19 Aralık 2021 04:45

‘Demokrasi’ meselesi (2)

Diyarbakır'da kalabalık

Fotoğraf: Burak Emek/DHA

Paylaş

Kirvem,

Demokrasi konusunda, yani özetin özetiyle söylemek gerekirse; “Tüm bireylerin eşit haklara sahip olduğu yönetim biçimi” tarzındaki bu kitabi ifadeden yola çıkıldığında; ister istemez kabul etmemiz gerekir ki,  demokrasi denen bu idare biçiminin tarifi, sanki bir nevi bundan iyisi “Şam’da kayısı” tadında…

“Halkın iradesi”ni yansıtmaktan yana olan bu yönetim biçiminin şeklinden şümulünden, içeriğinden yeterince memnun olan cumhuriyetlerin kahir ekseriyeti, ülkelerinin gidişatını demokrasi pusulası istikametinde, bu rota doğrultusunda yürütmeyi şiar edinirken, aynı zamanda da bu kulvarda mümkün mertebede yalpalamadan, tökezlemeden yürümeye çalıştılar, çalışıyorlar…

Nitekim bu bapta, “Söz uçar yazı kalır” hükmünden yola çıkıp, dolayısıyla anayasalarında maddeler halinde belirttikleri bu “demokratik” kurallara tüm vatandaşlarının, hani amiyane deyimiyle mırın kırın etmeden, şu veya bu gerekçelerle bahaneler uydurup, böylece keyfi davranışlarda bulunmalarını peşinen önlemek için herkese, her yurttaşa eşit koşullarda imkanlar tanıyıp,  bunu da, laf ola beri gele kabilinden değil, tam aksine günlük yaşamlarında da gereken her türlü maddi, manevi olanakları yerine getirmenin koşullarını da ihmal etmediler, etmiyorlar.

Demokratik cumhuriyetlerin neredeyse tümü “kelle” ya da “parmak” sayılarına dayalı çoğunluk hesabından ziyade,  evvelemirde azınlık cenahında olanların da cılız seslerine kulak kabartıp, böylece “çoğulcu” demokrasinin nimetlerinden faydalanmak için, kendilerince ellerinden gelen tüm gayretleri esirgemeyip, dolayısıyla bu kulvarda dere tepe demeden usul usul yol alırken, diğer yandan, sözde demokrasi cenahında at koşturmaya çalışan acemi jokeylerin devri iktidarlarında; işler yolunda, yordamında yürümüyorsa acaba kabahat demokrasilerin çarklarında mı?

Aslında kendi ülkemizde, memleket sathındaki şu ya da bu minvaldeki bilumum işlerimiz sarpa sarınca, demokrasimizin zaten laçka olan çarkları hepten paslandığında, öncelikle bu nahoş gidişatın sorumluluğunu bizatihi kendimizde aramak yerine hemen sağımızda solumuzda bu işin müsebbiplerini arayıp, bir bakıma kabahati ona, buna, berikinin sırtına yükleyip, dolayısıyla paçamızı kurtarmaya çalışırken, diğer yandan da bu davranışlarımızın bedelini toplum olarak birlikte ödeyip, bunun ceremesini yine birlikte çektiğimiz halde, bu huyumuzdan vazgeçmemeyi belki de marifet bellediğimiz için mi, iki yakamız bir araya gelmedi,  gelmiyor acaba?

Nitekim hesapça üzerine tir tir titrediğimiz, bugün yarın yüzüncü yılını kutlamaya hazırlandığımız cumhuriyetimizin, bir bakıma temel taşını, harcını oluşturan Anayasa’mızın alt alta yazılı maddelerine rağmen, nedense, ne hikmetse ceketlerimizin ceplerinde “muska“ misali özenle taşıdığımız “kafa kağıtları”mızın şatafatlı mührü, kimi vatandaşlarımızı “yerli ve milli”, kimilerini de “gayrimilli” sıfatıyla damgalıyorsa, üstelik bu mührün hükmü, bu hükmün kudretli çoğunlukla iktidardaki ağaların, paşaların, reislerin yönetiminde, onların ellerinde yerine göre sanki bir nevi kızılcık sopasına dönüşüyorsa, daha da açıkçası kerameti kendilerinden menkul bu muhterem zevatın direktifleri, emirleri zaman zaman bu mührün sınırlarını fersah fersah aşıp, hesapça demokrasimizin, hukuk devletimizin tecelligahı olan yüce Meclisin pabucunu dama fırlatıp, ikide bir “kanun hükmündeki kararnameler” sayesinde “demokrasi oyunu”na dönüşüyorsa, demek ki; hak, hukuk, adalet kisvesi altında sergilediğimiz bu sözde “demokrasi aşkı”nı bir tarafa dehleyip, ardından da bir an önce “halk ekmek“ fırınlarından alacağımız somunlarla öncelikle karnımızı doyurup, akabinde de tahterevalli oynarcasına demokrasi oyununa devam etmemiz, belki de fıtratımıza çok daha uygun mu olur, bilemiyorum Kirvem!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa