27 Aralık 2021 05:00

Yağmurun merceği

Ankara | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Yılın son günlerinde yaşamın her alanında şiddetin yayılan, sıradanlaştırılan bir biçimde hepimizi içine aldığını ve her güne şiddet haberleriyle uyandığımızı görüyoruz. Hatırlarsanız, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Mart 2021’de paylaştığı, “Kadına yönelik şiddette sıfır tolerans anlayışıyla ihtiyacınız olan her an, yanınızdayız” tweet’i, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı tanıtım toplantısındaki, “Tek bir kadının dahi şiddet mağduru olmadığı güne kavuşana kadar kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve toplumun tüm kesimlerinin işbirliğiyle bu mücadeleyi sürdüreceğiz” sözleri cinsiyete dayalı şiddetin de nasıl önlenmeyeceği, etkili bir soruşturma ve cezalandırmanın olmayacağını hepimize gösteriyordu. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, toplumsal cinsiyet eşitliği için değil, eşitsizliği derinleştirmek için elinden geleni yapan siyasi otoritenin sözden öteye gitmeyen tutumuna aşinayız. Biz bu sıfır toleransı yıllar önce işkence suçları bağlamında işitmiş, artan işkence uygulamaları ile yüzleşmek zorunda kalmıştık.

Bundan yaklaşık iki ay önce Datça’da cinsel şiddet uygulayan bir erkek yargı eliyle serbest bırakılmıştı. Bu hafta başında duruşması olacak. Yargının kararları da siyasi otoritenin yaklaşımından farklı değil. Kararların artık yasal dayanaktan çok baskıya göre şekillendiği malum. Gücün yansımasını görüyoruz her seferinde... Ya kamuoyu baskısı güce dönüşüyor ya da otoritenin kendisi gücünü sergiliyor. Adalet hayli gerilerde kaldı, unutmaya yüz tuttuk. Güçlerin çarpışmasından geriye ne kaldıysa karar da ona uyacak.

Uluslararası Af Örgütü geçen hafta “Türkiye Sözleri Eyleme Geçir” başlıklı bir rapor yayımlayarak Türkiye’de kadın haklarını ve şiddet boyutunu ele almıştı. Kadınlara yönelik şiddetin ‘özel hayata dair’ olduğuna ilişkin görüşün kolluk kuvvetlerinde hâlâ yaygın olduğunu, bunun müdahalelerin gecikmesine, ev içi şiddet göstergelerinin görmezden gelinmesine ve ihbarların göz ardı edilmesine yol açtığını belirten raporda, şiddete maruz bırakılanların sıklıkla suçları ihbar etmekten caydırıldığını ve kadınlara yönelik şiddet ihbarlarının, hakkındaki soruşturmaların genellikle gelişigüzel bir biçimde yürütüldüğü vurgulanıyor. Yetkililerin, mevzuata aykırı olarak, koruma kararlarının süresini uzatmak için delil talep ettiği oysa şiddet uygulayanın tedbir kararının gereklerine aykırı hareket etmesi halinde, ilk seferde üç günden 10 güne kadar; aykırılığın her tekrarında 15 günden 30 güne kadar zorlama hapsine tabi tutulması gerektiği bilinmektedir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın 2019’da açıkladığı resmi verilere göre, erkekler tarafından öldürüldüğü belirlenen 336 kadından 22’si hakkında tedbir veya koruma kararı olduğu, 2020’de ise işlenen 267 kadın cinayetinin 32’sinin tedbir kararı varken gerçekleştiği dikkate alındığında yalnız yargı değil önleme mekanizmalarının da işlevsiz kaldığı çok açık.

Artık bakanlar duyurularını sosyal medya üzerinden yapıyor ya, Sağlık Bakanı da en sık sosyal medya paylaşımı yapanlardan biri: “Didim Devlet Hastanesinde görevli hekime karşı, adli kontrol için hastaneye polis eşliğinde getirilen bir kişi tarafından ağır şiddet suçu işlendi, arkadaşımıza dört dikiş atıldı. Failin serbest bırakılması hepimizi yaraladı. Başlatılacak yasal sürecin kararlı takipçisi olacağız.” Etkili bir sağlıkta şiddet yasası olsa, uygulansa, hekim kamu görevi sırasında bu şiddetle karşılaştığında fail elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşamaz ama kararın dayanağı belirsiz. Bir gün sonra Bakanın attığı tweet bize farklı bir kararı duyuruyor: “YAKALANARAK GÖZALTINA ALINDI! Didim Devlet Hastanesinde görevli hekime şiddet uygulayan kişi, kamera kayıtları ve yeni deliller üzerine dün yakalanarak gözaltına alındı. Bu önemli gelişmeyi basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuran Söke Cumhuriyet Başsavcılığı’na teşekkür ediyoruz.” Bir gün sonra tutuklanacaksa neden serbest bırakıldığı ve bu kararların hangi yasal düzenlemeler dayanak alınarak verildiğini söyleme olanağı yoksa, şiddet de güce dayalı yargı pratiklerinin aynası oluyor kaçınılmaz olarak.

Çok sevgili dostum Nazım Dikbaş’ın çevirip hediye ettiği Alice Oswald’ın “Abide Bir İlyada Kazısı” kitabından bir iki dizeyle bitireyim: “Sonbaharın altında damlayan rüzgârın altındaymış gibi/Dünyanın kıyafetleri ağırlaşır neredeyse ayakta duramaz/Tanrı yağar çatıya çekiç gibi yumruklayarak/Şiddet düşkünü sırıtkan adamlardan bıkmış/Artık her birimize/Yağmurun merceğinde bakılıyor.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa