17 Kasım 2021 00:01

Birlik beklentisi partileri aşan boyutta

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Türkiye, seçimler normal tarihinde yapılsa dahi bir süredir seçim sathı mailinin içinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yandan karşısındaki güçleri dağıtmayı hedeflerken, diğer yandan karşı taraftan parçalar kopartıp kendi ittifakına eklemlemeye çalışıyor.

‘Millet İttifakının altı parti olarak sürdürdüğü çalışmalar, ‘Tek adam’ iktidarına karşı sistem içi bir alternatif arayışı olarak dikkatle izleniyor.

Bir süredir 3. seçenek ihtiyacının hem seçimler, hem de sonrası bakımından temel bir başlık haline geldiği ise yadsınamaz.

Bir dönem öncesine kadar MHP’nin oy oranı yüzde 10’un altında kalırken, bugün MHP’den ayrışmalar ile oluşan İYİ Parti ile birlikte ikisinin toplam oyu ciddi bir orana ulaşıyor. Ayrı ittifaklar içinde olsa dahi, göreli farklarla her ikisi de milliyetçi bir siyasal hatta duruyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, AKP-MHP iktidarından kurtulabilmek bakımından oluşturmaya çaba gösterdiği alternatif açısından merkez ve merkezin sağını gözetmeye öncelik veren bir hatta yürüdüğü yadsınamaz.

Tutum belgesiyle ‘Millet İttifakının içinde olmadığını ifade eden ancak cumhurbaşkanlığı seçimleri bakımından bu ittifakla dışarıdan bir ilişki halinde bulunan HDP’nin bir süredir parlamento dışındaki sol ve sosyalist partilerle bir seçenek arayışı içinde olduğunu biliyoruz. HDP’nin tutuklu Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Evrensel’de ikincisi yayımlanan ‘sol blok ihtiyacı’na dair düşünce ve önerileri bu çabalar içinde yer alıyor.

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, 3. seçeneğin önemini ifade eden bir dizi açıklama yaptı. Sol Parti, TKP ve TİP başta olmak üzere, emek ve demokrasiden yana güçlerin bu ihtiyaca dair açıklamaları çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansırken, bir dizi görüşme trafiğinin devam ettiğini biliyoruz.

SİYASAL GÜÇ BİRLİĞİ İHTİYACI SIKÇA VURGULANIYOR

Bu sürece dair -daha sonra devam etmek üzere- bazı notlar düşelim.

Öncelikle, sokakta, mücadeleci kesimler içinde, grev ve direnişlerde yer alan ileri işçiler arasında, emek, demokrasi ve barış taleplerine tutarlı biçimde sahip çıkacak bir siyasal güç birliği ihtiyacının sıkça vurgulandığını hatırlatalım. Aydınlar arasında da bu ihtiyaç dillendiriliyor. İktidarın büyük kentleri kaybettiği son yerel seçimler de birlik talebinin güçlü bir özlemin ifadesi olduğunu teyit etti. Bu beklenti, partileri aşan ve onları da kuşatan bir boyuta ulaştı.

HDP, EMEP, Sol Parti, TKP ve TİP başta olmak üzere Türkiye’nin geleceğine dair iddiası olan siyasal güçler bu talebin muhatabıdır. Ancak bu birlik Demirtaş’ın ifade ettiği sol, sosyalist güçlerle sınırlı olmayan, sendika, kitle örgütü, çeşitli demokratik güçler ve mücadele merkezlerini kapsayan bir çerçeveyi de içerebilir.

3. seçeneğin cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair taktiği ise çözülemeyecek bir mesele değil. İlk turda kendi adaylarını çıkarıp ikinci turda kalan aday üzerinden tercihlerini değerlendirebilirler ya da ilk turda tek aday stratejisi izleyebilirler. Böyle bir 3. seçenek oluştuktan sonra ilkinde ortak aday gösterip, ikinci turda daha esnek tercihler kullanılması bile tartışılabilir.

Her şeyden önce unutulmamalı ki, her parti ve güç böyle bir seçeneği tartışırken, kendi tarihsel deneyimleriyle tartışıyor. Birlik deneyimleri bazen bir sinerji ortaya çıkarırken bazen tek tek parti ve örgütler için zayıflatıcı sonuçlar bile doğurabiliyor.

Türkiye’nin bugününde bu tür çabalarda sonuç alabilmek için bazı hassas noktaları görmezden gelerek yol alabilmek mümkün değil. Nedir bunlar?

3. SEÇENEK DİRENÇ NOKTASI OLABİLİR

Öncelikle, verili ittifak yasasının, seçime girme yeterliliğine sahip partiler açısından bir çatı partisine ihtiyaç bırakmadığı açık. Yani üçüncü bir ittifak seçeneği oluşturulduktan sonra, ortaklaşılan paydaları ifade eden bir deklarasyon yayımlanarak tek tek parti ve güçler kendi çalışmalarını yapabilirler. Milletvekilliğine ilişkin öneri ve talepler yine bu ittifak aktörlerinin kendi istişareleriyle sonuçlandırabilecekleri bir aşamadır. Eğer oluşturulabilir ve sürdürülebilirse 3. seçenek, Türkiye’nin AKP-MHP ittifakından kurtulsa dahi, yeni bir sermaye iktidarının sınırları içine hapsedilmesini engelleyebilecek direnç noktası olabilir. Bu, milletvekili pazarlıklarından daha önemlidir.

İttifak oluşum süreçlerinde hiçbir parti bir diğerinin hassasiyetlerine özen göstermek adına kendi gerçekliğinden vazgeçemez. Ancak ittifak oluşturmaya çalışan güçlerin birbirlerinin hassasiyetlerini atlayarak sonuç alabilmeleri de mümkün değildir.

Peki bunun başarılacağı konusunda iyimser miyiz?

Daha önce oy verdiği partiyi kendi yaşam pratikleriyle tartışmaya başlayan, ancak etrafında birleşeceği alternatif göremeyenler için böylesi bir odak umut verici olacaktır. Öyleyse neden iyimser olmayalım?

Bağlarken Demirtaş’ın sorularından biriyle noktalayalım: “Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?”

HDP’li belediyelere üst üste atanan kayyumlar da gösterdi ki, çeşitli yönetim mekanizmalarının demokratik bir kazanım olarak varlığını koruyabilmesi bile her şeyden önce canlı bir kitle mücadelesine bağlı. Önce bunu garantiye almak daha hayati görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa