Barınamıyoruz, geçinemiyoruz, nefes alamıyoruz!
Fotoğraf: @nebiyeari Twitter hesabının paylaştığı videodan alınmıştır
Geçtiğimiz pazar günü bir yanda Barınamıyoruz Hareketi, Ankara’da bir eylem düzenlemek için yola çıktı, diğer yanda da DİSK İstanbul Kartal’da Geçinemiyoruz eylemlerinden birini düzenledi. Barınamıyoruz çığlığını yükselten öğrenciler polis şiddetine maruz kaldı ve onlarcası gözaltına alındı.
Türkiye’de polis şiddeti bilmediğimiz bir şey değil, öteden beri biliyoruz. Ancak 2013 Gezi eylemlerinden beri bu şiddetin başka bir boyut kazandığını da görüyoruz. Eylem alanlarında sakat bırakmak ya da öldürmek için uygulanan aleni bir şiddet söz konusu. Hatta adını koyalım, herkesin gözü önünde işkence yapılıyor. Barınamıyoruz diyen öğrencilerin boyunlarına atılan tekmeler, ters kelepçe takmalar, yerlerde sürüklemeler… Polis savaşa girmiş, düşmanını savaş alanında imha ediyor. Bu nefretin, bu düşmanlığın, bu hıncın nedenlerini bir başka yazıda ele alırım, bugün başka bir meseleye odaklanmak istiyorum. Gözlerden kaçmaması gerektiğini düşündüğüm önemli bir meseleye…
Çok uzak bir geçmişte değil, daha birkaç yıl öncesine kadar, başta Akdeniz Havzası ülkeleri olmak üzere, Şili’den Tayland’a, Fransa’dan Lübnan’a protesto eylemlerinin önemli bir bölümü işsizlik, özellikle de üniversiteli işsizliği ve güvencesizliğe karşı yapılıyordu. 2010 yılının sonunda Tunus’ta üniversite mezunu olduğu halde iş bulamadığı için seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi’nin kendini yakması ile başlayan protesto eylemleri Tunus siyasetinde önemli değişimlere yol açmakla kalmadı, geniş bir coğrafyadaki siyasi altüst oluşların da başlangıcı oldu. İşsizlik dünyanın en can yakıcı meselelerinden biriydi, hâlâ da öyle.
Ancak, şu günlerde yaşanan gelişmeler başka bir aşamaya geçtiğimize işaret ediyor. Bu aşamaya yeni geçmedik, ama daha bir görünür oldu. Sadece işsizlerin değil, düzenli maaşı olanların bile ciddi geçim sıkıntısı yaşadığı bir üst seviye bu. Ve Türkiye’de son haftalarda, bu durum artık protesto eylemlerinde açıkça dillendiriliyor. Sol grupların inisiyatifi ile başlayan eylemler, bugün KESK ve DİSK’in öncülüğünde devam ediyor. Geçinememe meselesi, yaşamını idame ettirecek bir gelire sahip olmayanları aşıp düzenli bir gelire sahip olanlara uzanınca, işçi ve memurlar sokak siyasetinde yeniden ön plana çıkmaya başladı. 1990’lı yıllarda bu kesim, daha doğrusu örgütlü oldukları sendikalar sokak siyasetini belirliyordu, yıllar içinde protesto eylemlerindeki payları giderek azaldı.
Sokak siyasetinde 1990’larda sahip oldukları yeri, sendikasızlaşma, özelleştirmeler, esnek çalışma, güvencesizlik ve baskı politikaları gibi nedenlerle giderek kaybeden sendikalar, bu koşullar devam ederken yeniden güçlenebilir mi? En azından protesto eylemleri yoluyla daha fazla ses çıkarırlar mı? Daha da önemlisi, özellikle 1990’ların ilk yarısında olduğu gibi, bu eylemler KESK ve DİSK’i aşıp diğer konfederasyonları -gönülsüz de olsa- ses çıkarmaya yöneltir mi? Önce ardı arkası kesilmeyen zamlar ve enflasyon artışı ile başlayan geçinememe sorunu, Türk lirasındaki değer kaybı ile gizlenemez ve baş edilmesi zor bir sorun haline geldi. Giderek çalışan kesimlerin daha geniş bir bölümünü kapsamına alıyor. Öğrencilerin aylardır dillendirmeye çalıştıkları barınma sorunu, daha önceki bir yazımda da sözünü ettiğim gibi, düzenli bir işi olan ancak geliri bir evin masraflarını karşılamak için yeterli olamayan kesimlerin de meselesi haline gelmeye başladı. Maaşların, ücretlerin hızla erimesi bu gelişi hızlandırıyor.
Mevcut siyasal krize eklemlenen toplumsal bir kriz hızla derinleşiyor. Böyle bir durumda hükümetler ya rızayı yeniden devşirmenin yolunu arar ya da tahakkümü artırır. Bizimkinin seçimi belli. Zaten artık istese de rızayı yeniden tesis edebilmesinin yolları kapalı. Siyasal olarak kutuplaştırdığı toplum artık ekonomik olarak da kutuplaşmış durumda. Paraya para demeyen küçük bir azınlık, karşısında da her geçen gün yoksullaşan milyonlar. Bu durumda manzara çok net: Barınamayanlar, geçinemeyenler, geçinemeyince barınamayanlar ve bu sorunlara çözüm olarak polis şiddetini yanıt olarak veren bir iktidar. Karnımızı doyurmak, barınmak istiyoruz diyen yurttaşına sopayı gösteren bir iktidar.
Böyle bir sosyopolitik ve ekonomik ortamda sözün özü mü? Barınamıyoruz, geçinemiyoruz ve hatta uzunca bir süredir nefes dahi alamıyoruz!
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00