13 Kasım 2021 01:52

Emekçinin savunucusu patron!

Erdoğan ve işçiler

Fotoğraf: Freepik&AA Kolaj: Evrensel

Paylaş

Son zamanlardaki gelişmeler hayret uyandırıcıdır. Şöyle ki, emeği sömürerek cebini dolduran patron, her nasılsa bu kez emek hakkının bir bölümünü, o da çok ufak bir bölümünü, savunur hale gelmiştir. Bir sendika açıkça asgari ücretin yükseltilmesi gerektiğini hükümete öneriyor, hatta bu öneri birkaç katla ifade ediliyor. Peki, insana sormazlar mı: Sayın yönetici, siz o kürsüden hükümet yetkililerine öneride bulunmak yerine, hiç değilse size bağlı işyerlerinizde, ya da diğer sendikalarla iş birliği içinde olarak bağlı işyerlerinde ya da iş kollarında asgari ücreti yükseltseniz ya da en uygulanır yol olarak asgari ücretlileri normal ücrete geçirseniz olmaz mı? Böylesi daha kısa yoldan yürüyüş varken, ne diye hükümet yetkililerine çağrı yapıyorsunuz ki? Bu nasıl emekçiye bir şirin görünme oyununda patron-siyasetçi iş birliğidir böyle!  

Hemen söylemeliyim ki, kapitalist dünyada ne sömürüye doymayan patronlar, ne de patronların siyasetteki uzantıları olan hükümet yetkilileri samimi olarak emekçinin yanındadır. Patronlar olabildiğince kârlarını yükselterek piyasada tutunmaya, hatta ileri düzeylere gelmeye çalışırlar. Patron ile emekçi hiçbir zaman birbirinin kardeşi değildir, olamazlar da. Fakat bu iki kesim arasındaki ilişki bağlamında, patron açısından emek, üretim esnasında sömürülecek üretici güç, ürünlerin satışı esansında da kazıklanacak tüketici kaynak olarak görülür. Dolayısıyla, her iki halde de sömürülen emek, patronun vazgeçemeyeceği üvey kardeşidir.

Emek, üretimde yaratılan değerin paylaşılmasında patrona zıt kardeş, üretimin satışında ise öz kardeştir. Çelişki de buradan çıkmaktadır; şöyle ki, emeğe yarattığı değerin bir bölümünü veren patron, ürünün satışı esnasında yaratılan değerin realize edilmesi esnasında da emeğe ayrılan geçimlik kaynağı da geri almaya çalışır. Bu basit döngüyü genel işleyişe oturtursak, emeğin ücretinin düşük olması patronun sömürü payını yükseltir, fakat patron lehine gözetilen bu hassas denge bozulduğunda, hem ekonomik yaşam hem de politik dengeler sarsılır. Günümüzde yaşanan ekonomik kriz dengeleri o denli günlük değiştiriyor ve yaşamı giderek o denli zorlaştırıyor ki, ekonomi dünyasında yaşananların siyaset dünyasına yansıyabileceği, hatta en uç halde ekonomi sistemini sarsmasına dahi yol açabileceği akıllara gelebilir.

Yaşanan kriz Türk lirasının değerini hızla aşındırırken, ithalat bağımlısı ekonomimizde geçimi giderek güçleştirmektedir. Dövizin yükselişi salt ithalat ürünlerinin fiyatlarını etkilemekle kalmaz, metalar arasındaki nisbi denge etkisi ile tüm fiyatları yükselterek, enflasyon denen sarmala yol açar. Bu durum özellikle dar ve sabit gelirlileri en şiddetle vururken, belirli süre için saptanan asgari ücreti de hızla eritir. Nitekim içinden geçtiğimiz kriz koşullarında tüm sabit gelirlilerin geliri hızla eriyerek, toplumsal yükün ağırlığı bu kesimin üzerinde hissedilmekte, hatta insanları yaşanılamaz güçlüklere itmektedir.

İleri ülkelerde sanayi kesiminin üretkenliği nedeniyle emek payı oldukça tatminkardır. Üretkenliğin emek payını yükseltmesinin arkasındaki gerçek, yaratılan değerin yüksekliği nedeniyle patrona giden sömürü payının da çok yüksek olmasıdır. Diğer bir deyişle, ileri ekonomilerde emeğin payının olabildiğince yüksek olması, yaratılan değerin yüksekliğinden çok, bu yüksek değerden patronun gerekli kadar sömürü payı alma rahatlığıdır. Başka bir açıdan bakarsak, patron ile emek üvey kardeş olmakla beraber, üretimden aldıkları pay, farklı oranlarda olmak üzere, aynı yöndedir. Nitekim ücret zamları da, salt yaratılan değer arttığı için değil, yaratılan değerde patronun sömürü payı daha hızlı arttığı için verilebilir, yoksa hiçbir zaman patron kendi sömürü payından fedakarlıkla ücreti yükseltmeyi göze almaz.

Bu kez ülkemizde ne oluyor da, bir yandan emekçi örgütleri, diğer yandan da hükümet ilgilileri, adeta birbirlerine pas verircesine asgari ücret üzerinde önerilerde bulunuyorlar? Hemen ilk ağızda verilecek yanıt, iktidar partisine olan güven erimesini telafi etmektir. Erken ya da vaktinde yapılacak seçime yönelik, olabildiğince emek cephesinin hoşnutsuzluğunu engelleyerek iktidar partisinin erimesini durdurmak hem siyasilerin, hem de bizzat patronun uzun dönemli amaçları içindedir. Emek kesimi aileleriyle birlikte önemli bir kitledir. Ekonomi ve geçim derdi insanların siyasi tercihlerinde en önde gelen bir konudur. Özellikle de günlük geçimlik harcamalarının emekçinin tüm gelirinin çok büyük ya da tümünü aldığı koşulda siyasi tercihler şiddetle değişebilir ve politikacının uzun vadeye yayabileceği vaatler bir işe yaramaz, zira bugün aç ya da ihtiyaç içinde olan kişi uzun süre bekleyemez.

Asgari ücretin yükseltilmesi konusunda emekçi örgütlerin siyasi ortaklarıyla görüşüp, müşterek bir karar oluşturmuş oldukları düşünülür. Emek örgütleri yarı resmi kuruluşlar olarak bilinmeli ve bir gözlerinin daima siyasette olduğu unutulmamalıdır. Bunun bir sebebi de emekçilerin denetlenmesinin sistem açısından önemli olmasıdır. Hatta denebilir ki, emekçi örgütlerinin çok önemli bir görevi de, sömürüyü “sürdürülebilir” düzeyde tutarak, emekçilerin sisteme yönelik uyanıklığının engellenmesi ve sistemin sürdürülmesidir. Asgari ücretteki erimenin en şiddetli hissedilmesine yol açan kısa sürede yaşanan yüksek oranda erimeler karşısında emekçi kesimde bilinç uyanma olasılığının bertaraf edilmesinin bir yolu da, bu duruma derhal, fakat yine geçici ve göstermelik bir çare bulmaktır. İşte, emekçi örgütü ile hükmet görevlilerinin bir görevi olan sistemi korumak ve bu amaçla emekçilerde yaşanabilecek bilinç uyanıklığının engellenmesinin günümüzdeki en pratik yolu hızla eriyen asgari ücrete pansuman tedavisi kabilinden bir çare üretmektir. Bu öneri emekçi örgütlerinden hükümete doğru değil de, muhtemelen hükümet çevrelerinden emekçi örgütlere doğru gelmiş olabilir. Zira bu yolla sadece sistem kurtarılmış olmaz, aynı zamanda da asgari ücrete bağlı vergi geliri artmış olur. İş çevrelerinin asgari ücreti yükseltip, vergi yükümlülüğünün azaltılması önerisinin ise, tipik olarak iş çevrelerinin hükümet çevresi ile her sıkışık dönemlerde denediği pazarlıktan öte bir anlamı yoktur.

Emekçi dostlar, tabiatıyla asgari ücret yükseltilmelidir, fakat asıl hedef, gerçek değer yaratıcısı olan emeğin yarattığı değerin her parçası üzerinde politik söz hakkının olmasıdır. Böyle bir gerçek demokrasi ise bu sistemde olamaz,  çünkü bu sistem kapitalin başat olduğu kapitalist sistemdir. Bu uzun hedef gözden kaçırılıp, sendika ağaları ile hükümet ilgililerinin sistem içi bir parmak bal verme rüşvetine tav olunmamalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa