05 Aralık 2021 05:11

Liyakatı yıkarken altında kalanlar

Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu

Tayyip Erdoğan (solda), Kemal Kılıçdaroğlu (sağda) | Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür.
James F. Clarke.

Bu hafta iktidarın en büyük iletişim kazalarından birine şahit olduk. Cumhurbaşkanı 18 milyon takipçili sosyal medya hesabından ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözlerinden oluşan bir video yayınladı.

Bu satırları yazarken baktım, on milyona yakın izlenmesi var, yaklaşık 15 bin de yorum. Kullanıcıların çoğu videonun ne kadar iyi olduğundan bahsediyor.

On milyon izlenme az buz şey değil; bu ülkedeki her 8 kişiden biri, içeriği gördü anlamına geliyor. Hiçbir TV programı bu kadar rayting alamaz hiçbir miting bu kadar kişiye aynı anda ulaşamazdı.

İnsan ister istemez bu nasıl oldu diye düşünüyor. 

Muhalif kesim -bazen partiler bazen de bireyler- sıklıkla Erdoğan videolarına başvuruyor.

Oldukça da iyi dönüş alıyorlar kullanıcılardan. Zira Erdoğan'ın 93'te, 98'te, 2001'de hatta sonrasında bile söylediklerinin tam zıddını yaptığı süreçler bunlar.

Dün düşmanlaştırdığının bugün elini sıkması, eski dostlarına düşman olması, ümmetin lideri olma amacıyla yola çıkıp ümmetin emlakçısına dönüşmesi, bir yüzükle yola çıkıp Saraylarda yaşaması, yargıladığı, sorguladığı her davranışı daha önce kendisinin yapmış olması... Çelişkiler kendi sesinden ortaya konulduğunda çok daha net oluyor.

Örneğin 1993'te yaptığı "Bu zalim iktidar halka bir simit ve çayı bile çok görüyor." konuşması gibi. Şu an aynı hesapla her güne simit çay asgari ücretin çok üzerinde kalıyor.

Tahminim İletişim Başkanlığı bu videoları gördükçe şöyle bir mantık yürüttü: Demek rakibe kendi videosu ile yanıt verme işi tutuyor, o zaman biz de yapalım.

Aklıma bundan başka açıklama gelmiyor.

AKP oyun belirleyici olma, gündemi yaratma ve yönlendirme yeteneğini hızla kaybediyor. Ekonomik kriz, alınan yanlış kararlar, dış politikadaki itibar kaybı, Kavala ve Demirtaş tutukluluğunun Avrupa Konseyi'nden yarattığı sonuçlar, sayısız sebep var kan kaybında ancak büyük bir yüzdeyi de İletişim Başkanlığı'nın başarısızlığına borçlular.

Liyakat bir kez yıkılınca deviren de altında kalıyor.

İktidar yolculuğuna deneyimli ve tecrübeli bir ekiple başlayan lider, otoriterleştikçe, başarıya ulaştıkça bu ekibi eliyor. Diyelim bir karar veriyor, ekibi diyor ki "Efendim bu iş böyle olmaz."

Yine de yapıyor. Sonuç olumlu olursa "Bana yapma dediniz, yaptım ve işe yaradı. Siz ne işe yararsınız?" Ekip eleniyor. Başarısız olursa "Madem başarısız olacağına bu kadar emindiniz, neden engellemediniz, ne işe yararsınız?" Ekip yine elendi.

Seneler içinde geride sadece söyleneni yapan, sonucuna göre ödenecek bedeli sırtına alıp tüm sahnelerden çekilmeye hazır insanlar kalıyor.

Üç yılda 4 Merkez Bankası Başkanı, 3 Maliye Bakanı, 2 Varlık Fonu Genel Müdürü, 2 Tuik Başkanı değişikliği olması gibi.

Ülkenin kaderini belirleyen kurumları geçelim, bu döngü ticari bir kurumsal firmada yaşansa alarmlar çalardı.

Bir işe bu kadar sürede hiç kimse hakim olup, kendi sistemini kurup, yeni ve riskli kararlar alıp başarıya ulaşacak bir strateji belirleyemez.

(Kendi yetkinliği ve söz hakkı olsa bile)

Fiziksel efora dayanmayan hiçbir iş sezonluk yönetilemez.

Şu an pek çok pozisyon el ve bilek gücüyle olabildiğince hızlı imza atmak gibi fiziksel bir efordan ibaret gibi duruyor.

