İktidarın vakitsiz öten horozları
Fotoğraf: DHA
İktidar cephesinin bir vakitsiz öten horozu daha oldu.
Erdoğan’a yakın isimlerden biri olarak bilinen Hukukçu Prof. Dr. İzzet Özgenç’in “Ağır ekonomik bunalım nedeniyle OHAL ilanına hazırlıklı olunması” çağrısı Cumhur İttifakının sözcülerini de rahatsız etmiş görünüyor.
AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, ‘ekonomik OHAL’ iddiası için “Saçma sapan iddiadır, böyle bir şey söz konusu olamaz” derken, MHP Lideri Bahçeli de “OHAL’den bahsetmek gafilliktir, şuursuzluktur” diyerek tepki gösteriyor.
Oysa bu iktidar destekçisi Prof’un söyledikleri, bugün kendisine tepki gösterenlerin yaptıkları açıklamaların politik bir sonucu olmaktan öteye gitmiyor.
Çünkü her şeyden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorunu iktidarının işçi ve emekçileri yıkıma uğratan politikalarında değil de “İktidara karşı güçlerin içeriden ve dışarıdan Türkiye’yi kuşatması” biçiminde tarif ederek “ekonomik kurtuluş savaşı”ndan söz ediyor. Dahası son MGK toplantısında da “Türkiye’nin hedeflerine uygun şekilde ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaşılan ve karşılaşılabilecek tehditler”den söz ediliyor.
Ayrıca Numan Kurtulmuş, “ekonomik OHAL” iddiasının “saçma sapan bir iddia” olduğunu söylerken bile “Ancak bugün de bir operasyondan bahsediliyor, stokçuluğa karşı ortada dolaşanlara karşı da hükümet her türlü tedbiri alır” diyor. Yani sorunun kaynağı olarak “iktidarın karşısındaki güçler”i göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bunlara karşı her türlü tedbirin alınabileceğini söylüyor.
Demek ki Kurtulmuş, “ekonomik OHAL” iddiasını yalanlarken bile aslında benzer uygulamaları meşrulaştırmaya yönelik bir tutum sergiliyor.
Yine Cumhur İttifakının sözcüsü gibi hareket eden MHP Lideri Bahçeli de OHAL iddiasını “gafillik, şuursuzluk” olarak nitelediği konuşmasının devamında şunları söylüyor: “Türkiye’nin geleceğini dış güçler, zillete düşmüş siyasi zihniyetler değil, Türk milleti tayin ve temin edecektir. Bunun dışında her şey felakettir ki, buna seyirci kalmamız, vahim gelişmeleri ağırdan almamız mümkün olmayacaktır.”
Şimdi karşımızda muhalefeti “Vatana ihanetle suçlayan”, seçimlerde iktidarın kazanması dışındaki bütün seçenekleri “felaket” olarak gören ve bunlara “Seyirci kalınmayacağını” ilan eden bir zihniyet var.
Böylesi bir zihniyetin sadece OHAL ilanını değil, iktidarın kazanması için her yolu meşru gördüğü/göreceği konusunda şüphesi olan var mı?
Peki, o zaman iktidar sözcüleri, kendi destekçileri olan bu Prof’un çağrısına neden böyle tepki gösteriyorlar?
Çünkü, döviz kurlarının tırmanışı ve art arda gelen zamlar nedeniyle giderek yoksullaşan halk kesimlerinin deyim yerindeyse burnundan soluduğu böylesi bir zamanda bu çağrıyı yapmanın iktidara karşı öfke ve tepkileri arttıracağını görüyorlar.
Bu nedenle de bu iktidar destekçisi Prof’u “şuursuz” ve OHAL ilan edilebileceği açıklamasını da “saçma sapan bir iddia” ilan ediyorlar.
Anlayacağınız iktidar sözcüleri OHAL benzeri uygulamalara karşı olduklarından değil ama bu yöndeki çağrıların bugün kendilerini vuracağını gördüklerinden böyle tepki gösteriyorlar.
Öyleyse iktidar destekçisi olan bu Prof’un açıklamasını yeni bir vakitsiz öten horoz vakası olarak görebiliriz.
Yeni diyoruz, çünkü daha önce de iktidar destekçisi bazı isimler böyle ‘zamansız’ açıklamalar yapmış ve bu açıklamalara da tepkiler gösterilmişti.
Mesela Mehmet Barlas, Sabah gazetesindeki köşesinde “CHP’nin kapatılıp seçime girmesinin engellenebileceği”nden söz etmişti.
İktidarın medyadaki sözcülerinden İbrahim Karagül de Yeni Şafak’taki köşesinde “İçeriden-dışarıdan dört koldan bir saldırı planı uygulanıyor (…) Bu olağanüstü hazırlığa, olağanüstü cevaplar üretilmeli” diyerek OHAL ya da darbe çağrısı yapmıştı.
Bu iktidar destekçisi yazarların “CHP’nin kapatılması” ve “OHAL/darbe” çağrıları da iktidarın politik hesaplarından bağımsız kişisel görüşlermiş gibi gösterilip geçiştirilmeye çalışılmıştı.
Tam bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: İktidar cephesinin böyle vakitsiz öten horozları neden çoğalıyor?
Çünkü iktidar hem ekonomik ve hem de politik olarak sıkıştığı ve halkın desteğini kaybettiği oranda bu durumu değiştirmeye yönelik farklı arayışlar da kaçınılmaz hale geliyor.
İşte vakitsiz öten horoz misali yapılan açıklamalar, aslında bu farklı arayışların tezahürleri olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor.
Unutmayalım ki; karşımızda ilk fırsatını bulduğunda OHAL ilan eden (Birçok soru işareti barındıran 15 Temmuz darbe girişimi) ve bu OHAL’i işine geldiği gibi uzatan (2017 referandumu ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri), tek adam ittifakının sözcülerinin çağrılarıyla partiler hakkında kapatma (HDP) ve siyasi kumpas davalarını (Kobanê davası) açan, İçişleri Bakanlığının ve valiliklerin kararlarıyla her türlü demokratik hak ve eylemi yasaklayan, cihatçı çetelerle iş birliğini ve yayılmacı emellerini iç politikada bütün muhalefeti baskı altına almak için kullanan bir iktidar bulunuyor.
Zaten her türlü demokratik hak ve özgürlüğü askıya almış bulunan böylesi bir iktidarın, fırsatını bulduğunda bu antidemokratik, baskıcı rejimini kalıcılaştırmaya yönelik girişimlerde bulunması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu nedenle bu vakitsiz öten horozlar, aynı zamanda iktidar için birer nabız yoklaması işlevi de görüyor.
Bu gidişatın önüne geçebilmek için “Gidiyor gitmekte olan” rehavetine kapılmadan halk güçlerinin en geniş birliğini sağlayıp mücadele etmek gerekiyor.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30