09 Kasım 2021 23:15

Magnezyum krizi

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Hafta içi iki haber kesişti: İlki; dünyada magnezyum temininde yaşanan darboğazın otomotiv sektöründe yarattığı krizdi. Diğeri ise hekimlerin TTB’nin “Emek bizim söz bizim” eylem süreci dahilinde “Karanlığa karşı; önlüğümüzün beyazına, özlük haklarımıza, halkın sağlık hakkına sahip çıkıyoruz” şiarı ile 23 Kasım’da İstanbul’dan Ankara’ya yapacağı “Beyaz Yürüyüş”.

Yok, sözü doksanlı yılların başındaki “Büyük Madenci Yürüyüşü” ile hekimlerin aynı tarihlerdeki “Beyaz Yürüyüşü”nün emek mücadelesinde yarattığı sinerjiye getirmeyeceğim.

Çağrışımlar dünden yarına yol gösterir. Magnezyum krizi ve hekimlerin demokratik hak arayışı usumda Manisa’da buluştu. Neden mi?

Memur sendikalarının yasaklı olduğu yıllarda, doğası gereği Türk Tabipleri Birliği (TTB) sendikal refleksler de geliştirmişti. Beyaz eylemler, beyaz yürüyüşler, iş bırakmalar... Hani memurların ‘grev yasaklı’ yılları. Yanılmıyorsam 1996 yılıydı. TTB’nin bir günlük iş bırakma eylemine geniş katılım olmuş ama tüm ülkede tek bir hekim için dava açılmıştı: Manisa, Kula, Gökçeören Sağlık Ocağı hekimi... Duruşmayı izleyenlerdendim, beraat eden o arkadaşımızı saygı ile anıyorum.

Her ilçenin bir ünü vardır. Kula doğal maden suyuyla ünlü. Her maden suyunda olmasa da Kula menşeliler dahil bazı maden sularında ağza hafif bir ekşilik gelir. O tadı veren magnezyum mineralidir. Sağlığa yararlıdır.

Ama magnezyum çok yoğun ise o suyu ineğe verseniz bile içmez. Şaka değil söylediğim: 17 yüzyıl başlarında “İngiltere’deki Epsom’da bir çiftçi ineklerine bir kuyudan su verir ancak acı tadı yüzünden ayak direrler. Sonrasında çiftçi, ineklerindeki yara ve kızarıklıkların iyileştiğini fark edince madde Epsom tuzları olarak kuyunun ünü yayılır.” Magnezyumun kimyasal olarak ilk izolasyonu ise 1808’de yine İngiltere’de olur. Ama ismi Anadolu’ya ve onun eski halklarına uzanır: Magnezia Antik Kenti, Manisa; yani Magnet halkının yaşam alanları...

Bir etimolojik hatırlatma olarak ‘magnet’ yani mıknatıs da buradan, Anadolu’dan köken almakta. MÖ 6. yüzyılda Filozof Thales bir demir parçasının başka bir demiri kendine çekebileceğini ispatı sonrası deneylerinde kullandığı mıknatıstasın Magnesia’dan gelmesinden dolayı bu taşa “magnezia taşı” adını vermiş.

İsim Anadolu’dan, buluş İngiltere’den, günümüzün tekelleşmiş üretimi Çin’den: Magnezyum.

Magnezyum, dünyada en çok bulunan dördüncü element ve gezegenimizin kütlesinin yüzde 13’ünü oluşturuyor. Yine deniz suyunda çözünmüş halde bulunan en yaygın üçüncü elementtir. Yani şimdiki kriz varlık içinde yokluk.

İnsan bedeni su oranında olduğu gibi mineral bağlamında da gezegenimize benzer. Magnezyum, insan vücudunda en çok bulunan 11. elementtir. Vücudunuzda bulunan magnezyumun yüzde 60’ı iskelet sisteminizde bulunur.

Sanayide ise magnezyum alüminyum içerikli alaşımların üretimi için gerekli olup otomobil sektöründe sıklıkla kullanılıyor. Hafif olmasına karşın alüminyumun mukavemetini artıran bir metal. Aynen insan bedeninde kemiklerde olduğu üzere.

Gezegenimizin yüzde 13’ü magnezyum ama, dünya magnezyum üretiminin yüzde 80’den fazlasını tek başına Çin karşılıyor. Enerji darboğazının Çin’deki üretimi durdurması alüminyum sektöründe krize yol açacak gibi.

Oysa insanlar tarihsel olarak bedenleri için gerekli magnezyum dahil tüm ham maddelerini çoklu kaynaktan karşılar. Tek kaynağa bel bağlamaz. Elbette tersi denenmiştir, misal İrlanda’nın patatesle imtihanı. Sevgili Halis Ulaş’ın geçen hafta gazetemiz Ege ekindeki “Şaka mı, şeker mi yoksa patates mi” başlıklı yazısını bu bağlamda okumanızı öneririm.

Geçen haftaki yazımda da değindiğim üzere dünyayı, teknolojiyi, iktisadı, üretim teknolojilerini vb. anlamak bir canlı olarak insanı, canlıları anlamakla başlar.

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa