25 Kasım 2021 23:42

Sarayın 'Kurtuluş Savaşı' ve halkın ekmeği!

Diyarbakır'da geçinemiyoruz diyenler eylemde

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Saray rejimi, döviz kurlarındaki tırmanış sonrasında yoksullukları katlandığı için sokaklara çıkan emekçilerin sesini duymak yerine onları “vatan hainliği” ile suçluyor. Çünkü Erdoğan iktidarı, tıpkı Osmanlı sarayının son zamanları gibi kendini kurtarmanın derdine düşmüş bulunuyor. Ancak kendini kurtarmak için düşük faiz üzerinden alınacak kredilerle ekonomiyi canlandırıp seçimlere elini güçlendirmiş olarak gitme hesabı tutmayınca da çözümü işi, ekmeği için sokağa çıkan, özgürlük isteyen işçi-emekçileri suçlamakta buluyor.

Türkiye gibi dünya ekonomisine böylesine bağımlı bir kapitalist ülkede doların bu kadar tırmanıp yerli paranın büyük değer kaybına uğraması, emekçi halk kesimlerine yedikleri ekmeğin küçülmesi olarak doğrudan yansıyor.

İktidar ve sözcüleri buna karşı ne mi yapıyor?

Halkla alay eder gibi porsiyonları küçültme, eti gramla ve domatesi taneyle almayı tavsiye ediyor.

İktidar, “Kurtuluş savaşı veriyoruz” diyerek işçi-emekçileri düşük ücrete, ardı arkası kesilmeyen zamlara, yüksek enflasyona, giderek artan işsizliğe sessiz kalmaya, yoksulluğa alışmaya çağırıyor.

Peki, siz iktidarın bu “kurtuluş savaşı”nda uluslararası sermaye kuruluşlarına, yerli ve yabancı tekellere karşı aldığı tek bir önlemi, onlardan istediği tek bir fedakarlığı duydunuz mu?

Ya halkın ekmeği her geçen gün küçülürken Sayıştay raporuna göre günlük harcaması 7.9 milyon lira olan Saray’ın bu harcamalarından bir tek kuruş kıstığını gördünüz mü?

Hayır; bunu ne duyduk ne de gördük.

Çünkü bunlara “Bizimle birlikte yol yürüyen hiçbir uluslararası yatırımcı, bu ülkede kaybetmemiştir. Tam tersine sürekli kazanmıştır, bundan sonra da kazanacaktır(…) Yatırımcılara zarar verecek, yatırımcıları üzecek hiçbir işe kalkışmayız. Başta şahsım, izin vermeyiz. Bu yönde hiç endişeniz olmasın” güvencesini bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan vermiştir.

Öyle de olmaktadır.

İstanbul Sanayi Odasının (İSO) “Türkiye’nin 500 büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasına göre, 2020’de Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin esas faaliyetlerinden elde ettikleri kâr bir önceki yıla göre yüzde 55 artmış.

O zaman yine soralım: Siz son bir yıl içinde ücretleri yüzde 55 artan kaç işçi ve memur, kârları yüzde 55 artan kaç esnaf ve çiftçi tanıyorsunuz?

Açıktır ki, bu iktidarın “kurtuluş savaşı”, kendisini kurtarma ve hizmetinde olduğu, tekelci burjuvazinin çıkarlarını koruma savaşıdır. Bu savaş, bir sınıf savaşıdır. Ekonomik kriz yaşanırken Saray rejiminin fedakarlık yapmaya çağırdığı işçi-emekçiler giderek yoksullaşırken patronların kârlarına kâr katmalarının nedeni budur. Bunun için işçi sınıfı ve emekçi halk kesimleri, Saray rejimi ve çıkarlarını koruduğu patronlara karşı birleşip mücadele etmedikçe işlerini ve ekmeklerini de koruyamazlar.

O yüzden kendini kurtarma ve iş birliği yaptığı burjuva güçlerin çıkarlarını koruma derdine düşmüş bulunan Saray rejimini, o her fırsatta mirasçısı olmakla övündüğü Osmanlı’nın son dönemlerine ve iş, ekmek, özgürlük talepleriyle sokağa çıktıkları için “vatan hainliği” ile suçladığı işçi-emekçileri de kurtuluş savaşının yürütücülerine benzetebiliriz.

Yalnız bir farkla.

Son döviz krizi sonrasında işi, ekmeği, insanca yaşam ve demokrasi talepleri için sokağa çıkan işçi-emekçiler bize bir başka gerçeği de gösterdi.

Önümüze bu düzeni restore etmekle sınırlı bir program koyan ve bize seçimleri beklememizi söyleyen burjuva muhalefetin de bu ülkenin işçi-emekçileri için gerçek bir kurtuluş yolunu göstermekten uzak bir yerde olduklarını.

Zaten bu yüzden bize düne kadar “Seçimleri bekleyin” diyen ana muhalefet partisi CHP, halkın artık sabrının kalmadığını, bıçağın kemiğe dayandığını gördüğü için mitingler düzenleme kararı almak zorunda kaldı.

Gelinen yerde her ne kadar gerekçesi “İktidarı erken seçime zorlamak” olsa da CHP’nin 4 Aralık’ta Mersin’den başlayarak düzenleme kararı aldığı mitingler, sadece Saray rejimine karşı mücadele değil; aynı zamanda işçi-emekçilerin burjuva muhalefetin restorasyon programına karşı da taleplerini yükseltmeleri için bir olanak olarak kullanılabilir.

Son günlerde Saray rejiminin bütün baskı, yasak ve engellemelerine rağmen “Geçinemiyoruz” diyerek sokağa çıkan işçi-emekçiler, bize bir kez daha halkın çıkarlarını savunacak devrimci bir seçeneğin ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu da gösterdi. Ama sadece bu da değil. Bu eylemler fabrika ve işyerlerine yayılabildiği, yerellerde daha geniş kesimleri kucaklayıp harekete geçirebildikleri oranda aynı zamanda bu seçeneğin hangi talepler etrafında ve nasıl bir mücadele üzerinden kurulabileceğini göstermek bakımından da öğretici bir rol oynayacaktır.

Özetle uluslararası sermaye ve tekellerin hizmetindeki Saray rejiminin “kurtuluş savaşı”, ekmekleri için sokağa çıktıkları için “bozguncu, hain” ilan ettiği işçi-emekçilere karşı bir savaştır. Emekçi halk güçlerinin de ekmeğin adilce bölüşülebildiği, insanca çalışıp insanca yaşayabilecekleri demokratik bir geleceği kurmak için Saray rejimine ve hizmetinde olduğu burjuva güçlere karşı birleşip mücadele etmek dışında bir seçenekleri bulunmuyor.

19. yüzyıldaki sınıf mücadelesinin o ünlü sloganı bugünkü mücadelenin de çağrısına dönüşüyor: Saraylara savaş, kulübelere barış!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa