Türkiye'de üçüncü sinema (6)

Güneşe Yolculuk filminden bir kare
“Günümüz Türkiye’sindeki Üçüncü Sinema anlayışı biraz daha etnik söylem içerisinde ele alınarak son yılların siyasal yaşamında bir sorun olarak duran ‘Kürt meselesi’ üzerine eğilmektedir. Bu sinema daha çok, yönetime ve rejime muhalif, antiemperyalist ve ‘Türk-Kürt ilişkilerine ve bu konuya devletin yaklaşım biçimine’ muhalefet eden filmler ve bu tür çekimlerin yoğunlaştığı kültür merkezleridir. Bu merkezlerin en başında da Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) gelir. Amaçları, Türkiye’deki Kürt kültürünü geliştirmek ve yerleştirmek olan bu merkez, ortak çekilmiş belgeseller hazırlarken Kürtleri konu alan filmlere de destek çalışmaları yapmaktadırlar MKM’nin doğrudan üstlendiği bu anlayıştaki ilk film ise, Kazım Öz’ün yönetimindeki Fotoğraf’tır (2001). Yine MKM’nin hem oyuncu hem de müzik ve yöre yaşamı hakkında bilgi verdiği Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Güneşe Yolculuk’ (1998) ve Handan İpekçi’nin (Büyük Adam Küçük Aşk’ (2001) filmleri bu anlayıştadır. Üçüncü Sinema’nın özelliklerini taşıyan Fotoğraf’ta, Türkiye’nin Kürt sorununa ayrı dünyalardaki iki kişinin gözünden bakılmaktadır.” (1)
HANDAN İPEKÇİ
Handan İpekçi sinemaya politik bir giriş yaptığı ilk iki filminde siyasal konulara değinmiş ve Üçüncü Sinema özellikleri taşıyan unsurlara bu filmlerinde yer vermiştir.
İşlediği konular, çalıştığı oyuncular ve oluşturmaya çalıştığı üslubu ile kendi sinemasını yaratmaya çalışan ve ticari dayatmaları dikkate almayan Handan İpekçi, Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Yüksek Okulunu bitirir. TRT’de, “Hanımlar Sizin İçin” programında asistanlıkla işe başlar, dizilerde çalıştıktan sonra, sinemada asistanlık yapar, belgesel yönetir.
İlk yönetmenlik denemesini 1993 yılında, senaryosunu Şair Yaşar Miraç’ın yazdığı “Kemençenin Türküsü” adlı belgeselde gerçekleştirir. 1994 yılında ilk uzun metrajlı filmi olan “Babam Askerde”yi çeker. 1980 askeri darbesini çocukların dünyasından irdeleyen “Babam Askerde” vizyona giremeyince filminin dağıtımını kendi organize ettiği gösterimlerle üstlenir ve bu şekilde 10 bin seyirciye ulaşır.
Handan İpekçi, senaryosunu da yazıp yönettiği 1994 yapımı “Babam Askerde” filminde farklı çevrelerde yetişen üç çocuğun öyküsünü anlatır. Adı siyasal olaylara karışan bir baba, gizlenmeye karar verir ve kızı Ekin’e askere gideceği söylenir. Gecekonduda yaşayan dört çocuklu bir ailenin en küçüğü Cengiz’in babası sendika temsilcisidir. Polis evlerini basarak babasını götürür. Varlıklı bir ailenin tek çocuğu olan Pelin’in babası zengin bir iş adamıdır. Geçmişte siyasal olaylara karışan baba, karısının ihbarı sonucu tutuklanır. Üç çocuk tutukevinin bekleme salonunda bir araya gelirler.
“Büyük Adam Küçük Aşk”ta da yine, bir küçük kız çocuğu aracılığıyla Türkiye’deki Kürt gerçeğini çok yalın ve net biçimde anlatmıştır. Filmde Emekli Yargıç Rıfat Bey’in o güne kadar göremediği gerçekleri, küçük bir Kürt kızı olan Hejar’ın aracılığıyla yüzleşerek görmesi anlatılır.
YEŞİM USTAOĞLU
1990 sonrası Türkiye yönetmen sineması sürecinde öne çıkan, iz bırakan önemli filmler yapan Yeşim Ustaoğlu kendine özgü anlatımıyla, filmleriyle ayrı bir yer edinir.
