1956 Melbourne’den 2032 Brisbane’a: Olimpiyatta devamlılık

IOC Başkan Yardımcısı John Coates | Kaynak: Sarah Ewart / Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
65 yıl önce bugün Güney Yarımküre’deki ilk olimpiyat oyunları Avustralya’nın Melbourne kentinde başladı. 1949’daki IOC oylamasında Buenos Aires’i tek oyla geçen Melbourne’ün ev sahipliği, “Yaz Olimpiyatları”, “Kış Olimpiyatları” kavram ve zamanlamalarının ne kadar bölgesel bir yaklaşımla belirlendiğini Kuzeylilere anımsattı ancak dünyanın daha önemli dertleri vardı. “Soğuk Savaş” politik sahneyi ısıtıyordu ve siyaset üstü olduğunu iddia eden spor bir şekilde tüm tartışmaların göbeğinde kendine yer buluyordu. Süveyş Krizi, Çin-Tayvan Krizi, Budapeşte Ayaklanması derken 1956’nın tüm uluslararası gerginlikleri Melbourne’e boykot olarak döndü. Çin, Hollanda, İspanya, İsviçre, Mısır, Irak, Lübnan ve Kamboçya, politik gerekçelerle katılmayı reddedince sporcu sayısı 1952 Helsinki’ye göre 1500 azalarak 4 bin 925’ten 3 bin 342’ye düştü. Ancak IOC için 1956 Melbourne’ün parlak yanları da vardı. İlk kez olimpiyat oyunlarından canlı televizyon yayını yapılmıştı ve organizatörler bu sayede önemli bir gelir elde edilebileceğini keşfetmişti. 1960 Roma’da 1.2, 1964 Tokyo’da 1.6 milyon dolara yükselen TV hakları satışı yıllar geçtikçe devasa meblağlara ulaştı. Televizyon gelirleri olimpiyatların önüne geçilemeyen mali zararlarına çare olmadı çünkü kârın şirketlere zararın kamuya yazıldığı sistem oturtulmuştu bir kere. Televizyon, sporun agresif bir şekilde ticarileştirilmesine vesile olarak bu düzeni sadece daha da güçlendirdi.
Avustralya’daki ikinci olimpiyatlar 2000 yılında Sidney’de gerçekleştirildiğinde televizyonlar ve neoliberal anlayış o kadar güçlüydü ki NBC, plaj voleybolu tesisinin ekolojik olarak hassas bir nokta olan Bondi Plajı’na inşasını dayatabildi. Oyunların yayın hakkını 600 milyon dolara satın alan NBC’nin derdi plajın muhteşem manzarasını fon olarak kullanabilmekti. Kendilerine “Bondi Plajı Gözcüleri” diyerek bu ihtirasa karşı koyanların munis eylemleri helikopterli, özel timli güvenlik güçlerince engellenirken kimi medya ise protestocuları “Plaj keyfine limon sıkılmasından rahatsız bir avuç hippi” olarak resmediyordu. İşin komik tarafı, Bondi Plajı’na sahip çıkanlar tartaklanırken Sidney 2000, çağa uygun olarak kendini “en yeşil oyunlar”, “sürdürülebilir oyunlar” diye pazarlamaktan geri durmadı. Kapanış seremonisinde dönemin IOC Başkanı Juan Antonio Samaranch, Sidney 2000’i “tarihin en iyisi” ilan ettiğinde geride halkın üzerine yıkılmış 1.7 milyar dolarlık bir borç vardı.
Hakkını yemeyelim, Sidney 2000’in “tarihi” yanları vardı. Örneğin tarihte ev sahipliği yarışını kazanabilmek için bu kadar rahat rüşvet dağıtılabilen başka bir olimpiyat bulmak zordur. Olimpiyat Komitesi Başkanı John Coates’un önderliğinde 28 milyon Avustralya dolarından oluşan bir bütçe “oy çalışmaları”na ayrıldı. Proje hakikaten kapsamlıydı öyle ki sadece Afrika ülkelerinin delegelerine 70 bin dolar gönderilmekle kalınmamış; Svaziland’dan IOC Üyesi David Sibandze’nin kızına, Romanyalı IOC üyesinin damadına Avustralya’da iş ayarlanmış; daha rafine zevkleri olan Danimarkalı ve İrlandalı üyelerin ailelerine Fransa Açık ve Wimbledon tenis turnuvalarında biletler hediye edilmişti. Neticede maksat hasıl oldu. Sidney, Pekin’i iki oy farkla geçti ve “tarihin en iyi olimpiyatını” düzenledi!
IOC çevrelerinde bu tip rüşvetler başkanlık katından itibaren o kadar sık görülüyor ki tüm bunlar gazeteciler tarafından ortaya çıkarılsa da yer yerinden oynamadı. Son yıllarda olimpiyat adaylığını açıklayan kentlerde patlak veren protestolar, “olimpiyat istemeyen” kentlerin sayısındaki artış, sporun en büyük küresel sahnesinin imajına büyük zarar verdi. IOC biraz da bunun önüne geçmek için adaylık formatını değiştirdi. Bu yolla 2024 Paris’e, 2028 Los Angeles’a, 2032 Brisbane’a atandı. İşin ironik tarafı şu ki IOC’nin format değişikliği için öne sürdüğü gerekçelerden biri “Oy satın almayı”, “rüşveti” engellemekti! Gelin görün ki yukarıda adını andığımız John Coates bugün IOC’nin başkan yardımcılarından biri. Ee ne demişler, hangi coğrafyada olursa olsun olimpiyatta devamlılık esastır.
Evrensel'i Takip Et