21 Aralık 2021 04:50

Halk yoksullaştıkça Erdoğan din istismarcılığına sarılıyor!

Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Arif Hüdaverdi Yama/AA

Paylaş

Döviz kurlarındaki tırmanış ve art arda gelen zamlar halkı her geçen gün yoksullaştırırken Erdoğan, çözümü din istismarcılığına sarılmakta görüyor.

Oğlu Bilal Erdoğan’ın Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nı yaptığı İlim Yayma Vakfı tarafından verilen İlim Yayma Ödülleri’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Neymiş efendim? Faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu” diyerek ekonomi yönetimindeki başarısızlığın üstünü din istismarcılığı ile örtmek istiyor.

İlim Yayma Cemiyeti ve İlim Yayma Vakfı, Türkiye’de İmam Hatip Okulları’nın laik eğitime bir alternatif haline getirilmesi konusunda özel rol oynamış/oynayan dini cemiyet/vakıfların başında yer alıyor. Zamanında “komünizmle mücadele” adına ABD emperyalizmi tarafından da desteklenen bu dini cemiyet/vakıf, AKP/Erdoğan iktidarı döneminde aldığı desteklerle ülkenin dört bir yanında çocukların dini eğitimden geçirildiği yüzlerce yurt ve okul açtı. Tıpkı TÜRGEV ve TÜGVA gibi İlim Yayma Vakfı’na da özellikle Kürt illeri yoğunlukta olmak üzere ülkenin birçok kentinde yüzlerce arazi ve bina tahsisi ile yüzlerce milyon liralık maddi destek sağlandı. Zaten Erdoğan da ödül töreninde yaptığı konuşmada kendisini de yetiştiren ve “milli, ahlaki, dini, manevi nesillerin yetişmesinde öncü bir rol oynayan” İlim Yayma Cemiyeti’ni “ömrü vefa ettikçe” desteklemeye devam edeceğini de söylüyordu.

Konumuz İlim Yayma Cemiyeti/Vakfı değil ama böylesi dini örgütlenmelerin laikliğin tasfiye edilip dinin siyasallaşmasında ve bugünkü iktidarın din istismarcılığı yapabilmesinde oynadıkları role dikkat çekmeden de geçmemek gerekiyor.

Gelelim Erdoğan’ın “Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” açıklamasına…

Erdoğan bu açıklama ile kendi uyguladığı ekonomi politikasını dinin/Allah’ın bir hükmü gibi sunmakla kalmıyor, kendi başarısızlığını da bu hükmün (uygulanan faiz politikasının) karşısında yer alan kesimlere fatura ediyor. Oysa bu politika, halkı her geçen gün daha fazla yoksullaştırırken aynı zamanda yeni dolar milyarderleri ve milyonerleri de yaratıyor. Yani kimileri oturdukları yerde servetlerine servet katarken işçi ve emekçiler daha fazla çalıştıkları halde giderek yoksullaşıyor.

Erdoğan’ın “tarihi zam” olarak sunduğu asgari ücretteki durum tabloyu bütün açıklığı ile gözler önüne seriyor.

2021 asgari ücreti 2 bin 826 lira olarak açıklandığında bu para ile 385 dolar alınabiliyordu. Oysa Erdoğan’ın 2022 asgari ücretini “tarihi zam” propagandasının eşliğinde 4 bin 253 lira olarak açıkladığı gün bu para ile sadece 274 dolar alınabiliyordu. Dahası bu asgari ücret açıklandıktan sonra döviz kurlarında devam eden tırmanış nedeniyle bu yazı yazılırken asgari ücret 251 dolara kadar geriledi.

Öte yandan Erdoğan, “Siz geçmişte dolarla mı çalıştırıyordunuz insanları? Dolara göre asgari ücreti belirlemek doğru değildir. Bizim paramız Türk lirasıdır” diyerek adeta insanların aklıyla dalga geçiyor.

Çünkü, evet işçi-emekçiler Türk lirasıyla maaş alıyor ve görünüşte alış-verişlerini de lira ile yapıyorlar. Ama gerçekte benzinden ekmeğe günlük yaşamlarını sürdürmek için kullandıkları her şeyin fiyatı dolara göre belirleniyor.

Dolarla değil, en temel tüketim maddeleri ile yapılan hesap ortada: 2021 asgari ücreti ile 1883 ekmek, 470 litre süt ya da 7062 yumurta alınabiliyordu. Oysa 2022 asgari ücreti ile alınabilecek ekmek sayısı 1417’ye, süt 314 litreye ve yumurta da 2835’e düşüyor.

Erdoğan, temel tüketim maddelerinde yüzde 60’ları bulan ve aslında gerçek enflasyonu gösteren artışlar için üç market zincirini suçlamıştı.

Peki, ne oldu?

Bırakın fiyatların düşmesini yeni zamların önü arkası kesilmiyor.

İşte Erdoğan, iktidarının halkı açlık ve yoksulluğa sürükleyen politikalarının üstünü örtmek için dine sarılıyor. Bu nedenle düşük faiz politikasıyla dinin hükümlerini (naslarını) uyguladığı söyleyerek halkı aldatmaya çalışıyor.

Çünkü Erdoğan’ın arkasına sığınmaya çalıştığı dinin hükümleri düşük faizi vaaz etmiyor, faizi yasaklıyor. Ancak kapitalizmde işler böyle yürümüyor ve bu da başka bir tartışma konusu olmakla birlikte “Müslüman kapitalistler”, faize “katılım payı” vb. diyerek bu sömürü çarkındaki yerlerini alıyorlar.

Bir başka din istismarcısı Cübbeli Ahmet, bu din istismarcısı politikanın olası sonuçlarından duyduğu kaygıyı Fatih Altaylı’yaşöyle anlatıyor: “Yarım Nas olmaz. Madem öyle 1 bile faiz vermeyeceksin. Devlet de 1 bile faiz almayacak. Nas’ın azı çoğu olmaz. Yarım yamalak Nas da olmaz. Bakın bu durum İslam’a büyük zarar veriyor. Farkındalar mı bilmiyorum. Biz içindeyiz cemaatin, görüyoruz.Bu ekonomik politikayı Nas diye sürdürürsen ve millet batarsa herkes ‘Kuran batırdı bizi' demeye başlayacak. Suçu Kuran’da, İslam’da bulacak.Millet dinden, Kuran’dan uzak duracak.”

Görüldüğü gibi Erdoğan, düşük faiz ile işçi-emekçileri borçlandırıp iç pazarı canlandırmaya ve kendi iktidarını kurtarmaya çalışıyor. Ama yoksullaşıp borçları katlanan halk kesimlerini bu durumun sorumlusunun kendisi olmadığına inandırmak için de din istismarcılığından da geri durmuyor. Üstelik önümüzdeki dönemde bu din istismarcılığının dozunu daha da arttıracak gibi görünüyor. Çünkü “yeni” diye açıkladığı ekonomi modelinde üretimi teşvik adına işçi-emekçilere düşük ücretlerle kölece çalışma dışında bir şey vaat edilmiyor.

Ekonomi tablosu gibi iktidarın gidişatı da ortada. Eğer işçi-emekçiler din istismarcılığı ile üzeri örtülmek istenen bu sömürü çarkına ve zulüm düzenine rıza göstermeyeceklerse önlerinde mücadele etmek dışında bir seçenek bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa