12 Aralık 2021

Feyzioğlu; gitti, gitmekte olan!

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, TBMM Çankaya Kapısı önünde gazetecilere açıklamalarda bulundu. | Fotoğraf: Metin AktaşAA

Son sekiz yıldır Barolar Birliği Başkanlığı yapan Metin Feyzioğlu, seçim sisteminde kendisi (ve tabi ki iktidarın) lehine yapılan değişikliğe rağmen kaybetti ve o da iktidarla iş tutanların sonu müzesindeki yerini aldı. Evet, keskin muhalif görünümüyle geldiği baro başkanlığının son yıllarında keskin bir viraj almış, direksiyonu iktidara kırmıştı. Kendi ikbalini, iktidarın TTB, TTB, TMMOB gibi meslek örgütlerine yönelik operasyonel hamlesine iliştirmiş Feyzioğlu girdiği virajı alamadı, şarampole yuvarlanıp gitti. Tekçi rejimin ‘çoklu baro’ oyunu tutmamıştı, bu oyunun başrolüne soyunan Feyzioğlu’nun tutunması da mümkün olamayacaktı, olmadı. Hayat, egemenlerin yazdığı senaryolara göre şekillenmiyor çünkü her zaman.

***

Feyzioğlu’nun gidişi, Haziran 2020’de baro başkanlarının Ankara yaptığı ‘çoklu baro’ planına karşı ‘savunma yürüyüşü’yle başlamıştı zaten. Baro başkanları iktidarı protestoya yürürken, Feyzioğlu da iktidara yani Saray’a yürüyüşünü tamamlıyordu aslında. Polisçe kuşatılıp yağmur çamurda bekletilmiş, başkente sokulmak istenmemişti hukukçular. Sabote edemediği, bölemediği eylem büyük yankı uyandırınca, ‘bari görüneyim’ kaygısıyla, tam 26 saat sonra ziyarete gelmişti de dersini almıştı Feyzioğlu. Hem de ne ders! Polis barikatının içinde kuşatılmış baro başkanları, iktidarın dümen suyunda çarkını döndürmeye kalkışan Feyzioğlu’na sırtlarını dönerek barikat kurmuşlar ve içlerine almamışlardı. Polis barikatı onun için açılmış ve ama hukukçuların barikatıyla karşılaşmıştı. Kaderi ve  kararı o gün yazılmıştı Feyzioğlu’nun. Nitekim, o gün o barikatta yazılmış karar, son genel kurulda yüzüne okunmuş oldu sadece...

O gün, avukatların kendisine kurduğu o barikat Feyzioğlu’nun vakti zamanının dolmasında son damla olmuştu. Her ‘kullanılışlı işbilir’in tedavülden düşmesi bir süreç ve birikim işidir sonuçta ama işte o son damla hep vardır. Feyzioğlu’nun hikâyesindeki ‘son damla’ da böyle yaşanmıştı. Ama böylesi bir sona varan serüveni bütünlüklü olarak hatırlamakta da yarar var.

***

Hukukçuluğundan çok, dedesi Turhan Feyzioğlu ve büyük dedesi (Damat Ferit’in has adamı) Ali Galip’e kadar uzanan siyasal genetiğinden olsa gerek, hep bir ‘devlet adamı’ rolüyle var oldu Feyzioğlu. Devletteki ‘tek adamcı’ revizyon sürecinde de yine devlet adamı pozuyla keskin muhalifi oynamaya çalıştı önce. Barolar Birliği’ndeki pozisyonunu da böyle kazanmıştı zaten. Ama ‘tek adam rejimi’nin kurumsallaşma süreci pekiştikçe, damardan ‘devlet adamı’na da viraj almak düştü. ‘Tek adam’la buzlar eridi ve Feyzioğlu da Saray yollarına düştü.

Sonrasında, hukukla hukukçularla cebelleşme... Hukuk tanımaz iktidarın hukukçulara gösterdiği ‘örnek hukukçu’ oldu:  Ağustos 2019’da, (bugün uyuşturucu baronu Zindaşti’yle olan ‘hukuku’ ayan beyan) Burhan Kuzu, Saray'da yapıldığı için adli yıl açılış törenine katılmayacaklarını açıklayan barolara, "Metin Feyzioğlu'nu örnek alın" demişti.

***

İktidarın örnek hukukçusundan beklenecek her şeyi yaptı. Gezi hareketini ‘darbe girişimi’ şeklinde itibarsızlaştırmak için açılan Gezi davası sorulduğunda, Barolar Birliği Başkanı olarak, " konuşma gereği görmüyorum" demişti Feyzioğlu.

Yine İstanbul Sözleşmesi bir gecede askıya alınırken göstermelik bir açıklama yapma gereği bile duymamıştı. Daha neler neler... Anayasa Mahkemesi kararlarını bile hiçe sayan iktidarın hukuksuzluklarına suskunluğuyla ortak oldu hep. Nitekim bu tutumunu, “Ben devletin menfaatini savunan bir örgütün başındayım” sözleriyle gerekçelendiriyordu zaten. Hukuku savunma işlevli bir hukuk örgütünün asli görevini “devletin menfaatini savunmak” diye bellemiş Feyzioğlu’nun ‘devlet adamlığı’nın hukukçuluğundan önce gelmesi doğaldı.

Meclis kadük kılınmış, yargı denetime alınmış, medya iktidarın borazanı olmuş, muhalefet yapmak ‘darbecilik’le eşleştirilmişken, hukuk denilenin son mevzisi durumundaki baroları ve avukatları da ‘devlet görevlisi’ kıvamına getirme planlarında rol model, Metin Feyzioğlu oluyordu. Ve bu rol modelliği de ‘soy/devlet adamlığı’ zırhına güveninden olsa gerek pervasızca, gözlerimizin içine sokarak üstleniyor, oynuyordu. Hukukçu kimliğinden sıyrıldıkça sıfırlanıyor, hükümsüz kalıyordu oysa. Geriye, tekçi iktidarın kuyruğunda ikbal aramış ve ama kaybedilen baro oyunuyla kendisi de kaybetmiş bir ‘devlet adamı’ eskisi kaldı şimdi.

Hikâyenin diğer yüzünde ise hukukun ve adaletin savunması var. Bu savunma ve direniş sürdükçe, ‘tunç yasası’ da işlemeye devam edecektir: İktidar oyunlarından gelecek arayanların akıbeti sıfırlanmaktır. Feyzioğlu, ne ilk ne son örnektir. 

Evrensel'i Takip Et