Karanlıklar, kutuplaşmalar, umutlar
Aslında bu hafta “kutuplaşmalar çağı” başlığı altında bir yazı yazacaktım. Sonra başlığı da içeriği de değiştirdim… Böyle bir başlığa esin kaynağı olan Le Monde gazetesinde okuduğum bir haberdi. Bir süredir takip ettiğim, merakımı uyandıran, Fransa’nın Ardèche kentinde yaşayanlar arasında sağlık pasaportu ve aşı meselesi nedeniyle artık kutuplaşmaya varan ayrılıklar ve çatışma dinamikleri üzerineydi haber. Kent özellikle 68 kuşağının yoğun olarak yerleştiği bir yer. Sanat festivalleri ve doğasının güzelliği ile biliniyor. Bu bölgede sağlık pasaportuna karşı çıkanlar genellikle bu kuşak, yani solcular. Otoriteye karşı direnmeyi yaşam felsefesi olarak kabul etmiş bir kuşak. Hükümetin tutarsız politikalarına karşı bu şekilde mücadele yürüttüklerini düşünüyorlar. Zira kentin valisi bile “burada merkezi iktidara karşı çıkma ve kurallara karşı güvensizlik duyma geleneği vardır” diyor. Duruş tamamen politik ve kültürel yani
Fransa’da yakın zamanda sağlık pasaportunun aşı pasaportuna dönüştürülmesi hedefleniyor. Yani PCR ya da antijenik testi sonucunu ibraz ederek restoran, kafe, sinema, tiyatro gibi yerlere girmek mümkün olamayacak. Aşı olanların sayısının diğer ülkelere oranla yüksek olduğu Fransa’da aşı olmayıp sahte test sonucu ile bu mekanlara girip çıkan çok fazla insan olduğu bir sır değil. Anladığım kadarı ile bir defa yaptırdıkları testin tarihi ile oynayarak bu sahteciliği yapıyorlar. Kimi doktorların bu konuda yardımcı olduğu da konuşuluyor. Hükümet de bu sahteciliğe ve aşı karşıtlığına karşı şu sıralar aşı pasaportu kozunu oynuyor.
Vaka sayılarının Fransa ortalamasının iki katı civarında seyrettiği bölgede, hükümetle aşı olmayanlar arasındaki bu gerilimden daha ziyade, meselenin çok daha önemli bir başka boyutu daha var: yerel halk arasında yarattığı gerilim ve kutuplaşma. Noel pazarları dahil çok sayıda etkinliğin iptal edilmiş olması bu gerilimi hızla kutuplaşmaya eviriyor. Aşı olmama konusunda en radikal olanlar, aşı olmak yerine örneğin işlerinden istifa etmeyi tercih etmişler. Aşısını yaptırmış halkın bir kısmı “kimseyi aşı olmaya zorlayamayız” dese de bir kısmı da mekanlara aşısızların ve maskesizlerin girmesine tepki gösteriyor. Bir yöre sakininin sözleri ise başka bir çarpık duruma işaret ediyor: Benim ailem Meksika’da aşı bulamazken, buradakiler aşı olmayı reddediyorlar. Bu sözler dünyadaki başka bir kutuplaşmaya dikkatimizi çekiyor: Aşıya fazlasıyla erişimi olanlar ve aşının yüzünü dahi göremeyenler. Zengin ve fakir ülkeler.
Zengin ve fakir ülkeler demişken, bir başka kutuplaşma da orada. Aslında onun da ötesinde. Zengin ülkelerde gelir adaletsizlikleri görece törpülenmişken, yoksul ülkelerde bu uçurum ekonomik krizle birlikte giderek derinleşiyor. Türkiye bunun en tipik örneği haline geldi. Gelir adaletsizlikleri zaten vardı, ancak ekonomik krizle birlikte uçurum derinleşti ve milyonları içine çekti. Artık refah içindeki bir azınlığa karşı milyonlar açlıkla yüz yüze. Ekonomik kutuplaşma giderek keskinleşiyor. Zevk-i sefa içinde olanlar nobranlıklarından ödün vermeden yoksulluk hallerini izliyor konforlu köşelerinden: Simitle idare ediversinler canım ne olmuş yani?!
Bu ve başka çok sayıda kutuplaşma ve çatışma dinamiği içinde, içimizi karartan haberler gelmeye devam ediyor. Hollanda salgının seyri karşısında yeniden kapanmaya gitmiş (bitmeyen kâbus!), hastaneler dolmuş, enflasyon uçmuş, para pul olmuş, insanlar aç, hasta mahpuslar bir bir ölüyor…
Bu kapkaranlık tablodan sonra bir umut ışığı yansıyor geceye… Şili’de neofaşist aday, Pinochet hayranı Antonio Kast karşısında, anti-faşist cephenin adayı Gabriel Boric seçimleri kazanmış. Üstelik genç bir aday, 35 yaşında. Dahası mücadelenin içinden geliyor, öğrenci hareketi liderlerinden. Kampanyasını halkın -yeniden- politikleşmesi üzerine kurmuş, apolitiklikten medet ummamış, sürekli sağa göz kırpmamış. Seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada da “ben uzun bir mücadele tarihinin mirasçısıyım” diyerek sözlerine başlamış.
Sabırla mücadele… Kutuplaşmış, giderek kararan dünyanın bildiğimiz tek panzehiri!
Evrensel'i Takip Et