Namlunun ucunda yaşamı savunmak
Ali Çoşkun ve Cennet Çoşkun|Ekran görüntüsü: Çepeçevre yaşam
“... şu anda namluların ucundayız
Barut gibi bakıyor ölüm
Ve biz yaşamı savunmak zorundayız”
Adnan Yücel
Geçtiğimiz ağustos ayında, Madran Dağı’nın yamaçlarında çam fıstığı tepeleri ile örtülü Topçam köyünde Ali ve Cennet Coşkun ailesinin konuğu olmuştuk. Öğle vakti Çine’de başlayan yolculuğumuz dağı bir uçtan bir uca kateden koyu gölgeli orman yollarından geçerek ikindi saatlerine kadar sürdü. Epey sarsıcı geçen yolculuğumuzun sonunda Coşkun ailesinin evinin önünde soluklanmak, Cennet ablanın hazırladığı nefis yemekleri yemek bize ne kadar iyi gelmişti.
Oysa hiç keyifleri yoktu ailenin. Nasıl olsun ki; gece gündüz çalışmalarını sürdüren ve daha şimdiden dev gibi bir çukur haline gelen maden işletmesi kelimenin tam anlamıyla burunlarının dibindeydi. Oturduğumuz yere en fazla 60 metre uzaklıktaydı.
Gölgesine sığındığımız asmanın altından kalkıp, hafif bir eğimle yükselen tepeye yürümem iki dakikamı bile almamıştı. Tepede ise maden çukuru ayaklarımın dibinden bir uçurum halinde aşağıya doğru derinleşiyordu. Çukurun dibinde zümrüt yeşili bir su birikintisi görünüyordu!
Bir zamanlar, kozalaklarının içinden lezzetli künarlar fışkıran, dev brokolileri ya da yeşil şapkalı şemsiyeleri andıran fıstık çamlarının bulunduğu tepeye geniş bir yol açmıştı madenciler. Etrafına kocaman kayaların yığıldığı toprak yol ayak bileğine kadar yapışkan bir tozla kaplanmıştı. Yol, maden çukurunun kenarından kıvrılarak dolanıyor, Topçam köy yoluna bağlanıyordu.
"POMPALI TÜFEKLE ATEŞ ETTİ"
Maden işletmesinin bulunduğu tepe ile Coşkun ailesinin kozalaklardan künarları ayırdığı depo dip dibeydi. Yaklaşık bir hafta önce bu deponun yanına istiflenip üstüne naylon gerilen silaj yığınının hemen önünde kurşunlandı Ali ve Cennet Coşkun! Maden şirketinin bakım şefi aracından aldığı pompalı tüfekle gez-göz-arpacık yapıp hedef gözeterek çiftin üzerine ateş etti.
Ali Coşkun saldırıdan bir gün sonra jandarma karakolunda ifade verirken gözü dönmüş şirket çalışanının kendilerine silahı doğrulttuğunda yanındaki şahsın ona engel olmaya çalışması nedeniyle kendilerine saçmaların isabet etmediğini söylüyordu. Başlarının üzerinden geçen saçmalarından sonra korkuyla kendilerini bir kayanın arkasına atabilmişlerdi eşi Cennet’le. Bu arada birkaç el daha ateş etmişti Eysim şirketinde bakım şefi olarak çalışan kişi.
Sonrasında yaşadıkları ise bir korku filmi sahnesini andırıyordu. Jandarma ifadesinden bir iki cümle yazalım: “Uzaklaşmak istediğim sırada ayağım bir taşa takıldı ve düştüm. Ben düşünce yanımda bulunan eşim benim vurulduğumu sanarak bayıldı. Bayılan eşime kendisine gelmesi için müdahale ettim. Eşim ayılmayınca kendisini yaklaşık 15-20 metre bulunduğumuz yerin alt kısmında bulunan annemin evine doğru sürükledim.”
Niye gözü dönmüş bir biçimde Coşkun çiftine ateş etmişti bu kişi? Akşama doğru Coşkun ailesinin hayvanlarına yem için depoladığı silajların üstüne iş makinesi çıkmış, onlar da “Bunları hayvanlarımız yiyor, yapmayın böyle” diye uyarmıştı madencileri. Olay bundan ibaretti ama bunun öncesi de vardı tabii.
COŞKUN AİLESİNİN DİRENİŞİ
Coşkun ailesinin burunlarının dibindeki bu madene karşı aylardır direnmeleri, madenin patlatmalarının nasıl bir çevre katliamı ve can güvenliği açısından tehdit oluşturduğuna dair videolar çekip paylaşmaları, şirketi epey bir rahatsız ediyordu.
Eylül ayındaki ziyaretimizde aile, madendeki patlatma öncesi şirket çalışanları ile yaşadıkları tartışmayı ve kendilerini ölümle tehdit ettiklerini anlatmışlardı kameralarımıza. Bu kayıtları Çepeçevre Yaşam programımızda iki bölüm halinde yayımladık. 8 Eylül ve 15 Eylül 2021 tarihli programların linkini* yazının altına koyacağım.
