27 Kasım 2021

Sokak her yerden geçer

Arşiv | Fotoğraf: Eren Ergine / Evrensel

Demokrasiyi dört beş yılda bir oy atmakla tamamlanan bir ‘devlet görevi’ olarak gören iktidar ya da muhalefetten her türden bürokrat; haklarını, taleplerini ve iktidara eleştirisini aracıyı ve temsilciyi bir yana bırakarak kendisi dile getiren kitleden korkuyor. Kendiliğinden ortaya çıktığında bile kendi kendini düzenleyen kitle disiplinin, yalanla dolanla ayakta kalmaya çalışan iktidarın bütün mesnetlerini sarsan gücü, eski tecrübeleri hatırlattığı için değil. Bunların çağrışımları halkta hâlâ canlı olduğu için. Bu yüzden bir kitleyi daha oluşmadan dağıtmak için onu iç-dış güçlerden buyruk alan bir güruha dönüştürüp provokasyonla yaftalamak günlük faaliyet raporlarının başında yer alıyor. Gezi’den girip 15 Temmuz’dan çıkıyorlar.

Bu iki vakanın gölgesinde; sandığın ötesinin karanlık bir çıkmaz sokak olduğu söyleminden güç alarak seçmenin yerine, onun adına durmadan konuşmanın sınıfsal konforu halkın ne istediğini önemsemiyor. Çünkü asıl meram halka ne isteyeceğini, neyi isteyemeyeceğini öğretmektir. Fakat sokaktaki halk bu diktenin geçersizleşmesi demek.

Türk lirasının ani değer kaybıyla birlikte sol partilerin çağrılarına kulak veren insanlar yoksulluğa, açlığa isyan ederek Hükümet İstifa sloganıyla sokağa çıktılar. “Yeni Osman Kavalalara hatırlatıyorum ağlamayın sonra…” diye yazan Yeni Akit’in müdürü, torpilli mafya Alaattin Çakıcı… yani bu durumlarda hazır oldaki şahıslar sokağa çıkanları tehdit etmeye başladılar. Meral Akşener de grup toplantısında sokağa çekmek isteyenlere izin vermeyeceğiz dedi… Oysa kimsenin bir yere çekmesine, sokakta provokasyon aramasına gerek yok. Açlık, yoksulluk Türkiye’de ciddi bir realite ve sokağı emreden başka bir kaynak aramak abesle iştigal. Hatta halka düşman olmak demek.  

Bir de, sokak aslında çok geniş bir kapsam; kısa süreli eyleme mekan olan, şehrin belli başlı ana caddeleri bu kapsamın içinde çok küçük kalır. Sokak; pencerelerinde tencere tavaların çalındığı evlerden başlar. Fabrikada inen şalterlerin; grevlerin genel grevin, öğrenci boykotunun, Gezi’den miras park forumlarının, meydan mitinglerinin, semtlerin ara sokaklarının, kadın seslerinin ve genç sloganlarının duyulduğu her yerdir sokak. Sokak evden, işyerinden, balkondan ve amfiden geçer. Yoksulluk ve açlık neredeyse orada, beş on komşunun, fabrikadaki işçilerin, amfideki-yurttaki öğrencilerin kendilerini örgütleyebildiği her an her yerde kurulan yerdir sokak.

Bu sokakta hiçbir talimat ve tehdidin şansı olmaz. O yüzden kimse ahkam kesmesin, insanları korkutmasın; az buçuk demokratik haklarına sahip çıkanların arkasında lobi arayıp tehdit savuracaklarına ne ettik de böyle oldu diye aynaya baksınlar. Çok korkar göründükleri provokasyon da lobi de orada.

***

SEKTÖREL ASGARİ ÜCRET

Aralık başında asgari ücret tespit edilecek. Asgari ücretin asgari değil de bir ortalama haline geldiği Türkiye’de emekçilerin iki yıl boyunca nasıl yaşayacağını belirleyen asgari ücretin miktarı çok önemli. Dar boğazdan çıkışın memleketi Çinleştirmekten geçtiğini düşünen iktidar, para değer kaybettikçe bu hedefine yaklaşıyor ancak kaçınılmaz bir varlık yokluk sorunu iktidarın “bekasını” aşağıdan sarsıyor.

İşyerlerinden, sendikalardan asgari ücret vergi dışı bırakılsın talepleri gelirken Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın kulis haberine göre Çalışma ve Sosyal Bakanlığı da sektörel asgari ücret üzerine çalışıyor. Bunu bakan iki gün sonra reddetti. Ancak ortadaki söylenti hayra alamet değil.

Asgari ücretin sektörel olarak değerlendirilmesi eşitsizliği derinleştirmek anlamına gelir. Ama daha önemlisi, keyfiyete açık bir kıymetlendirme tarzı esas olarak asgari ücret sistemini ortadan kaldırır. Bir emekçinin ve ailesinin mevcut koşullar altında temel ihtiyaçlarını gidermeyi hedefleyen asgari ücret emek mücadelesinin kazanımıdır ve dokunulamaz. Bizde zaten çarpıtılmış yaşam koşulları verileri, enflasyon istatistikleri ve indeksleri bu keyfi kıymetlendirmenin zeminini oluşturuyor. Çünkü bu veriler hep sermayenin süzgecinden geçiyor, onun çıkarına uyduruluyor ve karar alan komisyonun bileşimi de buna uygun.

Bir zamanlar büyük kentlerdeki işçilerin daha çok, taşra illerinde daha az alacağı bölgesel asgari ücret sistemi tartışılmıştı enikonu. Buna göre asgari ücretin merkezi değil yerel bazda kıymetlendirilmesi öneriliyordu. Şimdi sıra demek sektörel ayrıştırmaya geldi. Doğal olarak böyle bir uygulamada ayrışmanın giderek aynı sektörün birimlerine kadar genişlemeyeceğinin garantisi yok. Kıstas ‘işin ağırlığı, hafifliği” olunca gayet mümkün görünüyor.

Ne yapsak da şu asgari ücret yükünden kurtulsak diye düşünen ve telaffuz eden emek düşmanları, bunu unutun! Asgari ücret insanca yaşanacak bir miktar olmalı ve vergi dışı bırakılmalı. Yerine beşli çeteye vergi ödemesini durdurun, ödedikleri vergiyi artırın.

Evrensel'i Takip Et