12 Kasım 2021

Arzu, hırs, akıl, praksis, hırsızlık ve kapitalizm ilişkileri

(Soldan sağa) Korkut Eken, Mehmet Ağar ve Sedat Peker | Fotoğraflar:DHA

İnsan nedir? 72.5 hatta daha fazla millet veya tür müdür? Yakın tür ve hallerinden nasıl ayrışır veya ne kadar ayrışır? İnsanın diğer hayvanlarla ortaklaştığı kısmı biyofizyolojisinin, genetiğinin çoğu, psişiğinin arzu hırs, sosyalliğinin sürü ve itaat kısmı mıdır, iradesinin akla dayalı istekleri veya akıllı isyanları mı, sabitleri mi devrimciliği mi, praksisi mi ona başka bir kimlik kazandırmaktadır? Dahası bir şey veya oluş, karakter, yapı veya praksis, dolayısıyla insan tanımlanabilir mi?

İNSAN VEYA BİR ŞEYİ TANIMLAMAK MÜMKÜN MÜ?

Hem zor soru hem de her bir şeyin veya oluşun ait olduğu bir kümesi var mı, tek bir tanımı var mı, daha başka bir soru.

Tek bir insan cinsinden söz edilemezse tek bir tanımdan da söz edilemez, bu tümden indirgemecilik olur.

Tek bir insan cinsi var da türleri çoksa, daha başka yaklaşmak gerekir.

Tür de tekse o zaman türsel ayrım değil de bazı özelliklerde farklılaşma var demektir.

Her bir somut varolan illa da bir tür veya cinsin altına sokulamaz, kendi başına bir mevcuttur denirse de bilgi imkanı ortadan kalkar, sadece yaşanır ve yaşananlar betimlenir. O zaman “insan” veya herhangi bir kümeden de söz edilemez. Ancak bu it bu it olarak tasavvur edilebilir, belki dile bile dökülemez, çünkü yüklem gerekir.

Mevcut ne varsa hareket halinde denirse iş daha da zorlaşır,

Her tekil veya her oluş kendi başına tümden özgül dersek zaten her tür ortak düzenlemeyi, dolayısıyla dayanışmayı da baştan temelsiz kılmış oluruz, postyapısalcılık kendi kendini de anlamsız kılan bir noktayı içerir. Gerçeklik temelsizse hak ve özgürlükler de temelsizdir, her tür tanımlama veya yargı verme de temelsizdir, dolayısıyla her tür değerlendirme de temelsizdir.

Mevcut deneyimler, hiçbir var olanın veya oluşun, bir ağacın bir yaprağı ile bir diğer yaprağının bile, bir anı ile bir diğer anının bile mutlak olarak tümden bir diğerine indirgenemez olduğunu göstermektedir.

Yine mevcut deneyimler, her olgu ve olayın her olgu ve olayla olmasa da pek çoğu ile çeşitli şekillerde ilişkili olduğunu, bir anı ile bir diğer anı arasında benzerlikleri, ortaklaşmaları, süreklilikleri olduğunu da göstermektedir.

Her bileşik bir yere kadar parçalanabilir, daha fazla parçalandığında o bileşik olmaktan çıkar, başka bir şey olur. Ama hiçbir şey olma imkanı da yoktur, halden hale geçmiş olur.

Ve her bir tekil bileşik için bile, praksise veya şartlara bağlı olsa da, hep öyle olmak zorunda olmasa bile, en azından o anı ve hali için, belli asgari özellikleri olmak zorundadır, dolayısıyla bu özellikleri taşıyan başka tekillerle ortak olarak, betim ve tanımı da yapılabilir.

Yani iki uç şu şekilde kabul edilirse, 1-varolanın tekil olsa bile varolmadığı kabul edilemese, 2-varolanın illa da bir diğeri ile tümden ortaklaşması olmasa da en azından bazı ilişki ve ortaklaştığı özellikler olduğu kabul edilirse;

O halde insanın “mutlak” tanımı yoktur ama belli tanımları mümkündür.

İNSANI ARZULARI NEFSİ Mİ, AKLI BİLİNCİ Mİ, PRAKSİSİ Mİ ORTAKLAŞTIRIYOR VEYA AYRIŞTIRIYOR?

Arzu veya nefis sınırsız bir şey mi? Akıl da mı öyle? Her canlı arzu ve nefse dayalı isteklerini sınırsızca artırmak ister mi? Bunun bir optimum noktası veya sınırı var mıdır? Birey ve toplum olmak birbiriyle süreklilik midir yoksa çelişik midir? Mekanik midir, vital midir, dinamik diyalektik midir, bunların her birinden ne kadardır?

Benzeşme, yakınlaşma veya uzaklaşma praksis midir?

Soru çok da nefis ile hırs, hırsla para hırsı, para hırsı ile kapitalizm, kapitalizm ile rekabet, tüm bunlarla insan veya insanlık arasında bir ilişki, yakınlık veya süreklilik olduğu görülüyor.  Kapitalizm mi hırsı, hırs mı kapitalizmi besliyor diye sorabiliriz ama her iki durumda da çıktısı “İnsanlıktan çıkmaya” yakın duruyor, ahlak, ekonomi ve siyaset ötekini gözetmekse ahlaksızlığa, iktisat dışılığa, siyaset dışılığa yakın duruyorlar.

Arzunun yokluğu da; hırsa, ahlaksızlığa, iktisatsızlığa, siyasetsizliğe veya vicdana, ahlaka, iktisada, siyasete dönüşmesi de başka haller oluşturuyor, kendi praksisiyle ve toplam praksisle iç içe geçiyor.

Dünyanın ve Türkiye’nin halleri, yaşadıklarımız; Peker’i, Erdoğan’ı, Mehmet’leri, Abdullah’ları, yoksulu zengini, sağcısı solcusu, çalışanı çalışmayanı, işçisi kapitalisti, dindarı dincisi ateisti, üreteni çalanı hırsızı, acı toku, güneylisi kuzeylisi, erkeği kadını, imamı öğretmeni, aşıya karşı olanı veya aşılananı, her birimizin halleri nasıl tanımlanabilir; özgül ve genel praksisteki yeri rolü nedir acaba? Bu insanlar aynı türden insanlar mıdır, hangi haller daha insana dairdir?

İktidar veya kulluk yerine, soyma veya soyulma yerine hırs, hırsızlık ve egemenlik praksisi aşılamaz mı?

Evrensel'i Takip Et