"Şehit" istismarcılığı ve siyasi ikiyüzlülük!
Lütfü Türkkan | Fotoğraf: İyi Parti
İyi Partili (İP) Lütfü Türkkan’ın Bingöl’de bir “şehit yakını”na ettiği küfür, siyaset gündeminde yer almaya devam ediyor. Çünkü zor günler geçiren iktidar bloku, bu küfrü bir fırsata çevirmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Lideri Erdoğan’ın açıklamaları, AKP ve MHP’nin milliyetçilik ve şovenizm yarışında kendileriyle aynı kulvarda olan İP’li Türkkan’ın küfrünü ‘şehit istismarcılığı’ için kullanacaklarını gösteriyor.
TDK sözlükte “Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölmek” olarak tanımlanan ‘şehitlik’, özellikle yakın dönem (son 30-40 yıl) Türkiye siyasi tarihinin en önemli istismar konularından birini oluşturuyor. Fakat dini ve milli duygularla ne kadar süslenirse süslensin, “şehit” olanlar aslında siyasi karar ve uygulamaların kurbanları oluyorlar. Çünkü ‘şehitler’in nerede ve nasıl kurban verildiğine bakınca, karşımıza Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle demokratik çözümünün yerine savaş ve baskı politikalarında ısrar edilmesi ve özellikle son 10 yılda Suriye başta olmak üzere iktidarın yayılmacı emelleri nedeniyle yapılan operasyonlar çıkıyor.
İP milletvekili Türkkan’ın küfrü için “Bizim şehitlerimize, şehitlerimizin bacılarına bunlar en ufak bir hakarette bulunamazlar. Bunların alnını karışlarız. Bu adamın bu parlamentonun içinde yeri olamaz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, çarşamba günü yapacağı Meclis grup toplantısını işaret ediyor.
Ancak ‘şehitlik’ istismarına soyunan Erdoğan’ın bu konudaki sicili hiç de parlak değil!
Bugün savaşçı politikalarını ve yayılmacı emellerini meşrulaştırmak için her fırsatta ‘şehitlik’ mertebesinin ne kadar yüce bir mertebe olduğu üzerine nutuklar çeken Erdoğan’ın geçmişte ‘şehitler’ ve ‘şehitlik’ için söyledikleri hâlâ hafızalardadır.
Erdoğan iktidar olmadan önce şehitlere ‘kelle’ dediği için mahkum olmuş bir siyasetçi.
Başbakanlığı döneminde “Artık şehit cenazesi istemiyoruz” diyen şehit yakınlarına “Askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil” diye yanıt vermişti.
Yine cumhurbaşkanlığı döneminde “AKP’ye boyun eğmiyorsan şehit anası da olsan hainsin” dediği için Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba’yı şikayet edip mahkeme kapılarında süründüren de bugün “Şehitlere ve şehit yakınlarına laf söyletmeyiz”diyen Erdoğan’dan başkası değildi.
Son dönemlerde yapılan seçim anketleri, AKP ve MHP’nin giderek güç kaybettiğini ortaya koyuyor. Bu anketlerde dikkat çeken bir diğer olgu ise, AKP ve MHP’den kopanların ilk tercihinin Akşener’in İP’i olması. Çünkü iktidar blokundan kopan milliyetçi-muhafazakar çizgideki emekçiler, daha yaşadıkları sorunların sınıfsal temellerini kavramaktan uzak oldukları için en yakın gördükleri ve aslında kopuş halinde oldukları partilerden bir farkı bulunmayan partiye yöneliyorlar.
Bu nedenle AKP ve MHP, kendi partilerinden bir milletvekili yapsaydı hemencecik üstünü örtecekleri İP’li Türkkan’ın “şehit yakını”na küfrüne dört elle sarılıyorlar. İşçi ve emekçilerin iş, barınma, gıda/beslenme, ısınma, eğitim, sağlık gibi en temel yaşamsal ihtiyaç ve sorunlarının çözümü konusunda adım atmak bir tarafa her geçen gün bu sorunları ağırlaştıran iktidar bloku, ‘şehitlik’ istismarı üzerinden milliyetçilik ve şovenizmi kışkırtarak hem bu sorunların üstünü örtmeye ve hem de kendi partilerinden kopuşu durdurmaya çalışıyor.
Kürt savaşı ve sınır ötesi operasyonlarda savaşçı politikalar ve yayılmacı emeller nedeniyle binlerce insanımız yaşamını yitirip ülkenin milyarlarca dolarlık kaynakları harcanıyor. Ama gelin görün ki, buna sebep olanlar; yani ölmeyi ve öldürmeyi kutsallaştırıp savaş bütçeleriyle halkı yoksullaştıranlar, gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek için ‘şehitlik’ istismarcılığı üzerinden şovenizm ve milliyetçiliği kışkırtmaktan geri durmuyor.
Bu ülkenin Türk, Kürt her milliyetten işçi emekçileri bu politikanın kendilerine daha fazla ölüm, daha fazla gözyaşı ve savaş bütçeleriyle daha fazla yoksulluktan başka bir şey getirmediğini göremedikçe iktidarı ve muhalefetiyle gerici partiler ‘şehitliği’ ve milliyetçi duyguları kendi politik çıkarları için istismar etmeye devam edecekler. Bu nedenle işçi sınıfı ve emekçi halklarımızın onlarca yıldır kendilerine bir kader gibi dayatılan bu gerici kuşatmadan kurtulmaları için savaş ve operasyonlara karşı barış ve demokrasiyi, ölüme karşı yaşamı ve savaş bütçesine karşı insanca yaşanacak bir bütçeyi savunup mücadeleyi büyütmek gerekiyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34