacıyı etkiler, yol gösterici olur, ışığıyla yollarını aydınlatır.

Nijat Özön, “Türk sinemasında Akad’ın çizgisini sürdüren, geliştiren, onun tek meşru ‘varisi’ sayılabilecek olan, aynı zamanda Sinemacılar Dönemi ile Genç/Yeni Sinema Dönemi arasında hem bir halka işlevi gören hem de bu son dönemi başlatan” sanatçı olarak söz eder Yılmaz Güney’den.

“Umut”u her biri birer başyapıt olan “Ağıt, “Baba”, “Umutsuzlar”, “Yarın Son Gündür”, “Acı”, “Zavallılar” ve “Arkadaş” izler 1970-1974 yılları arasında.

Bu ülke aydınına, sanatçısına düşünmeyi, düşündüğünü açıklamayı, mutlu olmayı, güzellikler içinde yaşamayı çok görüyor, dahası yasaklıyordu. Yılmaz Güney de ‘Daha yapacak çok şeyi, filmleri’ varken, hayatının en verimli günlerini hapishanelerde geçirdi. Hapisteyken yeni filmlerinin düşünü kurdu, projelerini geliştirdi.

“Sinemanın siyasetle olan ilişkisi en başından beri vardır esasında. İlk uzun metrajlı film olarak kabul edilen Griffith’in “Bir Ulusun Doğuşu” (1914) adlı filmi, ilk siyasal film olarak da kabul edilmektedir. Siyasal sinemanın bir alt dalı olan “Üçüncü Sinema” da bir anlamda devrimci içerikler taşımasıyla ön plana çıkmış bir politik yönelimdir.” (*)

YILMAZ GÜNEY’İN ÜÇÜNCÜ SİNEMASI

“Latin Amerika’nın köklü antiemperyalist mücadele geleneğinden doğan tür, ilk ürünlerinden itibaren ulusalcı çizgisini sürdürmüştür. Aynı yıllarda aynı tarz bir antiemperyalist sinemayı geliştiren Türkiye sineması için de durum farklı değildir. Bu yıllarda sinemamız için tek istisna Yılmaz Güney olmuştur. Yaşamı, emperyalizme karşı radikal duruşu ve bu yöndeki tutarlılığının yanında çektiği filmlerin özgün tavrı da onu diğer Üçüncü Sinemacılardan ayırmaktadır. Yılmaz Güney, Türkiye’deki Üçüncü Sinemacılar arasında dünyaca kabul görmüş isimlerin başında gelmektedir.” (**)

“Umut”, “Arkadaş”, “Endişe”, “Sürü”, “Yol’’ ve “Duvar” filmleri Üçüncü Sinema örnekleri olarak değerlendirilebilir. 

“Güney “Umut”ta, sadece yoksulluğun neorealist bir resmini çizmez. Çaresiz bireyin psikolojisini de incelikle anlatır. Delirme (‘Endişe’de ve bir ölçüde ‘Sürü’de) gibi ilk bu filminde kullandığı temalar kendilerini tekrar tekrar gösterecektir daha sonra çektiği filmlerinde. Buna acı çeken çocukları da ekleyebiliriz.

Başarısı üçüncü sinemanın önemli isimlerinden Armes tarafından da kabul edilen Güney gerek hapiste gerekse özgür olduğu çileli hayatında Üçüncü Sinema’nın Türkiye’de önemli temsillerini vererek sinema tarihinde derin izler bırakmıştır.” (a.g.y.)

SİNEMA KOLEKTİFLERİ

“Sinema kolektifleri de devrimci bir sinema yapmayı amaçlamış, ana akım sinemanın dışında kalarak kendi gruplarıyla ele alınmasından çekinilen konuları işleyerek film yapmışlardır. Türkiye’de kurulanlar çok uzun süreli olmamıştır. Genellikle internet ortamını kullanarak seslerini duyurmaya çalışan bu kolektifler, yaptıkları çalışmaları da düzenledikleri gösterimlerle kamuoyunun karşısına çıkarmışlardır. İşçi örgütleri, sivil toplum örgütleri, ana akım dışında kalan diğer gösterim alanlarında izleyicileriyle buluşuyor, bazen de festival düzenleyerek diğer grupların da gösterim yapmalarını sağlıyorlardı. Türkiye’de kurulan bu kolektifler: 

1-) Şeyh Bedrettin Film Kolektifi 
2-) Film For Peace 
3-) Üçüncü Sinemacılar Film Kolektifi 
4-) Özgür Açılım 
5-) Bağımsız Sinema Merkezi 
6-) Sine-Yol Kolektifi 
7-) Kişisel Üretimler” (***)

(*) Mert Kaplan, Üçüncü Sinemada Devrimci Kimliğin Sunumu: Türk Sinemasından Örnekler. İstanbul Journal of Social Sciences (2018) Spring: 20, 2018
 (**) Yılmaz Güney’in Üçüncü Sineması, Hüseyin Kazan. İstanbul Aydın Üniversitesi, İletişim Çalışmaları Dergisi. Yıl 3- Sayı 2- Ekim 2017
(***) Mert Kaplan, Üçüncü Sinemada Devrimci Kimliğin Sunumu: Türk Sinemasından Örnekler. İstanbul Journal of Social Sciences (2018) Spring: 20, 2018

Evrensel'i Takip Et