Bu programların yanı sıra 17 Ağustos tarihli “Çine’de madenci şirket dinamit patlatmak için köylüyü zorla evinden çıkarmak istiyor” başlıklı haberimizde de madencilerin tehditlerine yer vermiştik. Şimdi artık, “öldürmeye tam teşebbüs” iddiasıyla açılan davanın delilleri arasında yer alacaktır bu haber ve görüntüler.
17 Ağustos tarihli haberimizde Cennet Coşkun’un sözlerinden bir bölüm; “Madenin şeflerinden birisi ‘Seni vururum’ diye tehdit ediyor. Diğeri eline siren almış hayvanlarımı uzaklaştırmaya çalışıyor, orada bulunan jandarma sesini çıkartmıyordu.”
Ağustos’ta “Seni vururum” diyen, bir hafta sonraki patlatmanın ardından “Bunlar daha iyi günleriniz. Eşin burada olsaydı vururdum” tehditleri savuran şirket çalışanları dediklerini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirmeye çalışmıştı.
HUZUR HAKKI
Tüm bunlar olup biterken jandarmanın tek yaptığı şey ise Coşkun ailesine “Siz de burayı terk edin, zaten arazi ormana aitmiş” telkinlerinde bulunmaktı. Silahlı saldırının yaşandığı gece jandarma, ailenin avukatı Hicran Danışman’ın video kayıtlarına da geçen çırpınışlarına, yazılı ve sözlü olarak verdiği dilekçeye rağmen ne olay yerini incelemiş, ne de şüphelilerde barut izi ve silah aramıştı. Zaten bu nedenlerle jandarmalar hakkında da görevi ihmalden suç duyurusunda bulundu aile.
Buraya kadar yazılanlar size de biraz Kolombiyalı ünlü yazar Gabriel García Márquez’in “Kırmızı Pazartesi” kitabındaki acı öyküyü çağrıştırdı mı? Sonu bu öyküdeki gibi olmamalı ama. Çünkü herkesin işleneceğini bildiği bir cinayete engel ol(a)mamak herkesi katilin suç ortağı yapmaz mı?
Coşkun ailesinin sonuna kadar haklı davalarında, atadan dededen kalan topraklarında huzur içinde yaşamaya hakları yok mu?
MADENCİ TERÖRÜ!
Bir maden şirketi nereden, nasıl ve hangi hakla ailenin evine 60 metre yakınlıkta patlatmalı madencilik yapabilir? Kanunlar, mülki idare, yerel yönetim ve kolluk buna nasıl izin verebilir?
Ailenin yaşamlarını korumak isterken aylardır tehdit edilmesine sesiz kalanlar, maden şirketi çalışanının bu pervasız girişiminde onu cesaretlendirici, azmettirici bir konumda olmazlar mı?
Olayda adı geçen Eysim şirketinin patronu daha bir iki ay önce “Bizi terörist madenci gibi gösteriyorlar” diye sızlanıyordu basına! Terörün sözlük anlamı “korku salma, yıldırma” ise defalarca ölümle tehdit edilen ve en son canlarına kastedilerek silahlı saldırıya uğrayan Coşkun ailesinin üzerinde madenci terörü estirilmiyor mu?
Topçam köyünden bir “Kırmızı Pazartesi” öyküsü çıkmaması hepimizin sorumluluğunda.
Coşkun ailesi, Madran Dağı’ndaki uzak bir köyde, parası ile her şeyi yapabileceğini düşünen şirketin zulmüne karşı, üstelik namlular üzerlerine doğrulmuş ve “Ölüm barut gibi bakarken” doğayı korumaya, yaşamı savunmaya çalışıyorlar. Onları yalnız bırakmayalım...
- Kıbrıs’tan Şam’a bir siyasal İslam okuması 16 Aralık 2024 04:35
- Siyasette dip temizliği 09 Aralık 2024 04:09
- Bu toprağın sonu!.. 02 Aralık 2024 04:33
- Doğa ve Direniş Öykülerinden çıkıp geldiler 25 Kasım 2024 04:12
- COP29 toplantıları ya da "Bir şey yapılıyor tiyatrosu": Tam bir zaman kaybı 18 Kasım 2024 04:20
- Kaz Dağları kardeşliği... 11 Kasım 2024 04:44
- Namlunun ucunda yaşamı savunanlar: Kırılırız ama eğilmeyiz!.. 04 Kasım 2024 04:51
- ‘Etki ajanı yasası’ ve Bergama köylüleri için kaynatılan cadı kazanı 28 Ekim 2024 04:51
- Bilimle dalga geçmenin bedeli 21 Ekim 2024 04:40
- Kapadokya'da balon turizminin görünmeyen yüzü ve balon emekçileri 14 Ekim 2024 04:32
- Mor çiçekli garganlar, arılar, mezarlar... 07 Ekim 2024 04:48
- Gediz bitti!.. 30 Eylül 2024 04:34