Mesela 816 kişinin çalıştığı İletişim Başkanlığı yeni Merkez Bankası başkanına işi devralırken piyasalara olumlu etki edecek bir metin yazdıramıyor.

"Rabbim, kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır. İşimizde bize doğruluk ver, bizi muvaffak kıl.

Sn. Cumhurbaşkanımızın şahsımı layık gördüğü Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini hayırla ifa etmeyi, bize gösterdiği güvene layık olmayı Rabbim nasip etsin inşallah"

Bugün en imanlı Müslüman bile ekonominin teslim edildiği ellerde bir yetkinlik ararken iş devrinde bunca Allah'a sığınmak, yapacağı işten değil görevi verene layık olma kaygısından bahsetmek dizler titreyerek bir görev alınıyor hissi yaratıyor. Bu cümlede satır arasında bile halka hitap edilmiyor.

Oysa bugün ülkede yeni mezun bir iletişimci bile "Öncelikle halkın metanetini sağlayalım"ı tavsiye edebilirdi.

Her ne kadar tarihi netleşmemiş olsa da ülke fiilen bir seçim atmosferinde. Yönetimde olduğu kadar iletişimde de sınıfta kalmış bir iktidara karşı tüm muhalefet güçlerinin eli güçlü.

Buradan sonrası muhalefet iletişiminde şunları görmeyi umuyorum:

  1. Düzenli şekilde somut parti programlarına, atılacak adımların önceliklendirilmesine dair (ekonomi, eğitim, sağlık, yargı bağımsızlığı, hak ve özgürlükler, kadına şiddet sorunu vb.) iletişim yapılması.
    "Bunca talana rağmen 20 yıl dayanmış bir ülkeyi adaletli ve mantıklı adımlar ile düze çıkarmak çok daha kısa sürecektir" İnsanların acil fayda göreceklerine inanmaya ve güvenmeye ihtiyacı var.
  2. Seçim talebini yükseltirken seçim güvenliğinin geçmiş senelere nazaran çok da bütünleşik ele alındığını, bir yurttaş seferberliği ile de destekleneceğini, çalışmaların tüm muhalefetle, stk'lar, odalar, barolar ile birlikte yürütüldüğünü bilmek "seçimle gitmeyecekler" önyargısını silmek için etkili olacaktır. Sadece yurttaş nezdinde değil, farklı niyeti olanlar için de bu hayati önemde. İktidarın sürekli ortaya çıkan çeşitli milis güçlerinin karşısında seçimi fazlasıyla önemseyen milyonlarca yurttaşın olduğunu hissetmeye, görmeye ihtiyaç var.
  3. Liyakate dayalı, yetkin, tecrübeli kadroların daha fazla ekran önünde yer alması. Sadece liderlerin değil, ekiplerin de söz hakkının gösterilmesi. Böylelikle halkın aklında olası kabinelerin yer etmeye başlaması, opsiyonların heyecan yaratması. Bir şeyin konuşulur olması, gerçekleşmesine bir adım yaklaştırır.
    Zira tamamı patron olanların bakanlıklarından, kendi bakanlığının ihalesinde kendine iş çıkaranlardan, banka yönetimindeki güreşçilerden, en analitik işleri stratejiyle değil dualarla devralanlardan yeterince yıldılar ancak bir yandan da bu mevkilere gerçekte kimler layıktır unutturuldular.
  4. İktidarın tüm kanallarından gelen tehditkar, itham eden, hakaret içeren söylemlere, siyasette özlenen hazırcevaplık ve mizahi yaklaşım ile yanıt verilip altı boş söylemlerin değersizleştirilmesi, hamasi söylemlerden gündem yaratmalarının önüne geçilmesi. Örneğin Kılıçdaroğlu'nun yukarıda bahsettiğim paylaşım üzerine verdiği: "Davaları geri çekmeler, videolarımı paylaşmalar... Doğru söyle, cumartesi Mersin'e de geliyor musun?" yanıtı ya da "Tamam anladık, gaz yağı alamadık" yaklaşımı gibi.
    Tartışmaya savunma yaparak girmek yerine "yav he he" diyebilmek gerek. Çünkü her argümanları yeterince eskidi.
    Rutin bu olursa, hassas konularda yapılacak sert çıkışlar çok daha etkili olacak, gücü artacaktır.
  5. Birlikte fotoğraflara ihtiyacımız var, güler yüzlü, umutlu, kol kola fotoğraflara.

