Yeni dönemin kapısı açıldı
Fotoğraf: Evrensel
Bir çelişkiydi; ülke yaşanmaz hale gelmişti, ama “yeter” denmemekteydi!
Geçinebilenler, neredeyse yalnızca Saray ve dar çevresiyle orta sınıfın üst kesimlerinden ibaret kalmıştı. Sadece işçiler değil, küçük mülk sahipleri de bırakalım bir tiyatroya bile gidebilmeyi, karınlarını doyurmakta zorlanmaktaydı. Gerçek ücretler yarısının da altına düşmüş, hele doların fırlamasının ardından hiçbir şeye yetmez olmuştu. Çünkü zamlanmayan sadece ücretlerdi. Elektrik, su, gaz, hatta ekmek ve ulaşım fiyatlarını yakalayabilme imkanı kalmamıştı. Rejimin vekilleri, halkla alay eder gibi, “Bir kilo değil yarım kilo et alın, domatesi taneyle alın” diyorlardı. Sanki halkın ezici çoğunluğu aylardır et yiyebiliyormuş gibi! Türkiye’de yarım simit satılmaya başlanmıştı oysa!
Ekonominin kitabını yazdıklarını söyleyenlerin ekonomiyi getirdiği yer bir felaket. Doların 12 küsur TL’de dalgalanmasına sevinir hale gelmiş, ama hâlâ yukarıdan konuşmaktaydılar: “Faiz sebep enflasyon sonuç”! Bütün olumsuzlukların sebebi kendileri değil tabii. İddia ettikleri gibi “yabancı komplocular”, “dış düşmanlar” da değil. Bizzat yönetmekte oldukları tekelci kapitalist sistem, ama ekonomi politikalarıyla üzerine tüy dikenlerin başkaları olmadığı tartışmasız: Bizzat kendileri! Ve herkes görmeye başladı bunu.
Ülkeyi sürükledikleri çıkmaz, önce eskiden “korku duvarı” ya da “korku imparatorluğu” olarak tanımlanan sessizliğin sona ermesine götürdü. Önce, tutuklanmaktan, işten atılmaktan çekinerek susup içine atanlar konuşmaya başladılar. Sosyal medya neredeyse sessizdi; şimdi coşmuş durumda. Artık konuşuluyor.
Konuşulmakla kalınmıyor. Önceden sadece yerelde, Boğaziçi’de örneğin ve ulusal ölçeğe yayılmayan grev ve direnişlerde tanık olunan eylemli tepkiler sükün ediyor. Bir örnek, birkaç gün önce Ankara’daki forumla sona eren doktorların “Beyaz Yürüyüşü”. Önceden Baro yasasının yenilenmesi döneminde avukatlar da yürümüşlerdi. Şimdi genelleşme eğilimi tartışmasız. İki kez polisin müdahalesine uğradı yürüyüş, ama aşıldı.
Polis müdahalesi işin tuzu biberi. Olmazsa olmuyor sanki. Polis her gösteriye müdahaleye koşullanmış görünüyor. Nasıl olmasın, alışmışlardı. Çünkü genel hava sessizlik ve tepkisizlikti. En küçüğüne müdahale eden polis sessizliğin sürekliliğini sağlayabileceği kanısındaydı. Şimdi öyle olmadığı, olamayacağı görülüyor.
Rejimin kaymakamlarıyla, valileri de alışmışlardı, kural haline gelmişti; her tepki eğilimi yasaktı, yasaklıyorlardı. Oysa gericinin gericisi anayasada bile “İzin almak” yoktu gösteriler için. Bildirim yeterliydi; ama rejimin bürokratları “Yasaktır”ı basıyorlardı. Nedeni açıktı; tepki almıyorlardı çünkü. Yasak denmesi yetiyordu. Korku duvarı denen şey yıkılmıştı, ancak yine de etkisinin sürmesindendi.
Tepkilerin bir noktada kesilmesinin asıl nedeniyse henüz “Bıçağın kemiğe dayanmaması”ydı. Dayansa bile, alışkanlıkların gücü en zor kırılandı ve Türkiye halkının “acı eşiği” oldukça yüksekti. İstiare bir yana, Türkiye’de “Devlete karşı çıkmama” ya da “baba devlet” algısı az güçlü değildir. Körüklenmesinden hiç kaçınılmayan “devletimiz” yüceltisi etkilidir. Bunun hem rejim hem burjuva muhalefet tarafından abartıyla herkesin kafasına kakılmasının hiç etkisinin olmaması düşünülemezdi. İlaveten “Seçimi bekleyin”, “Provokasyon olur”, “aman ha!” propagandasıyla, “Bir seçimlik işleri kaldı, ilk seçimde gidecekler” politikasının da ciddi payı olduğu söylenmelidir. O anlaşılmaz gibi görünen çelişki, geçinebilen ve rahatlıkla nefes alabilen kimse kalmamasına rağmen tepkisizliğin sürmesi bunlardandı.
Artık tepkisizliğin de sonuna gelindi. “Üçüncü seçenek” ihtiyacına vurgunun da katkısıyla neredeyse bütün ülkede “Geçinemiyoruz” gösterileri ortaya çıktı. Abartılmamalı; henüz küçük ve “öncü” gösteriler, başlangıç adımları bunlar. Ve “Durun, provokasyon olur” diyenlerden İYİ Parti Denizli’de miting yaptı. Ve CHP Mersin’de miting yapacağını ilan etti. Vali alışkanlığın gücüyle “yasak” dedi, ama Kılıçdaroğlu bu kez “Sen kimsin” deyip sürdürüyor.
Kaybedemeyecekleri şeyleri var, karşı tepki muhtemeldir. Ancak yeni dönemdeyiz. Dikkatli ve sağlam adımlarla yürüme dönemi şimdi.
- Böyle nereye kadar? 28 Ocak 2025 06:55
- Suriye ve Doğu Akdeniz niyetleri ve gerçekler… 26 Ocak 2025 04:51
- 'Savaş ilanı'... Kim, kime? 21 Ocak 2025 13:45
- Gündem ve saptırma... 14 Ocak 2025 04:53
- Öcalan görüşmeleri ve CHP 07 Ocak 2025 05:17
- 2. çözüm süreci mi? 31 Aralık 2024 06:30
- İçeride ve dışarıda kriz... 24 Aralık 2024 05:36
- Milli güvenlik, Türkiye ve İsrail siyonizmi... 17 Aralık 2024 05:56
- Ortadoğu yeniden dizayn edilirken... 10 Aralık 2024 05:08
- Esad’la görüşüp anlaşma mı, kavga mı? Hangisi? 03 Aralık 2024 06:45
- CHP ile Cumhur ve sınama yanılma… 27 Kasım 2024 06:45
- Papatya falı ve havuçla sopa... 19 Kasım 2024 04:58