Rusya gerçekten Ukrayna'yı işgale mi hazırlanıyor?
Arşiv fotoğraf: David Lienemann/Beyaz Saray
Geçtiğimiz salı günü ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılan ve dört saat süren video-konferans zirvesini değerlendiren Süddeutsche Zeitung Yazarı Hubert Wetzel, sonucu şu şekilde özetliyor: “Eğer Rusya Devlet Başkanı Ukrayna’yı parçalamaya kararlıysa, kimse onu durduramaz. Biden görüşmede bunun neye mal olacağını kendisine açık olarak söyledi.”
Diğer gazetelerin yorumcuları da günlerdir aynı telden çalarak, bir işgal durumunda ABD’nin müttefikleriyle birlikte Rusya’ya askeri ve ekonomik ambargo yoluyla ağır bedeller ödeteceği değerlendirmesinde bulunuyorlar.
“İşgal senaryosu”na gerekçe olarak da Rusya’nın Ukrayna sınırına yaptığı askeri yığınak gösteriliyor. Video-konferans zirvesinde Putin hiç dolandırmadan, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin kendileri için “kırmızı çizgi” olduğu söyleyerek, bu konuda Biden’den yazılı bir güvence talep etti. Biden ise bu talebi açık olarak reddetti.
Bu restleşme, yakın dönemde Ukrayna üzerindeki kavganın hangi eksen üzerinde süreceğini de aslında gösteriyor. NATO’nun yıllardır Rusya sınırlarına dayanma konusunda attığı adımlara ısrarla karşı çıkan Putin, eğer önümüzdeki süreçte istediği yazılı taahhüdü alamazsa, -ki alması bugünkü koşullarda pek mümkün görünmüyor,- Ukrayna sınırına en azından Kırım’ı elde tutmak için askeri yığınak yapmaya devam edecek.
Bu Ukrayna’nın uzun bir süre daha Batı ile Rusya arasındaki gerilim hattında kalmaya devam edeceği anlamına da geliyor. Dolayısıyla 2004’deki “Turuncu Devrimi”yle birlikte Batılı emperyalist devletlerle Rusya arasında açıktan egemenlik sahasında dönüşen Ukrayna’da, 2014’teki darbeden sonra saflar belirginleşse de suların durulmadığını gösteriyor.
Yaklaşık 20 yıldır kaotik bir süreçten geçen Ukrayna üzerinden egemenlik mücadelesi giderek sıcak savaşa potansiyelini kuvvetlendiriyor.
Rusya, Kırım’ı bu süreçte topraklarına kattı. Bu Batılı emperyalist devletlerin yüzüne atılmış sert bir şamar olma özelliği taşıyordu. Ukrayna sanayisinin kalbi sayılan Kırım’ın koparılmasıyla Ukrayna’nın ekonomik önemi de azaldı. Rusya sınırındaki Donbass’ta ise yıllardır Rusya yanlıları ile Ukrayna ordusu arasında bir savaş sürüyor.
Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte, ABD’nin Ukrayna sorununu “çözme” adına Putin’e haddini bildirmeye öncelik vereceği az çok görülebiliyordu. Bu temelde politik açıdan Batı ittifakının bir parçası haline gelen Ukrayna’nın NATO üyesi yapılması gerekiyor.
Öyle görünüyor ki; ABD öncülüğündeki Batı ittifakı Rusya’nın olurunu almadan Ukrayna’yı NATO’ya almak için ciddi adımlar atmaya hazırlanıyor. Biden’ın, Putin’e “yazılı taahhüt” vermeyi reddetmesi bu açıdan bir nabız yoklaması da sayılabilir. Şimdi, Ukrayna’nın NATO üyesi yapılması durumunda Rusya’nın hangi adımları atabileceğinin ince hesapları yapılıyor.
Zira üyelik NATO’nun Ukrayna üzerinden Rusya ile bir savaşa girmesinin uluslararası hukuk bağlamında objektif koşullarını yaratmak anlamına geliyor. Biden’ın mesajında muhtemel bir “vekalet savaşı”nda ABD askerleriyle değil ekonomik yaptırımlarla katılacağı, askeri cephede Ukrayna ve diğer Avrupa ülkelerine rol biçileceği şimdiden yazılmaya başlandı. (Süddeutsche, 07.12.2021)
Böylesi bir savaş elbette en çok ABD ve Avrupalı silah tekellerinin işine yarayacak. ABD, 2014’ten bu yana Ukrayna’ya “savunma yardımı” adı altında 2.4 milyar dolar verdi. Doğu Avrupa’nın küçük ve yoksul ülkelerinin “Rusya tehdidiyle” yıllardır haddinden fazla Batılı emperyalistler tarafından silahlandırıldığı da bir gerçek.
Bugünden Ukrayna’nın NATO üyesi yapılması durumunda Rusya’nın gerçekten savaşla yanıt verip vermeyeceğini kestirmek zor. Görülebilen en güçlü hamle, Kırım’dakine benzer bir şekilde Donbass’ı da Rusya topraklarına dahil etmesi olur... Böylece, Donbass Rusya ile Batı güçleri arasında fiili bir tampon bölgeye dönüşebilir.
Bu arada ABD’nin NATO üzerinden Rusya’ya yönelik attığı hamlelere karşılık Putin de boş durmuyor. Video-konferans zirvesinden bir gün önce Hindistan’a yaptığı ziyaret dikkat çekici. Die Tageszeitung’dan Natalie Mayroth, “Eski dostlar, yeni silahlar” başlıklı yazısında Moskova-Yeni Delhi ittifakının güçleneceğine işaret ediyor. Anlaşılan o ki; Hindistan da Türkiye gibi çelişkilerden yararlanarak bölgede Çin’e karşı gücünü artırmanın peşinde.
Bütün bunlar dünyanın yeniden savaş, silahlanma ve gerilim sarmalında doğru ilerlediğini gösteriyor.
Ukrayna üzerinden tansiyonun yeniden yükseldiği bütün bu gelişmeler doğrudan ya da dolaylı olarak NATO üyesi olan ve bölgede bulunan bütün ülkeleri ilgilendiriyor. Denilebilir ki, bu süreçte özellikle AB’nin liderliğini yapan Almanya-Fransa ekseninin nasıl tutum alacağı büyük önem taşıyor. ABD’nin belirlediği hat üzerinden ilerlediklerinde büyük tehlikenin kapıda olduğu söylenebilir.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12