16 Kasım 2021 23:55

İnsanlığın sınırı

Polonya-Belarus sınırı

Polonya-Belarus sınırı | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ulusal devletlerin bir ürünü olan sınırlar, altın çağına ulus-devletlerle kavuştu. Ulusüstü kurumların sayısının giderek artması, Avrupa Birliği gibi oluşumlar nedeniyle ulus-devletin sonu mu geliyor, dolayısıyla da sınırlar önemini mi yitiriyor tartışmaları özellikle 1990’lı yıllarda çok yapıldı. “Sınırın namus(!) kabul edildiği” bir ülkede bu tartışmanın daha az anlam ifade etmesi gerekirdi, ancak Türkiye akademisi bu tartışmanın belki de en hararetli yapıldığı yerler arasındaydı. Bu tartışmaların çok fazla yapılmadığı ülkelerde bile sınırlar önemini hep korudu. Kimlikler, bayraklar, tarih, müzeler, ulusal bayramlar sınırları daha belirgin hale getirmeye devam etti. Suriye meselesi de sınırların ve sınır ötesinin aslında hep orada durduğunu, bir yere kaybolmadığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Salgın ise, sınırları unutanlara hatırlatmanın ve daha da “kalınlaştırmanın” yakın dönemdeki vesilesi oldu. Vakalar bir ülkede artış mı gösterdi, o zaman hadi sınırları kapatalım! O sınırlar bazılarımız için ise hep kapalı. Bazılarımızın elini kolunu sallayarak geçtiği sınırları aşmak, bazılarımız için canını ortaya koymayı gerektiriyor. Bugün Polonya-Belarus sınırında yaşananlar bunun somut örneği. Akdeniz, Ege Denizi, Meriç Nehri, Amerika Birleşik Devletleri-Meksika sınırı ve daha niceleri binlerce insana mezar oldu. Amerikalılar Cancun’da cenneti tadarken, Meksikalıların ABD’ye geçişi örülen duvarlarla engellenmeye çalışıldı. Son yıllarda pek çok örneği görülen sınırlara duvar inşa etme işi, eskilerin unutulan aşını yeniden pişirmek gibi.

Sınırlara duvar yükseltme işinde Türkiye önde gidenlerden. AKP iktidarı yaptığı bu işle pek de övünüyor üstelik. Geçtiğimiz hafta Alman-Fransız ortak kanalı ARTE’de Türkiye’deki yabancı düşmanlığı ve sınıra örülen duvarlarla ilgili bir röportaj yayınlandı. Röportajda-hafızam beni yanıltmıyorsa- Van Valisi sınıra ördükleri duvarı milli bir gurur kaynağı olarak sundu. Bu konuda ne kadar başarılı olduklarından, duvar ihalesinden vs. söz etti. Programda validen sonra mikrofon halka uzatıldı. Artan işsizlik ve yoksulluğun nedeni olarak gördükleri göçmenlere karşı duvarın yükseltilmesini isteyen yurttaşlardı bunlar. Program Türkiye’de yabancı düşmanlığının son yıllarda arttığına vurgu yapan bir cümleyle bitti.

Yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve ırkçılık sadece Türkiye’de yükselişte değil, pek çok ülkede kendini solcu olarak tanımlayan kişilerin içinden bile bir yabancı düşmanı çıkabiliyor. Artan ekonomik kriz ve işsizlik de bu durumu adeta pompalıyor. Geçtiğimiz günlerde İspanya’da halk artan enflasyona ve hayat pahalılığına karşı sokağa çıktı. Özellikle elektrik, benzin ve mazot zamları itirazların merkezinde yer alıyor. Aynı günlerde, Kanarya Adaları açıklarında yedi göçmen İspanya’ya geçmek isterken boğularak öldü. Uluslararası Göç Örgütünün verilerine göre 2021, İspanya göç yolu için en kanlı yıl oldu, en az 1025 kişi bu yolda can verdi. Hem protestolar hem de göç insanca yaşama hakkı için mücadelenin farklı biçimleri. Ancak bu yolda mücadele edenler iktidar politikalarıyla pek çok ülkede karşı karşıya getiriliyorlar.

İspanya’daki protestoların benzerlerinin Avrupa’nın başka ülkelerine de yayılması fazla uzun sürmez. İşsizlik oranları hemen her ülkede artış gösteriyor. Yükselen işsizlik karşısında da yabancı düşmanlığı yayılıyor. Örneğin, daha birkaç yıl önce bilimin ve akademinin evrensel niteliğine vurgu yapanlar, bugün yabancı akademisyenlerin kadrolara başvurmasına “Ama bizim gençlerimizin hali de ortada, ’60’lı yıllarda değiliz nihayetinde” diyerek itirazlarını yükseltiyor. Devletlerinin yabancı akademisyenlere verdiği desteklerden bir süredir ciddi rahatsızlık duyuyorlar. Zira ekonomik krizle birlikte, dayanışmanın yerini paylaşım savaşı aldı.

İnsanlığın geldiği hali apaçık görmek için Belarus-Polonya sınırında son haftalarda yaşananlara bakmak yeterli aslında. Her şey gözümüzün önünde olup bitiyor. Bir yanda Avrupa Birliği’ne ayar vermeye çalışan ve göçmenleri pazarlık aracı olarak kullanan bir diktatör, diğer yanda göçmen karşıtı AB’yi temsil eden Polonya hükümeti ve güvenlik güçleri. Filler tepişiyor çimenler eziliyor. Irak’tan, Lübnan’dan, Suriye’den gelen göçmenler insanca bir yaşam için sınırı aşmaya çalışıyor. Sınırın her iki yakasının insanlığı ise sınırdaki tel örgülere takılmış can çekişiyor. İnsanlık duvarlarda taş, tel örgülerde diken olmuş. Biz de günlerdir televizyon ekranlarından insanlığın ölümünü izliyoruz. Bu ölümün yasını bile tutmadan…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa