OHAL tehdidi

Çok iyi hatırlanacağı gibi 25 Kasım’da gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısının sonuç metninde “Türkiye’nin hedeflerine uygun şekilde ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ve tehditler değerlendirilmiştir” açıklaması yer almıştı. Şu günlerde ise Erdoğan’ın danışmanlarından Prof. Dr. İzzet Özgenç’in Anayasa’nın 119 maddesine atıf yaparak “Ekonominin durumu nedeniyle OHAL ilan edilebilir” açıklaması tartışılıyor. Bu madde diğer şeylerin yanı sıra “ağır ekonomik bunalım hallerinde” olağanüstü halin ilan edilebileceğini vurguluyor.
İşçi ve emekçi hareketinin canlanmaya doğru ilerlediği bir dönemde iktidarın bu tehditleri savurması kuşkusuz birbirinden kopuk ve tesadüfi gelişmeler değil. Ülke ağır bir ekonomik yıkımla karşı karşıya ve iktidar ve büyük sermaye bu tip dönemlerde her zaman olduğu gibi bu yıkımın altında sadece işçi ve emekçi halkın kalmasını istiyor. Uzayan ekmek kuyrukları, bazı gıda maddelerinin kotaya bağlanması, açlığın ve yoksulluğun yaygınlaşması, hemen her gün her şeye zam yapılması, çarşı pazarın kelimenin gerçek anlamıyla yanması göz önüne alındığında, bu tehdidin doğrudan halka yapıldığını tespit etmek gerekiyor.
Artık sokak röportajlarının bile iktidar tarafından milli güvenlik sorunu haline getirildiğine tanık oluyoruz. Muhalif haber ve yorum yapan basın ve yayın organları tam bir abluka altında, ceza üstüne ceza yiyorlar. Sadece düşük ücret boyutu hatırlatılarak “Çin modeli” tartışmalarının -Çin’in koşuları çok farklıydı ve Çin bugün başka bir yerde- bu koşullarda gündeme getirilmesi de elbette tesadüfi değil. İktidarın ve büyük sermaye zaten ucuz emek cenneti pozisyonundaki ülkenin işçi ve emekçilerinin bütünüyle kölelik koşullarında çalıştırılmasının ön hazırlığını OHAL’i ortaya atarak yapıyor ve işçi ve emekçi hareketini yükselip, yaygınlaşmadan kontrol altına alma ve bastırmanın hesapları içinde.
Ülkenin neredeyse son 70 yıllık tarihi ülkeye ve halka düşman ekonomi politikalarının askeri veya sivil bir dikta rejimi kurulmadan uygulanamayacağını açıkça ortaya koyuyor. Bunların en ünlüsü de hatırlanacağı gibi 24 Ocak kararları oldu. Bu kararlar ancak 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü döneminde uygulanabildi ve benzer ekonomi politikalarının nasıl uygulanabileceğini açıkça gösterdi. Ancak bu ekonomi politikalarının kanıtladığı ve inkar edilmesi olanaklı olmayan temel bir gerçek var: o gerçek şu, bu uygulamalar bir süre sonra yeni ve daha büyük ekonomik krizlere yol açtı ve işçi ve emekçi kitleler daha fazla yoksulluğa ve açlığa itildi. 24 Ocak kararlarının, bu iktidar tarafından dört elle sarılınan Kemal Derviş programlarının sonuçları da bugünkü yıkımdır.
Ama bugünün diğerlerinden bir farkı var. İktidar işçi ve emekçi halkın yoksulluğa ve açlığa mahkum edileceğini, ücretlerinin kölelik düzeyinde olacağını açıkça ilan ediyor ve buna dini bir temel de buluyor. Ülkenin tüm kaynaklarını yalayıp yutanlar, bu ülkenin halkının yoksulluk ve açlıkla sınanabileceği vaazını veriyorlar. Yani yüzsüzlük ve arsızlığın tavan yaptığı, kitlelerin baskı ve terörle sindirilmeye çalışıldığı bir dönemin içerisindeyiz. Kuşkusuz bu vaazlar yanıtsız kalmıyor ve neden hep işçi ve emekçilerin, neden hep yoksulların bitmek tükenmek bilmeyen bir sınama ile karşı karşıya kaldığı soruluyor, sorgulanıyor.
Sonuç olarak şunlar söylenebilir: gelişmeler açıkça gösteriyor ki, iktidar ve büyük sermaye ekonomik krizin tüm yükünü işçi ve emekçi kitlelerin sırtına bindirmekte bir sınır tanımamaktadır ve tanımayacaktır. Dönem bütün bu saldırıların sessizce sineye çekileceği bir dönem değildir. Kitle hareketi yeni bir canlanmanın eşiğindedir ve işçi emekçi kitleler artık tüm yükün kendi sırtlarına bindirildiğinin farkına daha fazla varmakta, derinlerde biriken enerji yavaş yavaş yüzeye çıkmaktadır. İktidar sosyal bir patlamadan korkmaktadır. Muhalefetteki burjuva düzen partilerinin “Provokasyona gelmeyelim” çağrıları da etkisini yitirmektedir. Kitle mücadelesinin gelişip güçleneceği yolları açmak ve ona yardım etmek gerekmektedir. Bilinmelidir ki, ne OHAL tehditleri, ne dozajı her geçen gün artan baskı ve terör kitleleri sindiremeyecektir.
Evrensel'i Takip Et