12 Kasım 2021

Dardanel’in makinesi, samuray kılıcı

Görsel: 'Balık Uzmanı' adlı YouTube kanalında yayımlanan 'Dardanel - 8 Mart Kadınlar Günü' adlı videodan alınmıştır

Son 8 Mart’ta “Adamlar değil, kadınlar yapmış” sözüyle video yayımlayan Dardanel firması bir önceki yıl pandemide hastalanan işçilere davranışını kapatmaya çalışmıştı. Hatırlayalım: Dardanel Covid 19’a yakalanan 40’tan fazla işçiyi karantinaya göndermek yerine fabrika yakınındaki yurtlara yerleşmeye zorlamış, her gün servisle işe getirilen Covid’lilerle sağlıklı işçiler birlikte çalışmaya zorlanmıştı.

8 Mart videosunda kadın işçi sayısıyla gururlanan firma üç ay sonra Türkiye İtalya milli maçı gerekçesiyle “Bu akşam makarnaya koyuyoruz” sözüyle başka bir sosyal medya mesajı yayımladı. Mesajdaki cinsiyetçilik ve ırkçılık çok eleştiri alınca Dardanel özür dilemek ve lafını geri çekmek zorunda kaldı. Ancak bu bir dil sürçmesi değildi. Bir müsabakayı dahi arka planında tecavüz fonu olmadan anamayan Dardanel patronlarının gerici ataerkil zihniyeti, firmanın fabrikadaki kadın işçilerle ve hatta tüketicilerle ilişkisini de şekillendiriyor. Ve iki yıldır Dardanel skandallarla anılıyor.

Bu hafta Dardanel İşçileri Dayanışması adlı bir sosyal medya sitesinde yayımlanan bilgiler ve ayrıca çeşitli gazetelerde yer bulan işçi aktarımları, Evrensel’in de geçen yıldan beri yayın yaptığı Dardanel gerçeğini bir kez daha gündeme getirdi. Bu gerçek emeğin, ama Dardanel özelinde kadın emeği sömürüsünün aşağılama ve şiddet eşliğinde sürüyor olması. Dardanel’deki kadın işçileri köleleştirmeye ve şeyleştirmeye yönelik keyfi, hesapsız, ‘esnek’ şiddet anlatılardaki cehennem tasvirinin temel unsuru durumunda.

Kadınların bedenini vardiya sonrasında posa olarak kapının önüne koyan, ruhunu iğdiş eden sistemin sürdürücüleri günde 10-12 saat çalıştırdıkları işçilerin konuşmasını, iki kişinin bir araya gelmesini, çay molasını vb. yasaklamış; hakları olan her şeyi onlardan gasbetmiş durumda. İşçinin haklarına çökülmüş, bedensel fonksiyonları sınırlanmış. Kadın işçilerin, işsiz kalma tehdidi altında zorlandıkları sükutu cepteki garanti olarak bilen, formeninden ustabaşına, patronundan ayakçısına kadar temsili veya asli kişiler çalışanları gözaltında tutuyor, erkek denetçilerin giremediği tek yerde, tuvaletlerde ise işi kameralar devralıyor. “Yanımızdakine bir şey söylediğimiz zaman başımıza gelip makine diye bağırıyorlar. Yani sadece makinenin sesini duyacaklarmış. Sürekli azarlamalarla tehditlerle çalışıyoruz. ‘Tuvalete gitmeyin, su içmeyin, konuşmayın’ en sık duyduğumuz şeyler.”

Bir kadın işçi fabrikada tuvalete gitmemek için kendilerini eve kadar tuttuklarını anlatıyor. Bütün bunlar asgari ücretin altında bir ücret için.

Tam bu sırada Ordu’da Gürgentepe’nin AKP’li Belediye Başkanı Yaşar Şahin sendikadan istifa etmeyi kabul ettiremediği, başörtülü iki kadın işçiye  “Siz bana itaat etmiyorsunuz, dediğimi yaptırmazsam yaşatmam” diye bağırmaktadır. Bir kısım basın, haberi skandalı derinleştirmek için “Belediye başkanı şehit yakınını azarladı” diye verdi. Sınıf körlüğü oradaki tartışmanın apaçık niteliğini bile görmeyi engellemiş, algıda seçici medyanın radarını kilitlemişti.

Gerçekte bunlar artık skandal değil bir normallik hali. Skandalın skandallaşabilmesi için vakaların daha da absürtleşmesinin, şiddetin dozunun artmasının gerektiği zamanlardayız. Beşli rant çetesinin lideri bir zamanlar ‘Millete koymak’tan bahsettiğinde yıllardır unutulmayan bir skandala imza atmıştı. Gelgelelim ortada Cengiz suretinde sayısız patron ama daha korkuncu onun bayağılaştıkça bayağılaşan anonim imitasyonları dolaşıyor artık. ‘koymak’, ‘geçirmek’, ‘bastırmak’ olağan bir ilişki haline geldi. Kapitalist eril şiddet futbol takımından topluma kadar her yere koyuyor!

Cengiz bir kişi değil de bir düzene, münferit değil sistematiğe dönüşüyor. Bu sistematik içinde en çok kadınların hayatı cehenneme çevriliyor. Hayatla aralarına “makineee” diye giren sesin zorladığı sükut ve korku var. Akşama makarnaya koyan Dardanel’in günün 24 saatini kapsayan, uykularını bile ilhak eden şiddeti var. 

Ancak evdeki koleksiyonu arasından samuray kılıcını alıp hiç tanımadığı Mimar Başak Cengiz’i öldüren katilin gerekçesizliği yeni bir skandal olabilir. Çünkü sadece karşı koyamayacak birisini aradı ve o bir kadındı. Örtülü olması ayrıca kodlamasına uygundu. Yinelenen skandallardan sonra kadın şimdi bir ilişkinin, sorunlu iddia edilen karşı tarafı bile değil; söz dinlemeyen, direnemeyen, kötülüğü hak etmesi için var olması yeterli bir kavramdan ibaret. Şiddetin, kendisine rastgele seçtiği nesne sayesinde gerekçe yükünden kurtulmasına zaten ramak kalmıştı. O da oluyor demek ki.

Dardanel’de de “Ne deniyorsa yaptık” diyor bir kadın. Atılmamak için, yaşayabilmek için. Fakat biatın sınırı seslerinin makinenin sesine gömüldüğü yere kadar gidiyor, sesleri kısılırsa, ötesi yok. Çünkü patronları makinede biriken ölü emeğin içine kadınları ah’larıyla gömmeye hazır. O yüzden ses yükselttiler. ‘Sendikadan ayrılmayı düşünmüyorum başkanım’ diyor yaşatılmamakla tehdit edilen belediye işçisi kadın da, ‘Seni seçtik, oraya oturttuk, saygısızlık etmedik, hakkımı istiyorum’ diye ekliyor.

İnsanlık ve sınıf mücadelesi veriyor, karşı koyuyorlar. İyi ki öyle yapıyorlar.

Evrensel'i Takip Et