B Takımı
Nureddin Nebati | Fotoğraf: Barış Oral/AA
Son dönemde artık kanıksadığımız türden bir karar ile Nureddin Nebati Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine atandı: Çekirdek kadrodan gelen, biat kültürü gereği yıllarca kendisine verilen görevleri sorgulamadan, itaatle yerine getirmiş, camia içinde güvenilirliği ile bilinen ve ismi hiçbir zaman öne çıkmamış bir siyasetçi daha, önemli bir göreve getirilmiş oldu.
Nebati’nin atanması sonrasında yapılan yorumlar da önceki benzer atamalara yapılanlardan farklı değildi: Hep yapıldığı gibi lidere biat etmiş, sadakatinden şüphe edilmeyen isimlerin kilit pozisyonlardaki rolünün artışı tek adam rejiminin zayıflamasının ve hatta çöküşünün işareti sayıldı. Görev verilenlerin yeterli eğitim ve tecrübeye sahip olmayışları üzerinde duruldu.
Muhalif siyasetçi ve kanaat önderlerinin bu yöndeki yorumları, gerçeği yansıtan bir içeriğe sahip olmasına rağmen tek boyutluydu ve B takımının sahaya sürülüşündeki mantığı anlamlandırmaktan uzaktı. Sıkça yapıldığı üzere bahsi geçen değerlendirmeler, sanki ortada burjuva demokrasisinden küçük bir sapma varmış gibi yapıldığından, daha çok yakınma tonu ile akıllarda kaldı. Liyakat ölçütlerine uygun olmayan ve kurumları aşındıran bu türden atamaların Erdoğan rejimi açısından içerdiği avantajlar ve bu adımların arkasındaki gerekçeler üzerinde layığıyla durulmadı.
Oysa rejimin yüzünü faşizme döndüğü bir dönemde, yedeklerin sahaya sürülmesinin farklı okumaları mümkün ve gerekliydi. Burjuva demokrasisinin gelişkin örneklerinde zayıflama belirtisi sayılabilecek bu eğilimin, Türkiye’nin güncel siyasal ortamında, oyun planında yapılan ciddi bir değişikliğin ve farklı türde bir güç arayışının ön adımları olma olasılığı hiç de az değildi.
Bu gibi atamalarla şekillendirilen bürokratik aygıtın bir bütün olarak neye hizmet ettiği, kurum(lar) içi düşey ve yatay ilişkileri nasıl etkilediği, B takımı yoğunlaşmasının siyasal sistemi nasıl dönüştürdüğü soruları, üzerinde durulmayı gerektirmektedir. Tüm bu soruların yanıtlanması sırasında akıldan çıkarılmaması gereken durum Erdoğan rejiminde yalnızca yürütmenin değil, neredeyse yasama ve yargı erkinin de tek elde toplanmış olmasıdır. Güncel devlet teşkilatı şemasında bakan dahil tüm yöneticilerin rolü/görevi cumhurbaşkanının otoritesini tesis etmektir. Özellikle devlet-parti-tarikat geçişmesinin yoğun bir biçimde yaşandığı günümüzde atanmışlar, devletin olduğu kadar Erdoğan rejiminin temsilcisi rolünü de üstlenmiş bulunmaktadır.
* * *
Bürokratik eğilim ve alışkanlıkların çok katmanlı dinamikleri ve hedefleri mevcuttur. Bu bağlamda Albert Breton ve Ronald Wintrobe’un Bürokratik Davranışın Mantığı (The Logic of Bureaucratic Conduct ) başlıklı kitapta çizdikleri çerçeve, verimli soruları teşvik etmektedir.
Breton ve Wintrobe, bürokrasiyi peşinen rasyonel ve verimli kararların ortamı sayan ve bürokratın kendi çıkarları yerine devletin çıkarlarını öncelediğini varsayan Weberyen “ideal-tip” geleneğinden kopuşu anlatır. Bu modelde, geleneksel bürokratik süreçlerdeki otorite ilişkileri, kurallar ve biçimsel ast-üst ilişkisi belirleyici değildir. Organizasyonel yapının işleyişi güven temelinde şekillenen ağlara dayanır. Otorite tesisinde ve karar verme sürecinde birliği sağlayan tutkal güven duygusudur. Kurumsal geleneklerin ve düzenleyici kuralların yokluğunda emri veren ve uygulayan arasındaki sözleşme yasa ve yönetmeliklerden çok güvene dayanır. Bu teoriye göre kurumsal ilişkilerin biçimi, bütçesi ve kurum içi otoritenin tarifi olup bitenin tamamını göstermez. Asıl olan enformel yapıdır ve kişiler arası enformel ilişkilere dayanan ağların sağladığı dayanışmadır.
Breton ve Wintrobe’un anlayışına göre bürokratik işleyişin özünde bir ‘Al gülüm ver gülüm’ ilişkisi yatar. Tepeden aşağıya her basamakta bir alışveriş süreci işler. Amirler itaatleri karşılığında astlarına yükselme imkanı, harcama serbestisi, şık ofisler, makam arabaları, seyahat şansları ve bazen çok daha ötesini sunar. Hiyerarşik bir dayanışma, verilen emrin yasaya uygun olup olmadığını ya da bürokratın liyakatini gölgede bırakır. Sonuç olarak sistemin gerektirdiği verimlilik bürokratik hiyerarşinin merkezinde güven ilişkisinin yer aldığı bir biçimde şekillenmektedir.
Breton ve Wintrobe’un çizdiği çerçeveyi değerli ve önemli kılan, iki bilim insanının oluşturdukları modeli başarıyla Nazi Almanya’sı bürokrasisini anlamak üzere kullanmaları olmuştur. Faşist bürokrasinin güven temelinde kurulmuş ağlar içinde saat gibi işleyerek altı milyon kişiyi toplama kamplarında “başarıyla” katletmesi örneği, kişisel çıkara dayalı, biat kültüründen beslenen dikey ve yatay güven ağlarının sonuçları üzerinde daha titizlikle durmayı gerektiren bir tarihsel uyarı gibidir.
* Albert Breton ve Ronald Wintrobe. 1982. The Logic of Bureaucratic Conduct: An Economic Analysis of Competition, Exchange, and Efficiency in Private and Public Organizations. New York, NY: Cambridge University Press.
* Albert Breton ve Ronald Wintrobe. 1986. ‘‘The Bureaucracy of Murder Revisited.’’ Journal of Political Economy. Sayı 94: 905–926.
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45
- Günay Kubilay'dan "Bir Kumpas Davasının Anatomisi" 22 Eylül 2024 04:00
- Narin… 15 Eylül 2024 04:51
- Reşit Kibar "Ne" için öldürüldü? 08 Eylül 2024 04:04
- ‘Barış’ emekçinin hayatına nasıl dokunur? 01 Eylül 2024 04:10
- ‘Kolektif Şiddet Siyaseti’ 25 Ağustos 2024 05:07
- Filistin kimin ‘dava’sı? Filistin kimin ‘dava’sı olmalı? 18 Ağustos 2024 04:50