08 Aralık 2021 04:45

Dış politikada ‘sıfır sorun’a dönüş mümkün mü? (2)

Afganistan'daki Türkiye askerleri |

Afganistan'daki Türkiye askerleri | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Erdoğan iktidarının BAE, S. Arabistan, Mısır, İsrail gibi bölgede rekabet halinde bulunduğu rejimlerle uzlaşma yönünde attığı adımlar için her ne kadar “komşularla sıfır sorun” politikasına dönüş değerlendirmeleri yapılsa da iktidarın bugün içinde bulunduğu durum birçok bakımdan o dönemden farklılıklar taşıyor.

Her şeyden önce AKP-Erdoğan iktidarı, “komşularla sıfır sorun” politikasını ABD emperyalizminin kendisine yüklediği “bölgesel liderlik” rolü üzerinden uygulamaya çalışmıştı. Oysa bugün bırakalım “bölgesel liderlik” rolünü, atılan adımlar ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin baskılarını arttırmasının bir sonucu olarak gerçekleşiyor. Yani Erdoğan iktidarı, dün Batılı emperyalistler tarafından “model” olarak gösteriliyor ve bölge ülkelerini onların politikalarına kazanmaya yönelik bir diplomasi yürütüyordu. Ancak bugün Batılı emperyalistler Erdoğan iktidarını kendi bölge politikaları bakımından sorunlu bir rejim olarak görüyor ve kendi eksenlerine daha fazla bağlanması için de ona baskı uyguluyorlar.

Erdoğan iktidarının son dönemlerde attığı/atmak zorunda kaldığı adımlar, ister istemez şu soruları da akıllara getiriyor: Madem bölgede Türkiye’nin çıkarlarının baş düşmanları ilan ettiğiniz bu rejimlerle yeniden uzlaşacaktınız, o zaman neden ülkeyi bunca gerilim ve çatışmanın içine sürüklediniz? Bu politika için verilen bunca can kaybının, harcanan milyar dolarların, yaratılan tahribatın hesabını kim verecek?

Haklı olarak muhalif birçok politik çevre bu soruları soruyor ve iktidarın dış politikasını sorguluyor. Ancak sorgulamayı ve tartışmayı bu çerçevede tutmanın burjuva siyasetin ufkunu aşmamak anlamına geleceğini de belirtmek gerekiyor. Çünkü tıpkı iç politika gibi dış politika da sınıflar üstü bir politika değildir. Dolayısıyla tartışmayı sadece bölge rejimleriyle çatışma ya da uzlaşma eksenine sıkıştırmak aslında Türk burjuvazisinin çıkarları için hangi politikanın daha uygun olacağıyla sınırlamaktır.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Mersin mitinginde yaptığı konuşmada meseleye burjuvazinin penceresinden bakmanın tipik bir örneğini veriyordu: “İktidar olduğumuzda Suriye’yle, Mısır’la, İsrail’le, Libya’yla barışacağız, bütün ülkelerle barışacağız. Kavga etmeyeceğiz, göreceksiniz o zaman Mersin’deki tırlar Ortadoğu’ya nasıl çalışıyor? Mersin’deki sanayici Ortadoğu’ya nasıl çalışıyor, Mersin’in iş insanları Afrika’ya nasıl seferler yapıyor göreceksiniz…”

Görüldüğü gibi bölge ülkeleri ile barışma, sermayeye yeni pazarların kapısını açma hedefiyle birlikte ele alınıyor.

Zaten bugün Millet İttifakı ve burjuva muhalefeti oluşturan diğer partiler, iktidarın dış politikasını eleştirirken kendilerinin Batılı emperyalistler ve NATO ile daha uyumlu çalışacaklarını, bölge politikasını bu temelde oluşturacaklarını söylemenin ötesine geçmiyorlar.

Toparlamak gerekirse: Erdoğan iktidarının tekelci burjuvazinin çıkarları temelinde bölgede yeni Osmanlıcı hayaller ve yayılmacı emellerle sürdürdüğü müdahale politikası, bir bumerang gibi kendisine dönmüş bulunuyor. Bu politikanın tahribatlarını ‘onarmak’ adına atmaya çalıştığı adımlar ise, yeni tavizlerin verilmesine ve emperyalistlere bağımlılığın derinleşmesine yol açıyor.

Öte yandan burjuva muhalefetin programı da “Ulusal çıkarları korumak” adı altında burjuvazinin çıkarlarını korumak için Batılı emperyalistlerle daha uyumlu çalışma vaadinden öteye geçmiyor. Dolayısıyla ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistler ve onların savaş gücü NATO’nun Rusya ve Çin ile devam eden egemenlik/paylaşım mücadelesine bağlı olarak yaşadıkları gerilimin giderek daha fazla tırmandığı/tırmanacağı dikkate alındığında bu politikanın da ülkeyi yeni tehditlerden uzak tutmaya yetmeyeceği açıktır.

Bu tablo dış politikada da işçi sınıfı ve halkların çıkarlarını savunacak bir seçeneğin oluşturulmasının ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor.

Çünkü ancak işçi sınıfı ve halkların çıkarlarını temel alan böylesi bir devrimci seçenek; yayılmacı-savaşçı politikalara son verilmesi, sınır ötesi operasyonların durdurulup başka topraklarda bulunan silahlı güçlerin geri çekilmesi, cihatçı çetelerle iş birliği politikasına son verilip bu çetelerin dağıtılması, Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik çözümünün sağlanması ve bölgede baskı altındaki halkların kendi geleceklerini belirleme haklarına saygı gösterilmesi, komşu ülkelerle egemenlik haklarına saygı ve barış temelinde ilişkilerin geliştirilmesi, NATO’dan çıkılıp ülkedeki yabancı üslerin kapatılması ve silahlanma yarışına son verilmesi gibi talepler etrafında tutarlı bir mücadeleyi sürdürebilir.

Sonuç olarak, burjuva ittifaklardan işçi sınıfı ve halkların çıkarına bir dış politika beklemek hayalcilik olacaktır. Bu nedenle işçi sınıfı ve halkların çıkarına bir dış politika ancak onların birliğini ve ortak mücadelesini sağlayacak bir seçeneğin yaratılmasıyla mümkündür.

Bugün tek adam iktidarının gerici-baskıcı politikalarına son verilip demokratik bir geleceğin inşa edilmesi için dış politika konusunda sürdürülen tartışmalara bir de bu cepheden bakmak ve bu tartışmayı işçi sınıfı ve halkların devrimci seçeneğinin ve ortak mücadelesinin yaratılmasına bağlamak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa