20 Kasım 2021 23:06

‘Helalleşme’ niyeti; iyi ama yeter mi?

Kemal Kılıçdaroğlu

Fotoğraf: CHP'nin Youtube yayınından ekran görüntüsü alınmıştır

Paylaş

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme çağrısı” olarak kodlanan sözleri epeyce yankı uyandırdı, gündem oldu. Eleştirenler, olumlu bulanlar, hiç gereği yoktu diye itiraz edenler, aslolan mücadeledir diyerek elinin tersiyle itenler, ‘helalleşme’yi terminolojik olarak yanlış bulanlar, vs... Çağrının gördüğü müsbet ya da menfi ilginin kapsamı, iktidarın yıllarca sürdürdüğü gündem belirleme tekelini yitirdiğini bir kez daha göstermiş oldu. Ama bu, hemen her gün konuşan Kılıçdaroğlu’nun her söylediğinin bu ölçüde gündemleştiği anlamına gelmiyor elbette. ‘Helalleşme’ çağrısının özgünlükleri var. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının zımnî ilanı şeklinde okunabilir mesela.

Yine, toplumsal/tarihsel fay hatlarıyla kuşatılmış ülke sosyolojisinin epeyce kategorize edilmiş dar bir kesiminde rıza üretebilen CHP açısından da bir ‘açılım’ bildirisi bu. İsmi kurucu devlet statükosunun en katı savunuculuğuyla anılan partisinin geleneksel çizgisi ile cumhurbaşkanı olma iddiası arasındaki asimetrik durumdur Kılıçdaroğlu yönetimini ‘helalleşme’ye zorlayan. Adı ‘helalleşme’ konulmuş olsa da bunun (hadi dört başı mamur olmasa da) en azından bir yüzleşme niyeti içerdiği söylenebilir. Ama, niyet sonuçta. Şimdilik dillendirilen bir niyet ifadesi. Seçim öncesi açılım niyeti. Niyet edilen ‘açılım’da sağ/muhafazakarlara ve Kürtlere hitap etme kaygısı güdüldüğü de açık. Kılıçdaroğlu’nun ‘bildirisi’nde de var bu. Devletin bütün günahlarını her daim sahiplenmiş CHP’dekiler de dahil köktenci ulusalcı damarın itirazı da bundan zaten. Örneğin, “Roboski”yi telafuz eden ‘Helalleşme’ orda kalmaz da yarın Dersim 37/38 kırımına kadar uzanırsa... Allah muhafaza yani!

 ***

‘Helalleşme’ ifadesiyle çağrıştırılan ‘yüzleşme’ ciddi iştir. Söyleminin bile bu kadar tartışma açması boşuna değil. Yüz yıllık cumhuriyet serüvenini mevcut tek adam iktidarı da dahil, bu krizli, kaoslu noktaya getiren, sermaye sınıfının egemenliğini baki tutan, tarihsel suç ve günahlarla barışık bir sistem döngüsüdür. Mesele, CHP’nin de ötesindedir. Nitekim, Kılıçdaroğlu’nun malum çağrısı da partisinin ötesinde bir iktidar, devlet ve toplum vurgusu yapmaktadır. Sadece CHP’yi değil, devleti de toplumla helalleştirme iddiasını dillendirmektedir; ‘devletin restorasyonu’ için toplumsal onay arayışı...

Hep baki kalan sınıf egemenliği ve CHP dahil düzen muhalefetinin ideolojik/siyasal angajmanları göz önünde bulundurulduğunda, niyetlenilmiş (aslında zorunlu kalınmış) ‘restorasyon’un kapsamı ve sınırları konusunda çok iyimser olmamak gerektiği açık. Ama bu rezervimize karşın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söylemi peşinen reddedilip görmezden gelinmemeli. Anti demokratik bir işleyişin yıllardır biriktirdiği ‘günahların’ kabulü bile az şey değildir, CHP geleneği açısından...   

***

İktidarın gitmekte olduğunu belirtiyor Kılıçdaroğlu ve ama “...bunca olandan sonra sadece iktidarı değiştirmek yetecek mi bize?” diye soruyor. İktidarların değiştiğini ama demokrasiden de sürekli uzaklaşıldığını vurguluyor. Nedenine dair de şunu söylüyor: “Ülkemiz yaralı insanların ülkesi. Farklı topluluklar, çok farklı yaralar taşıyor. O kadar ağır yaralarımız var ki ruhlarımız acı çekiyor. O kadar incinmişiz ki hiçbirimiz geleceğe bakamıyoruz, geçmişe takılı kaldık. Her iktidara gelen de bu yaraları kullandı, istismar etti, derinleştirdi. Tarihimizde de bunu en çok AK Parti hükümetleri yaptı. İnsanları birbirine düşürdü, nefreti körükledi, halkımız kavga ettikçe, bir grup insan zenginleştikçe zenginleşti. Bunun hesabını da verecekler tabii ki. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu olarak bana sadece iktidarı devralmak yetmiyor. Ben ülkeme bir miras bırakmak istiyorum. Bu ülkenin artık huzura kavuşmasını ve önüne bakabilmesini istiyorum...”

Kılıçdaroğlu’nun, “helalleşilecekler” listesinde sıralananlar arasında, “varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları, Diyarbakır hapishanesi mahkûmları, 28 Şubatçıların açtığı yaralar, ikna odalarına sokulan başı kapalı kız öğrenciler, Roboski, Sivas, Kahramanmaraş mağdurları, Ahmet Kaya, Ali İsmail Korkmaz...” vb. bulunuyor. Kuşkusuz ki liste ne kadar uzatılsa da eksik kalacaktır. Ama bu eksikli haliyle de olsa, işaret edilenlerle helalleşmek, uğranılan mağduriyetlerin temel nedeni durumundaki devletin ideolojik/siyasal mimarisinden değişiklikler yapmayı gerektirecektir. Çok köklü değişiklikler sayılmayabilir belki ama Türkiye’nin özgünlüğü içerisinde pek de küçümsenemez herhalde.

***

Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme yolculuğu”nda ve olası iktidarında sözünü ettiği sorun alanlarına yönelip ne ölçüde çözebileceğini zaman gösterecek. Ama Türkçü/İslamcı ideolojik kurumsallaşmanın tortularıyla birlikte, partiler üstü ‘devlet paradigması’ gerçeğinin nice ‘helalleşme’ ve ‘yüzleşme’ iddiasını berhava edip toz buz ettiğini biliyoruz. Son örneği bizzat Erdoğan iktidarıdır. İslamî çağrışımlarıyla birlikte özellikle devlet ile Kürtler arasındaki sorunu çözme iddiasıyla siyasete soktuğu ‘helalleşme’ hamlesinin nereye vardığını gördük. Şaşırdık mı? Ne münasebet, Türklükle tanımlanmış devlet mimarisinin Kürdün asgari özerkliğine razı gelebilmesi kolay değildi. O mimariyle derdi olmayanın Kürdün derdini çözmesi mümkün mü? Olmadı sonuçta.

Şimdi de peşinen Kılıçdaroğlu farklıdır, çözer diyecek kadar da saf değiliz elbette.

***

Soru şudur: Bu değişim ihtiyacına dair bir siyasal netlik içinde midir iktidar adayı Kılıçdaroğlu ve ortakları? Ve yine, değişim isteniyorsa hangi dinamiklere dayanılacaktır? ‘Millet’çi ortaklarıyla buluşulacak ‘ara yollar’ mı, sayılan sorunları bizzat yaşayanların talep ve ihtiyaçları mı belirleyecek ‘helalleşme’ ya da ‘yüzleşme’ sınırlarını?  

Tekrar belirtelim; CHP ve ‘Millet’çi ortaklarının ideolojik/sınıfsal angajmanları, kırılganlıkları ve bizzat Kılıçdaroğlu’nun eklektizmi hesaba katıldığında helalleşme söyleminin köklü bir yüzleşmeye açılacağına dair umutvar olamıyoruz maalesef. Ama yine de ‘helalleşme’ açılımının, özellikle tek adam rejimiyle daha da keskinleştirilip bilenmiş fay hatlarının gözü kara boğaşlaşmalara kadar varabilecek seyrini ketlemek açısından bir değeri olsa gerektir.

Yine, Kılıçdaroğlu bu söylemiyle, partisinin ve devletin yaklaşımında değişim ihtiyacına vurgu yaparak (en azından kendi mahallesinde) ezber bozmuştur. Önemlidir. Ancak gerçek ihtiyaç durumundaki demokratik dönüşüm, ezber bozacak söylemlerde bulunmaktan daha zor, daha meşakkatlidir. Harekete geçirilecek kitleleri ve kitlelerin değiştirici, dönüştürücü  hareketini gerektirir. ‘Helalleşme’ niyeti ve Kılıçdaroğlu’nun çizgisi bunu öngörüyor mu? Hayır! Onun açmazı ve en zayıf yanı da bu değil mi zaten?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa