Çin modeli, Türkiye gerçeği
Fotoğraf: Pixabay
Iraksak düşünme, bir konuya çoklu açılardan bakabilmek demek. Sözcüğün kökeni de uzak diyarları işaret ediyor. Tanpınar, “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor” demiş, memleketin derdiyle uğraşırken sadece memlekete bakmak olan bitenin bize özgü olduğu, yalnızca kendine referansla anlaşılabileceği kanaatini uyandırabiliyor. Oysa, benzerlikleri ve farklılıklarıyla memleket, en çok da başka coğrafyaları anladıkça anlaşılıyor.
Ben de, Evrensel’deki yazılarıma işte bu şiarla başlıyorum. Çin ve Doğu Asya üzerine yazarken, benzer meselelerin nasıl geliştiği, toplumlar tarafından nasıl deneyimlendiği üzerine beraberce düşünebileceğimiz bir alan açma hevesi ve umudundayım.
Memleket gündemi, ilk yazım için, benim yapmayı düşünmeyeceğim bir karşılaştırmayı tartışmaya açtı: Çin Modeli. Bu karşılaştırmanın baştan yanlış kurulmuş olmasının iki nedeni var: Çin’de model diyebileceğimiz tek bir deneyim yok; ve model diye sunulanın, bırakın Türkiye’yi, Çin için bile uygulanabilirliği yok.
*
Çin modeli diye ne Çin hükümetin sunduğu bir program, ne de örnek alınacak tek bir deneyim var. Çin’in kalkınma ve büyüme serüvenine baktığımızda, değişik alanlarda ve dönemlerde denenmiş politikalar görüyoruz. Çünkü, Mao sonrası döneminde Çin hükümetleri ekonomi politikalarında deneme-yanılma yöntemini izliyor. Bugün, Çin’i ancak neoliberal kalkınmacı Leninist parti-devleti olarak tanımlamak mümkün. İstihdam politikalarında neoliberal, devletin sermayeyi yönlendirdiği makro sanayi politikalarının yapılması ve uygulanmasında kalkınmacı, ve ÇKP’nin karar alma mekanizmalarındaki rolü nedeniye Leninist.
Erdoğan’ın Çin modeli dediği genelgeçer bir formül: ucuz işçiliğin çektiği dış yatırıma dayalı büyüme, ve büyümenin yarattığı istihdama dayalı refah. Bunu, bugün, iktisadi kriz içerisindeki birçok otoriter hükümet deniyor. Oysa, formülün ne yatırım ne refah amaçlarını bu kadar doğrudan anlamak mümkün değil. Ucuz işçiliğe dayalı dış yatırım formülü Çin için bile sadece 80’ler ve 90’larda geçerli oldu. 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne girme öncesinde kırsaldan kente göçü yapılandırarak ucuz iş gücü sağladı. Yapılandırmaktan kastım, iş yasalarını işçi aleyhine çevirmek. Sermaye dostu iş yasaları, Çin halkı hala Mao sonrası dönemde ilk etapta gerçekleşen iktisadi büyümeden yararlanabildiği için çok büyük bir toplumsal tepkiyle karşılaşmadı.
2000’lere gelindiğinde ise, hem kentli yoksulluğu hem kırsal ekonominin girdiği darboğaz protestolara yol açmaya başladı. Çin hükümeti, toplumda artan memnuniyetsizliği gidermek için yoksulluk maaşı, kapsamlı sağlık sigortası, kırsal göçmenlerin çocuklarına devlet okullarında eğitim hakkı gibi önlemler aldı. İş yasası ise, güçlenen işçi örgütlülüğü sayesinde 2008’de işçiler lehine değiştirildi. Yani, Çin’de yirmi yıldır, bugün Erdoğan hükümetinin dayattığı “işiniz olduğuna şükredin” sistemi yok. Ucuz işçiliğe dayanan yabancı sermaye de zaten önce Güneydoğu Asya’ya, şimdilerde ise Güney Asya’ya kaymış durumda.
Düşük teknolojili, emek-yoğun sanayilerle büyüme yöntemi, kısmen yereldeki KOBİ’lerin girişimciliğine dayanarak başarılı olmuştu. Zamanla, ekonomik büyümeyle oluşan yeni kentli orta sınıf, yabancı sermaye için potansiyel tüketim pazarı haline geldi. Ve Çin, 2000’lerden itibaren bu sanayileri ulusal kalkınma politikalarının odağı olmaktan çıkardı.
Devlet, 90’ların ikinci yarısından itibaren vergi reformuyla merkezi bütçeyi güçlendirmişti. Devamında, kalkınmacı devlet tarzı uzun vadeli, devlet desteği gerektiren projeler başlattı. Örneğin, Çin, bugün, küresel düzeyde, yapay zeka ve yenilenebilir enerji teknoloji ve finansal pazarlarının neredeyse lideri konumunda. Devlet, bu girişimlerin ana aktörü olması için, 90’larda özelleştirdiği KİT’leri yeniden canlandırdı.
Elbette, bu tamamen bir başarı hikayesi değil. Bu yeni dönemle başedemeyen yerel yönetimler ve özel sermaye inşaat temelli finansal girdaba saplandı. Özel sermaye, güvencesizliğe dayanan bir istihdam rejimini fiiliyatta dayatmış durumda ve hükümetin açıkladığı refah programları bu konuda hiçbir düzenleme öngörmüyor. Kentli yoksulluğu arttıkça, kırsal göçmenler memleketlerine geri dönüyor ve üretimde işgücü arz daralması yaşanıyor. Gizli işsizlik ve enformel istihdam, Türkiye’den de yakından bildiğimiz, stajyer sözleşmesi, proje bazlı parça başı iş sözleşmesi gibi düzenlemelerle yaygın bir pratik haline gelmiş durumda. İşçiler, sendikalar ve işçi komiteleri aracılığıyla yürütülen toplu sözleşmeler yerine işverenleriyle mahkemelerde bireysel çözümlere yönlendiriliyor. Göçmen işçilerle dayanışmaya giden üniversite öğrencileri gözaltına alınıyor, öğrenci toplulukları kapatılıyor çünkü yeni bir toplumsal tepkiden korkuluyor.
*
Türkiye’de sadece özel sermaye ve belediyeler değil, merkezi hükümet de inşaata dayalı finansal girdapta; üretim temelli ekonomiden çıkalı çok oldu. Pandeminin başında Çin’den ticari taşımacılıkta kısa süreli bir akşama yasanınca, Türkiyeli küçük ve orta ölçekli yatırımcılar, üretim zincirlerinin Doğu Asya’dan Avrupa’ya daha yakın merkezlere taşınabileceği ümidine kapılmışlardı. Bugün yaşanan krizde akla Çin modelinin gelmesi, bu coğrafi hesaplamalara dayanıyor. Ancak liman ve demiryolu lojistik merkezlerinden uzak kalmış Türkiye’nin, sırf Avrupa pazarlarına coğrafı olarak yakın diye, bunu bir avantaja çevirebilmesi mümkün değil.
Büyük sermaye, üretim zincirlerinde böyle büyük çaplı bir taşınmanın yaşanmayacağının farkında olarak, Çin’in 2000’ler sonrası sanayi politikalarını örnek almak gerektiğini söylüyor. Çin’in aksine Türkiye’de hükümet böyle bir hedef için hiçbir altyapı hazırlığı yapmadığı için yüksek teknolojili bir büyüme Türkiye için bugün mümkün değil.
Çin’de neoliberal işgücü politikaları refah devleti hizmetleriyle dengelenmesine rağmen toplumsal rahatsızlık artıyor. Türkiye’de ‘işiniz olduğuna şükredin’ zihniyetinin ömrünün nereye kadar olduğunu hep beraber göreceğiz.
- Trump kime karşı? 12 Kasım 2024 05:00
- BRICS'i birleştiren nedir? 29 Ekim 2024 12:33
- Avrupa Küresel Geçit'te yol ayrımında 22 Ekim 2024 05:00
- Çin ekonomisi batıyor mu, batırıyor mu? 08 Ekim 2024 04:45
- Maymun Kral çıplak 17 Eylül 2024 05:00
- Kuryeler örgütlenebilir mi? 03 Eylül 2024 04:55
- Amerikan seçimlerinde Çin faktörü 20 Ağustos 2024 05:06
- Çin, Haniye suikastını nasıl yorumluyor? 06 Ağustos 2024 05:00
- Türkiye, ne AB’ci ne Çin’ci olabilir mi? 23 Temmuz 2024 05:10
- Çin'in artan öz güveni 02 Temmuz 2024 04:31
- Avrupa seçimlerine Çin’in tepkisi, ilişkilerin geleceği 18 Haziran 2024 04:29
- Yarın Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı? 04 Haziran 2024 06:39