09 Aralık 2021 04:55

“Güle güle” gitmez!

Erdoğan konuşuyor, asker selam duruyor

Fotoğraf: Emrah Yorulmaz/AA

Paylaş

Erdoğan yönetiminin, kendisinden önceki burjuva hükümetlerinden önemli farklılıklara sahip olduğunu göremeyen ya da anlayamayan sol siyasal kesimlerden farklı yazarlar, işbaşı yapan sermaye partilerinin kitle desteği için başvurdukları ikiyüzlülüğün ‘kurbanı oldular.’ Şimdilerde mali sermaye ve tekellerin dünya ölçekli siyasal gericilik yoğunlaşması ve hemen tüm kapitalist yöneticilerin militarizmi yönetim olanağı ve gücü olarak öne çıkarmasından hareketle Türkiye’deki tehlike artışı üzerine yeni keşifler yapma çabasındalar.

Yanılgı ya da geç uyanış, birçok badireye mal olmuştur, ama yine de gelişmelerin az çok farkına varmak iyidir. Türkiye’nin devlet olarak kuruluşundan buyana yüz yıla yakın süre geçmiştir ve tüm bu süreler boyunca burjuva devlet iktidarının halk kitleleriyle ilişkilerinin sürdürülmesinde çok sayıda kapitalist parti fraksiyonu sermaye çıkarları için görev üstlenmiştir. Tümünün, kitle mücadelesinin düzeyine bağlı olarak taviz-sopa politikası izlediği bilinir. Hiçbirinin tutarlı bir burjuva demokrasisini savunmadığı da. Güncel iktidar ise ancak, faşizmin dünyayı kana bulamayı başardığı ve etkilerinin Türkiye’yi de sarıp sarstığı 1930’lu yıllardaki yoğun saldırılar dönemiyle kıyaslanabilir, ve fakat o günün koşullarından farklı olarak daha modern teknik araçlar ve saldırı teknikleri ve olanaklarına sahip olarak daha sistematik saldırı politikasına sahiptir. Türkçü şövenizmin ve siyasal İslamcılığın Orta Asya-Kafkas coğrafyasından Anadolu topraklarına taşınmasından beri, sosyal-siyasal yaşamı denebilir ki en kapsamlı şekilde zehirleme başarısı gösteren güncel iktidar, kitle desteğiyle ve devlet gücü ve olanaklarını en etkin tarzda, pervasızca ve yasal sınır tanımaksızın kullanma tutumuyla öncellerinden ayrışmaktadır.

Onca yoğun saldırılara, istismar ve yolsuzlukların ayyuka çıkmasına, Gooebelsci yalan imalatının günlük yaşam içinde açığa dökülmesine rağmen bu iktidar hala ayakta durabiliyorsa, din istismarıyla şoven milliyetçilik ve ‘töresel devletçilik bağı’nın bunda payı büyüktür. Yanı sıra mümkün tüm olanakları kullanarak yedeklikler oluşturma, ayrıcalıklı sınıf ve tabakaları tekelci gericiliğin çıkarları temelinde bir arada tutmak için belediyelerin olanaklarının kullanılması, “kamu malları” ve işletmelerinin satılması ve diğer çok çeşitli entrikalar çevirme, işe yaramıştır. Enerji, silah, yapı-inşaat, gıda ve tekstil gibi Türkiye ekonomisi açısından önemli role sahip sektörlerin iktidar ve dayanağı sermaye tekellerinin elinde olması bir ayrıcalık olmuştur. Ekonominin militaristleştirilmesi yeni bir olgu olmamakla birlikte, güncel olan bunun daha açıktan, daha pervasızca gerçekleştirilmesidir. MGK’nin ve generallerin devlet yönetimindeki rolü, ekonomi-siyaset ilişkilerinin örtüden soyundurulmuş şekliyle son MGK bildirisiyle ilan edilmiştir. Devlet yapısı ve işleyişine bir kez daha açıklık getirdiği söylenebilir. OYAK ve Bayraktar’lar şirketleri silah sanayi gibi bir ayrıcalıklı sektörün patronajını elde tutuyorlar ve bu iş generallerin ve MGK’nin patronajından bağımsız işlememektedir.

Dolayısıyla da sorun, TÜİK’in gerçek dışı açıklamalarına göre bile hala 7.5 milyon kişi asgari ücret ve altı “gelir”le yaşam savaşı verir, sekiz milyona yakın işsiz umutsuzluk çemberinde kıvranır, 25.5 milyon kişi kredi borçlarıyla boğuşurken, ekonomi-siyaset ilişkilerinin “nasıl oluyor da” 20 milyona yaklaşın nüfusuyla işçilerin, yüzde 50-60’ları bulan hayat pahalılığına rağmen milyonlarca kent kır emekçisinin, iflaslarla yüz yüze kalan küçük üretici yığınlarının ayağa kalkmadığıdır.

Etkenlerden bazısına yukarıda işaret edildi. Çok çeşitli diğerleri de bulunuyor: Halkların gelenekleri, alışkanlıkları, beklentileri, zorlukları göze alıp alamamaları, dayanma gücü ve sabır sınırları, kendi tarihlerinden edindikleri tecrübeleri değerlendirme kriterleri, başka halkların mücadele tarihlerinden öğrenme kabiliyetleri, vb.den söz edilebilir. Ama şu da bir gerçektir ki, Saray oligarşisi Gezi karalamasına bunca ihtiyaç duyuyorsa, en önemli nedeni, biriken tepkilerin Türkiye’nin tüm milliyetlerden emekçilerinin, ilerici aydınlarıyla uyanış içindeki genç kuşaklarının ve hele de her gün birkaç ‘bireyi’ kurban veren kadın yığınlarının alanlara dökülmesinden duyduğu korkudur. Çünkü onu seçim ve sandık oyunları değil, ancak halk kitlelerinin “yeter artık!” diye kitlesel gücüyle ortaya çıkması, yolcu edebilir. Bu da “güle güle!” usülü olmaz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa