Yeniden barışı düşünmek ve Ağıtçı Kadın
Fotoğraf: Evrensel
Rahip Brunson krizinden sonra, bu kez tamamen içeriden, devletin zirvesinin ekonomiye dair tasarruflarından kaynaklı kur dalgalanmasıyla TL’nin yaşadığı değer kaybı ve art arda gelen zam furyası tartışılırken, başka önemli gündemler bakımından da ‘acaba’ sorularının yeniden dillendirildiği bir zamandayız.
Türkiye’nin yeni bir iktidar alternatifine kavuşması acaba Kürt sorununun barışçıl çözümü bakımından fırsat olabilir mi? Bağlantılı bir soru olarak; acaba CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin muhataplığı bağlamında dile getirdikleri ya da hem destek gören hem ciddi eleştiriler alan ‘helalleşme’ söylemi bakımından barışın imkanlarını yeniden düşünebilir miyiz?
Türkiye’de ekonominin bu halde olduğu bir dönemde dahi savunma harcamalarının taviz verilmeyen başat kalem olarak duruyor olması da bu soruları anlamlı kılan gerekçelerden.
Bu sorular, geçen cuma, Barış Vakfının organizasyonuyla İstanbul’da gerçekleşen toplantının konusuydu.
Akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, barış üzerine çalışmış çeşitli kurum temsilcileri, baro başkanları ve bazı eski milletvekillerinin katıldığı toplantıda görüş dile getirenler içinde kimse yakın gelecekte ‘müzakere’ süreci diye tarif edilebilecek bir adım beklediğini ifade etmedi. Ancak artık, barış imkanının, müzakere masası kurulup kurulmamasıyla sınırlı bağlam içinde tartışılmadığını da söyleyebiliriz.
Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da ‘Kürt açılımını’ başlattığı konuşmasından 14 yıl önce Demirel’in yine başbakan sıfatı ile Diyarbakır’da ‘Kürt realitesini’ tanıma ifadesi var.
PKK ile çeşitli türden resmi temas süreci ise daha öncesinde başlıyor. Kısa bir süre es verilmiş olsa da, 1980’lerin ikinci yarısından bugüne kadar ‘terörle mücadele’ söylemi ve operasyon yönteminin hep devrede olduğu biliniyor. Bugün operasyonların ağırlıklı olarak sınır ötesinde sürdüğünü, Suriye’nin kuzeyindeki TSK askeri varlığının bu eksene oturduğunu hatırlatalım.
Tüm bunlarla birlikte bugün kayyumla yönetilen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin, aralarında Kürtçenin olduğu 6 dilde ‘Medeniyet Dilleri Atölyesi’ başlatmış olması başka bir gerçeğin ifadesi. Bu atölyeye kaç kişinin katıldığı ve ‘çözüm’ bağlamında bir değer ifade edip etmemesinden öte bir anlamı var. İktidar, HDP’li belediyelere kayyum atadığı ve Kürt siyasetçileri tutukladığı bir süreçte, “Ben sorunu çözdüm, onlar bozan taraf” dese de, Kürt sorunu bağlamındaki gerçekliğin üzerinde atlayamıyor. 2005’te söylediğinin bugün tersini söylese de o eksenden tamamen kopamıyor.
Barış Vakfının son toplantısı dahil olmak üzere, son iki yıl içinde katıldığım benzer içerikli toplantılarda gözlediğim bazı eğilimleri aşağıya not ediyorum.
- AKP döneminde oluşturulan ‘Akil İnsanlar’ heyetinde yer alan pek çok isim bugün ‘Acaba CHP çözüm bakımından neler yapabilir?’ sorusunu soruyor. Bu açıdan bazılarında umutlu, bazılarında soru işaretleriyle dolu bir ruh hali hakim.
- Seçim süreçlerinde, böylesi ağır bir soruna gecekonduluya ev vaadi gibi yaklaşmak inandırıcı olmuyor.
- Dünyanın belli bir coğrafyasında çeşitli ulusal sorunların çözümü bakımından kullanılan yöntemler, başka bir coğrafyaya aynı biçimde uygulanamaz. Her coğrafyanın çeşitli dinamiklerle belirlenen kendi koşulları var. Ancak her deneyim, barış müfredatının altyapısı bakımından öğrenilebilecek bir değerdir.
- Kimilerine göre toplum olmayı başaramamış, kimilerine göre ise toplum olma özellikleri yıpranmış olan Türkiye, Kürt sorununun çözümünün içinde olduğu yeni bir gelecek hikayesi inşa edebilir mi?
Bu notlar çoğaltılabilir. Bu yazıyı, bugünlerde okuyup bitirdiğim, Diyarbakır Ergani doğumlu Yazar Kemal Varol’un ‘Ucunda Ölüm Var’ adlı romanı ile bağlamak anlamlı olabilir. Türkçeyi çok iyi kullanan Kemal Varol, ‘Ucunda Ölüm Var’da yarım asırlık bir aşk acısı etrafında çok şey anlatıyor. Romanın başkahramanı ‘Ağıtçı Kadın’ın çevresinde masalsı bir dilin gücüyle dönüp dururken, arka fonda, Türkiye’nin çeşitli kentlerini, o kentlerin içinde Ermenilerin, Kürtlerin yaşadıklarını da görüyoruz.
Yaşar Kemal, Kürt sorununda barış için sebatla çabalarken, bu sorunun çözülmemesinin yol açtığı acıların izini edebiyatında yansıtmıştı. Kemal Varol da, daha genç kuşaktan bir yazar olarak Ağıtçı Kadın’ın ağıt yaktıkları arasında arka fonda aynı acıya yer veriyor.
Türkiye’nin geleceğinde barış ile ağıt arasındaki ilişkinin aşılacağı, başka şeylerin yaşanacağı bir zamana ulaşmak için neler yapılabilir? Bu belki kimileri için ahretlik bir soru olabilir. Ama aslında son derece dünyevi ve bizim coğrafyamız açısından oydan çok daha öte anlamlar içeriyor.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00