“Yeşim Ustaoğlu’nun sineması ’90 sonrası Türkiye sineması içinde yeni politik sinemayı değerlendirmek için iyi bir örnektir. Yeşim Ustaoğlu kendine özgü olan sinema dili ile auteur olarak rahatlıkla tanımlanabilir. Ayrıca Ustaoğlu bugüne kadar çekmiş olduğu üç uzun metrajlı filminde de kimlik sorunsalına değinir. Ve bu kimlik sorunun kendisi için vazgeçilmez olduğunu da belirtir. Ustaoğlu’nun iyi bir örnek olmasının önemli bir nedeni de kimlik sorununa çok farklı noktalardan yaklaşmasıdır. ‘Güneşe Yolculuk’ filminde Kürt kimliği ile karşımıza çıkarken, ‘Bulutları Beklerken’de Rum kimliği, ‘Pandora’nın Kutusu’nda ise modernizasyon süreci ile birlikte şehirde yaşayan insanın (bireyin) içinde kaldığı kimlik sorunsalını bizlere gösterir. Bu Türkiye gibi çok kültürlü bir ülkede kimlik kavramına yaklaşımının ne kadar farklı olabileceğinin bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir. (2)
Yeşim Ustaoğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi Restorasyon Bölümünde master eğitimini yaptığı dönemde İFSAK’ın dergisinde yazılar yazmaya başlar. Yeşim Ustaoğlu’nun sinema ile tanışması İFSAK ile gerçekleşir.
1984 yılında ilk kısa metraj filmi olan “Bir Anı Yakalamak” ile İFSAK kısa film yarışmasından ödül alır. 1987’de “Magnafatanga”,1990’da”Düet”, 1992’de “Otel” adlı kısa filmleri çeker. 1994 yılında ilk uzun metrajlı filmi “İz”i yönetir.
’80’LER, ’90’LAR VE 2000’LER
Zeki Ökten’in “Ses” (1986), Yusuf Kurçenli’nin “Karartma Geceleri” (1990), “Çözülmeler” (1994), Tayfun Pirselimoğlu’nun “Hiçbir yerde” (2001), Özcan Alper’in
Sonbahar (2008), “Gelecek Uzun Sürer” (2011), Umut Hozatlı’nın “Kayıp Özgürlük” (2010), Sedat Yılmaz’ın “Press” (2010), Mustafa Kenan Aybastı’nın “Devrimden Sonra” (2011), Serkan Acar’ın, “Aşk ve Devrim” (2011), Orçun Benli’nin, “Bu Son Olsun” (2012) filmleri Üçüncü Sinema özelliği taşımaktadır.
KİŞİSEL ÜRETİMLER (3)
Ümit Kıvanç:
“Bekle Dedim Gölgeye” adlı kitabını, Atıf Yılmaz’ın sinemaya uyarlamasıyla sinemaya bir anlamda girmiş olan Kıvanç, “Bitti Derken” Başladı belgeseliyle, 1999 depreminden sonra yaşananları ele almıştır. “Kızlar ve Kökler” belgeseliyle Van’da çok özel bir atölyede aileleri için çalışan kızların, köklerden yapılan boyalarla kilim dokumaları ve yaşadıkları zorlukları ele almıştır. Bunun dışında; “Naze”, “Şarkılarla Geçtim Aranızdan- Kazım İçin Bir Film”, “Uçurtmam Tellere Takıldı”, “16 Ton” ve 2012’de Uludere katliamını ele aldığı, “Ağlama Anne! Güzel Yerdeyim” belgeselleri, Üçüncü Sinema içinde sayılabilir.
Ethem Özgüven: Dalyan”, “Köle/Slave”, “Aziz Nesin”, “Sipsi” ve kot kumlama işçilerinin hikayesini anlattığı, “Silikoziz (Toz)” adlı belgeselleri çeker.
(1) Mert Kaplan, Üçüncü Sinemada Devrimci Kimliğin Sunumu: Türk Sinemasından Örnekler. İstanbul Journal Of Social Sciences (2018) Ayı: 20
(2) Gökçen Cıvaş, Yeni Politik Sinema: Yeşim Ustaoğlu Sineması Üzerine Bir İnceleme
Yüksek Lisans Tezi, ekim 2010
(3) Battal Odabaş, Üçüncü Sinema. Agora Kitaplığı, 2013, s. 115-121
Evrensel'i Takip Et