Siz bizi artık üzemezsiniz bayım!

Fotoğraf: Unsplash
Bir kadın, kaldırım kenarındaki beton mantara çöktü elinde bir poşetle.
Şalının kenarıyla buz gibi havada alnında beliren soğuk terleri sildi.
Dedim: Poşet ağır geldiyse yardım edeyim mi taşımanıza?
Dedi: Poşetin hafifliği ağır geldi bana, yedi gün çalıştım da bir poşeti dolduramadım, aldıklarımın çoğunu bıraktım kasada, arkamda izleyen onca insan, utancımdan ter bastı, bu hayat beni çok yordu.
İnsanlara baktım sokakta, herkesin iki kaşı arasında derin bir çizgi var çatılmaktan, herkesin omuzları düşük.
Kimi çocuk kağıt topluyor daha altısında girmiş kırk yaş havasına, sadece işini yapıyor, ne gelen umurunda ne geçen, kimi çocuk mendil satıyor, satmak da değil lokantada oturanların yarım çorbasıyla ekmeğini ikram etmesine razı.
Şanslı çocuklar var ana-babasının elinden tutmuş yürüyor. Onların bile susmuş şakıması, yakıştıramamış sanki neşesini hanelerinin donukluğuna, uyum sağlamaya çalışıyor.
Gencecik oğlanların saçı kalmamış otuzuna gelmeden, gencecik kadınların hep beyazları görünüyor saçlarının dibinden.
Kimsenin pabucu asfaltı dövmüyor, sürüyor insanlar ayaklarını yürürken.
Kendini bir yerden bir yere ittirerek bir günü daha tamamlamaya çalışıyor herkes.
Dikkat çekmekten korkarcasına griler, siyahlar üzerlerinde, biz kimiz ki üzerimize güneş doğmuş gibi sarılara, pek korurmuş gibi yeşillere, göğe bakar gibi mavilere, tadını bilirmiş gibi şarabın rengine bürünelim?
Kimseler görmesin sürünürken bizi, dikkat çekersek elbet anlaşılır boğazımızdaki yumru, biri nasılsın kardeşim dese sağanak olup akacak gözlerimizden.
Biz iyi değiliz, hiçbirimiz.
Ağzına telefon sokulan adam da iyi değil, o da bilmiyor muhtemelen ne zaman kaybetti insanla insanca iletişim kurabilme vasfını, ne ara kaçırdı elinden had bilme kabiliyetini, o da kör bıçak gibi savuruyor kendini, onun da sonu aydınlık değil.
Üzüntü kelimesini sözlük şöyle tanımlıyor: "İstenilen bir şeyin gerçekleşmemesinden ya da olması istenmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği."
Tedirgin ruhumuz doğru, hiçbir isteğin gerçekleşmeyip her korkulanın başa geldiği bir coğrafya bu.
Keder: "Önlenemez doğal olayların yarattığı üzüntü, içe işleyen üzüntü, tasa, acı"
Acı dediği biraz da fiziksel artık, kime sorsan öyle içe işlemiş ki çektikleri boynunda, başında, omuzlarında bitmek bilmez ağrısı.
Buhran: "Bunalım"
Her sabaha "ıslıkla bir şeyler çalın, geberiyorum" diye haykırırcasına uyanmak neredeyse.
Bunalım:
- Herhangi bir durumun doğal gidişi sırasında birdenbire ortaya çıkan ve doğal olmayan aykırılık.
- Sonucu kötü olabilecek gerginlik.
- Bir hastalıkta, birdenbire ortaya çıkan ve ölümle sonuçlanabilecek nitelikteki fizyolojik değişiklik.
- Halkın satın alma gücünün azalması ya da durması, mal satış değerlerinin düşmesi gibi nedenlerle kendini gösteren alışveriş ve üretim durgunluğu
- İnsanın yüreğini sıkan, insanı tedirgin eden, ruhsal yönden sonucu kötü olabilecek durum, büyük tasa.
Hepsi mevcut ey TDK Sözlük dur daha bunun elem, gam, hasret, hicran, yas... devamı var.
Bir dizi sanılan o edebiyatımızın güzide eserlerinden Yaprak Dökümü'nde Reşat Nuri Gültekin "Ağır bir hastalık nasıl vücuttaki gizli illetleri açığa vurdurursa, bu buhran da onların çürük ve sakat taraflarını öyle meydana çıkarmıştı." diyordu.
Üzüntü ve kederle çevriliyiz, buhrandayız, bunalımdayız. Çürük ve sakat tarafların ortaya çıktığı iklimdir bu.
İyi bir iklim değil, biz bundan nasıl çıkacağız?
Açtım bir sürü makale karıştırdım, yetmedi sözlük tanımı.
Çünkü üzüntü ve keder bir yandan da atıllaştırır insanı, nasıl çıkılır bu denklemden, çürümeden?
Üzüntüyü tetikleyen durumları akademi 10 kategoriye ayırmış:
- Sevilen/tanıdık kişinin ölümü, hastalığı, kaza geçirmesi
- Kişilerarası ilişkilerde hayal kırıklığı
- Toplumsal olumsuzluklar, genel olarak insanların yaşadığı sıkıntılar, acılar.
- Kişinin kendi için beklediği olayların/durumların gerçekleşmemesi ve başarısızlık yaşaması.
- Sevilen kişinin içinde bulunduğu maddi ya da manevi olumsuz bir durumun mutsuzluğu.
- Kişinin kendi rolünün olduğu, kendi davranışlarından kaynaklanan durumlar.
- Yalnızlık, ayrılık ve kayıplar
- Kişilerarası ilişkilerde kavga veya tartışma yaşamak, ilişkilerin bozuk olması
- Kişinin içinde bulunduğu olumsuz durumlar ve maddi zorluklar
- Kişinin kendi fiziksel bütünlüğünün tehditi/sağlığının bozulması
Peki insanların mutluluk duygusu hangi koşullarda etkileniyor? Mutluluk neden bize bu kadar uzak bir diyar?
Onun 9 kategorisi var:
- Sevilen kişilerle birlikte olmak/doyum sağlayıcı yakın ilişkiler kurmak. (Ekmek kavgasından iki güzel söze vakit mi kalmış? Muhabbetlerin baş köşesine oturmuş adını anmak istemediklerimiz)
- Başkalarının iyilik hali, sağlığı, mutluluğu, başarısı. (Komşu açken tok yatılamadığından kimse iyilik halini de dillendiremiyor ki utancından?)
- Boş zaman aktiviteleri, hoşa giden uğraşlar, hayatın zevkleri, duyusal zevkler. (Herkes iki ya da üç işte birden çalışıp yine de yetiştiremezken hangi boş vakit, kaça patlıyor bu hobiler?)
- Fark edilmek, değer/ilgi görmek ve sevilmek. (Her biri ayrı ayrı bir vesile terörist ilan edilmiş bir halk olarak, mümkün mü?)
- Hedef ve arzuların gerçekleşmesi, başarılı olmak, amaca yönelik davranışta bulunmak (Geleceksiz ve hayalsiz insanlar ülkesindeyiz biz, yarın ekmek kaç olacak o bile değil)
- Aile kurmak ve ailenin genişlemesi, rollerin değişmesi. (O aile kavramına kaç kadın kurban vermişiz, çocuklarına bakamayanlar mektup yazıyor alın yetiştirme yurduna, doyuramıyorum diye.)
- Başkalarına ilgi göstermek, mutlu etmek ve yardım etmek. (Bir bu kalmıştı elimizde, Sma'lı bebekler, burs isteyen gençler, sandalyesiz kalmış engelliler, evi yananlar, mülteci çocuklar... Gücümüz tükenmekte)
- Kişinin kendi sağlığının, iyilik halinin olması (Sağlık sistemi bir görüntüleme randevusunu iki ay sonraya verirken mümkün mü?)
- Kendi kendine yetebilmek, bağımsız-özgür olmak (Bunlar iyi dilekler ülkesinde bir ada olsa gerek, unutturulduk gitti.)
Bir de öfkeye bakayım dedim, onun tetikleyicileri de şöyle kategorize:
- Benliğe algılanan tehdit
- Genel olumsuz durumlar
- Kişiyi doğrudan etkileyen durumlar
- Başkalarının genel olumsuz tutumları, davranış özellikleri
- Sevilen kişilerin başkaları tarafından zarar görmesi
- Şiddet ve şiddet içerikli davranışlar
- Kişinin kendine dönük öfkesi
- Engellenme ve çaresizlik yaşamak
- Sevilen kişilerin başkaları tarafından zarar görmesi
- Tanınmayan kişilerin benliğine algılanan tehdit
Kimliklerimize, kişiliklerimize, yaşam şeklimize saldırılmış, azarlanmışız, yoksulluğa terk edilmiş, hor görülmüşüz, kürsülerden tehdit edilmiş, sevdiklerimiz sürgüne yollanmış, şiddet kapımızın önüne gelmiş, mecliste bile yumruklar konuşur olmuş, haberler engellenmiş, gazeteciler tutuklanmış, iki satırlık yazı yüzünden insanlar yargılanmış, al işte daha yeni bir kadına işkence edip hücreye kapatmışlar, intihar deyip cenazesini göstermemişler, bir cenaze aracı bile vermemiş, tabutu omuzlayan kadınlara şiddet uygulamışlar, protesto edeyim demişsin yasaklamışlar, al sana tehdit, kayıp, zarar, şiddet...
Üzmelerine izin vermek, üzüntüyü yüreğe çöreklendirmek atıllaştırıyor insanı. Bize tüm koşulları her gün baştan gerçekleşirken ancak öfke gerek.Öfke adrenalin salınımına yol açıyor, stres hormonu olan kortizol düzeyini azaltıyor, öfke insanı diz dövmekten kaldırıp amaca yönlendiriyor.
Üzüntüyü kenara atıp öfkeyi kuşanmanın vaktidir.
Kin değil, nefret değil, kendini içten içe kemirmek değil; öfke.
Akılla kontrol edilen, bilinçle yönlendirilen, bir iyileştirici güç, bir ivme olarak, şiddete değil harekete geçiren öfke.
Bir fener tutuyorum içimize, ezilmişliğimizin tam orada fokurdayan hisse, aynı anda hep birlikte avuçlarımıza aldığımızda, ışık gibi doğacak üzerimize, sesimiz gür çıkacak, korku sinecek bir yerlere,
saflar sıklaşacak, asfaltı inletecek adımlar. Umut oralarda bir yerde ışıklar saçarak belirecek.
Hesaplaşmayı öfke sağlayacak, ancak hesaplaşmalar bittiğinde yaslar tutulabilecek, sonrasında özgürleşecek insanlar, o zaman kaldırıp bir kenara yoksulun en büyük silahı olan öfkeyi, kendimizle ve hayatla barışabileceğiz yeniden.
Bu yazı yayınlandığı gün Kartal'da DİSK mitingi olacak.,
Dilerim orada olursunuz; belki de giderken yolda bu yazıyı okursunuz.
Belki yağmura yakalanır, belki çok yorulursunuz.
Fener tuttuğumuz yere bakın,
eminim her seferinde yeniden dimdik doğrulursunuz.
Daha fazla içte tutmaya gerek yok, öfke kınına da zarar.
Kuşanalım öfkenin kızıl esvabını.
Evrensel'i Takip Et