Benzemezlerin yanyana durmasına ihtiyacımız var. Bugün kuru ekmek bile bulamayan insanlar varken, bebeklerin yaşı büyümesine rağmen beslenememekten kiloları düşüyorsa, çocuğuna bez alamadığı için babalar, tedavi ettiremediği için anneler, umutsuzluktan gençler, iflas yüzünden esnaf intihar ediyorsa, ataması yapılmayan öğretmenler fiziki efor gerektiren mesleklerde iş cinayetlerine kurban gidiyorsa kimsenin kimseyle olan husumeti, fikri ayrılığı bundan hayati değil.

Bu iktidar olmaz dediğimiz ne varsa oldurdu, aklımıza geleni başımıza getirdi. Şimdi olmaz denileni oldurma sırası muhalif güçlere geçmeli. Rüzgarın gücünü, yönünü belirleyecek adımlardan biri budur.

Peki toplumsal muhalefet olarak bizlere, yurttaşlara ne düşüyor?

İnsanca bir yaşam için ne çıtayı kuru soğana indirgeyen iktidara yanıt vermek ne de bunun karşısında düzen içi çözümlerle gelecek olan millet ittifakına şükretmek.

Bizim haklarımız konusunda çıtayı arşa çıkarıp, beklentiyi, talepleri en yukarıdan açmamız gerek. Öyle ki pazarlık sonucu ulaşacağımız orta nokta bizi tatmin edebilsin ve insanca bir yaşamın önünü açabilsin.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı kurulması, hatta toplumca travmatize olduğumuz düşünülürse belki derdimize çare bir de Mutluluk Bakanlığı (örnekleri var)

Usülsüz ihalelerle edinilen varlıklara kamulaştırma, her mahalleye yeter sayıda ücretsiz kreş, çocuk kreşe başlama ayına gelene kadar ebeveynler arası dengeli bölüşülecek olan doğum izni, anneanne ve babaannelere torun bakma derdi olmadan ikinci bahar müjdesi kamu spotları, derin yoksullukla mücadele için devlet okullarında çocuklara sağlıklı öğün, SGK hastanelerinin yeniden açılması, Atatürk Havaalanındaki garabet hastanenin yıkılması, Ayasofya'ya yeniden müze statüsü, SEKA, Sümerbank, Eti Maden gibi kurumların yeniden üretime geçmesi, sahil şeritlerindeki yapılaşmanın kaldırılıp yeniden tüm kıyı şeritlerinin halka açılması, işçi ve memurlar için ücretsiz yaz tatil kamplarının uygun kapasite ile hizmete geçmesi, sendikasız işçi çalıştırmanın işveren için imkansız kılınacağı yasa tasarıları, -sendikasız işçi başına ek vergi gibi- ve sendikaların bağımsızlaştırılması. YÖK başkanının değişmesi değil YÖK'ün kaldırılması, özgür, özerk üniversite talebi, derin devletin açığa çıkarılması ve ortadan kaldırılması, nereden buldun yasası uyarınca etkin mal varlığı araştırması, kayırmanın, kadrolaşmanın tamamen ortadan kaldırılması, İmam Hatiplerin kapatılması, Diyanet'in devlet bütçesinden çıkartılması, Rumeli Hisarı'ndaki amfi tiyatronun ortasındaki caminin kaldırılması, sahnenin açılması, müze ve ören yeri girişleri özelleştirme ihalesinin iptali, köprü geçişlerinin ücretsiz olması, elektrik, su, doğalgaz ve internet gibi hizmetlerin insanca yaşam hakkı uyarınca belli bir limite kadar ücretsiz olması, fazla kullanımın caydırıcı kılınması, iklim değişikliğinin artık ikinci plana atılamaması, LGBTİ+ 'nin kamuda temsiliyeti için destekleyici yasalar çıkarılması, teşvik edilmesi, sokak hayvanları için devlet eliyle sağlıklı, dostane barınaklar inşası, devlet sanatçısı olmanın bir bağımlılık, taraf olma değil "nişan" sayılacağı devlet kanalıyla kültür ve sanat desteği, sanatın özgürleştirilmesi ve elbette barış.

Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür, der John Arbuthnot.

Biz yaşama ve hakikate bakalım.

İşimiz çok, hep beraber sağlam duralım, güçlü haykıralım, herkesin sözü bitse de biz iletişimde kalalım.

Liderler geçici, önderimiz emekçi sınıfı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa