03 Aralık 2021 04:30

'Büyürken' yoksullaşmak

Arkada çeşitli madeni paralar, önde yükselme eğiliminde grafik

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

TÜİK verilerine bakılırsa Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 7,4 “büyümüş”. Doğal olarak akla gelen ilk soru şu, halk yoksullaşırken, açlık yaygınlaşırken ekonomi nasıl olur da büyür? Bunun yanıtını yine rakamlar veriyor. Üçüncü çeyrekte ücretlilerin milli gelirden aldıkları pay yüzde 30,1 den yüzde 29,8’e düşmüş. Gerçek durumun bundan daha kötü olduğunun tüm işaretleri uzayan ekmek kuyruklarında, fiyatı 3,5 TL’ye çıkan simitin artık lüks tüketim maddeleri arasına katılmasında vb. bulunuyor.

Şu günlerde asgari ücret tespit komisyonu toplanıyor. Bu komisyonda Türk-İş temsilcisi de bulunuyor. Bir Türk-İş araştırmasına göre ekim 2021 ayı sonucunda dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 3 bin 093,20 TL olmuş. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 10 bin 75,58 TL, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3 bin 771,96 TL olmuş. Araştırma böyle diyor.

Asgari ücret şu anda 2 bin 825 lira 90 kuruş. Bu şu anlama geliyor bir kişinin yaşam maliyeti 3 bin 772 TL olduğuna göre, asgari ücretle arasında yaklaşık 946 TL fark var demektir. Bugünkü asgari ücretin açlık sınırının altında olması ise başka bir gerçek. Bu rakamlar süt, yumurta vb. ürünlerin fiyatlarına göre genişletilerek işçi ve emekçi halkın yoksullaşmasının, açlığa mahkum edilmesinin pek çok örneği verilebilir. Ama hangi rakam kullanılırsa kullanılsın şu gerçek değişmeyecektir: Büyüyen sermaye kârları, küçülen ise işçi ve emekçi ücretleri olacaktır.

Bu sonuç kapitalist sistemin genel ve temel yasalarından birisini bir kez daha gözler önüne sermektedir: Bu sistemde bir tarafta zenginlikler birikirken diğer tarafta yoksulluk büyür. Kapitalizm özünde bir birikim sistemidir ve dünya çapında bir avuç zenginin servetinin 3,5 milyar insanın servetine eşit olmasının açıklaması da buradadır. Sermaye sömürerek sürekli büyür ve daha az elde birikmeye başlar. Acı gerçek şudur ki, bu birikim eğilimi giderek güçlenmektedir.

Türkiye’nin emperyalizme bağımlı bir ülke olmasından kaynaklanan ve kendine özgü çarpıklıkları ile beslenen sistemi bu genel eğilimin dışında değildir. İktidarın genel olarak büyük sermaye sınıfının çıkarlarını kollarken, bu arada kendi destekçilerine daha özel imkanlar sunması bu eğilime sadece bazı özgünlükler katar, bir grubu halkın sırtından daha fazla palazlandırır. Halk yoksullaşırken ekonomi “büyür”, büyük sermayenin kârları katlanırken, içlerinde bazıları da bir halk deyişinde olduğu gibi deveyi havuduyla yutar.

Bu sistemin ağır sonuçlarından birisi işçi sınıfının ve emekçi halkın daha katmerli sömürü koşullarında çalışması ve onlar için günlük yaşamın daha güç ve zor koşullarda devam etmesidir. Bu koşullar aynı zamanda yoksulluğu ve açlığı daha da yaygınlaştırırken, bunu genelleştirir ve tüm halkın sorunu haline getirir. Bu durum işçi sınıfının sırtına şu sorumluluğu da yıkar: İşçi sınıfı sadece kendi çıkarlarının değil, tüm halkın çıkarlarının da savunucusu olarak hareket etmek, halkın genel mücadelesinde omurga görevini üstlenmek zorundadır.

Bütün bu koşullar tek adam yönetimine karşı politik mücadelenin içeriğini zorunlu olarak ekonomik mücadeleyi de içerecek tarzda genişletir ve ona, bütün bir halkın MGK desteğini de arkasına almış iktidara karşı topyekün mücadelesi olma özelliği kazandırır. Elbette bugün sürmekte olan mücadele henüz bu genişlikte ve kapsamda değildir. Ama bugün bir halk ittifakı için, halkı birleştirmek ve mücadeleye sevk etmek için büyük bir çaba gösterilmektedir ve bu başarılabildiği ölçüde tek adam yönetiminin ve sermayenin politik ve ekonomik saldırıları püskürtülebilecektir.       

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa