26 Kasım 2021 23:45

Ekonomi yönetiminde paradigma değişikliği

Şahap Kavcıoğlu

Şahap Kavcıoğlu | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Merkez Bankası Para Politikası Kurulunun (PPK) faiz indirimi kararı ve ardından gelen açıklamalar Türk lirasının değer kaybını hızlandırdı. Yapılan indirimin de ötesinde, izlenecek para politikasınan dönük belirsizlik finansal piyasalarda sert spekülatif hareketlere zemin hazırlıyor. Belirsizlik demişken, içinde bulunduğumuz durumun sıradışılığının altını çizmekte de fayda var. Aynı yıl içerisinde önce faiz artırıp sonrasında düşüren, faizleri önce gerçekleşen enflasyonun sonra çekirdek enflasyonun üzerinde tutacağını belirtip ardından pozitif reel faiz hedefini tümüyle terk eden bir Merkez Bankası ile karşı karşıyayız. Hazine ve Maliye Bakanlığı henüz eylül ayında yaptığı güncelleme ile 2021 yılı için enflasyon tahminini yüzde 16.2’ye çekmiş, yeni yılda enflasyonun tek hanelere ineceği müjdesini vermişti. Yapılan tahminler, konulan hedefler üzerinden üç ay geçmeden rafa kalktı. Tüm bunların ötesinde Merkez Bankası sitesinde kalın harflerle yazdığı temel amacı fiyat istikrarını (en azından yakın vadede) terk etmiş görünüyor.

Bu hafta içerisinde siyaset cephesinden yapılan açıklamalar Erdoğan’ın düşük faiz konusundaki ısrarından bu kez taviz vermeye niyetli olmadığını ve ekonomi politikasında bir paradigma değişikliğine gidileceğinin sinyallerini veriyor. “Nedir bu politika değişikliğinin esası” derseniz; düşük faiz, ucuz Türk lirası ve buna paralel ihracata dönük büyüme. Uzun vadede ucuz Türk lirasının getireceği cari dengedeki toparlanmanın kuru istikrara kavuşturacağı umuluyor. Umuluyor diyorum, zira önümüze henüz bu yeni politikalara dönük bir projeksiyon konmuş değil. Yeni dönemde faiz politikasının hangi dengeler gözetilerek belirleneceği, hangi seviyeye kadar aşağı çekilileceği konusundaki soru işaretleri büyüyor. Yine ihracatın ve ithalatın fiyat elastikiyeti üzerinden hareketle TL’de ne oranda bir değer kaybı arzulandığı ve bunun dış ticaret dengesine hangi seviyede etki edeceği bekleniyor bilmiyoruz. Bu haliyle, yeni ekonomi politikası “kervan yolda düzülür” düsturuyla uygulamaya konmuş izlenimi veriyor.

Faizlerin aşağı çekilmesi yoluyla iç ekonominin canladırılması önceliğine sıkça vurgu yapılıyor ancak hata burada başlıyor. Öncelikle piyasa faizlerinde bu gerileme gözlenmiyor. Son 10 günde iki yıllık gösterge tahvilin faizi yüzde 17.8’den yüzde 20.8’e yükseldi. 5 yıllık tahvilin faizi yüzde 22’ye dayandı. Hal böyle olunca, kredi faizlerini aşağı çekmek de zorlaşıyor. Özel bankalar ile kamu bankalarının kredi faizleri arasındaki uçurum büyüyor. Bir kez daha kamu bankaları yoluyla piyasalara kredi pompalanmaya çalışılıyor.

TL’deki değer kaybının cari açığa etkileri konusunda da soru işaretleri var. Özellikle ithalatımızın fiyat elastikiyetinin düşük olması buradaki sorunu büyütüyor. İhracat tarafında ise fiyat rekabeti ile tekstil gibi kimi geleneksel sektörlerde hareketlenme sağlanabileceğine kuşku yok. Ancak cari dengedeki toparlanmanın kalıcılık arz etmesi için devalüasyonun ötesinde yapısal bir dönüşüme ihtiyaç var. Buradaki kilit faktör olan eğitim sistemi geçtiğimiz 20 yıl içerisinde büyük yara aldı. Her açıklanan reform sonrasında bir öncekini aradık. Mevcut hükümetin siyasi öncelikleri ile modern, çağdaş eğitimin gereklilikleri arasındaki çatışma burada mesafe almayı zorlaştırıyor.

Öte yandan üretim maliyetlerine baktığımızda makine, teçhizat, ara malı, hammadde büyük oranda ithal, dolayısıyla döviz kuruna bağlı olarak artıyor. Bu durumda ihracatçının dış piyasalarda fiyat rekabetinde avantaj sağladığı ana unsur olarak ücretler ön plana çıkıyor. Önümüzdeki dönemde tırmanan enflasyon karşısında işçilerin, emekçilerin alım gücünün sert kayıplarla karşılaştığını göreceğiz. Seçime hazırlanan bir hükümetin bu poltikayı ne oranda sürdürebileceği ise diğer bir tartışma konusu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa