Kuşatma
(Temsili görsel) | Fotoğraf: Hédi Benyounes/Unsplash
Bazen bir kitap adı tek başına roman derinliğinde olur: ‘Kuşatma Altında Yurttaşlık Alanı’. Dahası masanızda uzun süre durur, yaşanmışlıklarınız ve tanıklıklarınız ile önce içini siz doldurursunuz, sonra okumaya başlarsınız.
Türkiye İnsan Hakları Vakfının (TİHV) 30. yılında, TİHV Akademi tarafından kitaplaştırılan kolektif çalışma ürün bir rapor. Aslı Davas ve Serdar Tekin’in hazırlayıcısı olduğu ‘Kuşatma Altında Yurttaşlık Alanı’ adlı bu çalışma dört ana başlıktan oluşuyor. Bu başlıkları okuyunca söylenenler hangi ülkeyi anlatıyor sorusu anlamsızlaşıyor: Türkiye...
- Büyük gerileme
- Eleştiriyi susturmak
- Sokağı kapatmak
- Siyaseti suçlulaştırmak
‘Kuşatma Altında Yurttaşlık Alanı’ söz konusu olunca, bitmeyen kuşatmanın ilk yeşertildiği coğrafyalara göz atmakta yarar var. Bu bağlamda İnsan Hakları Haftası ve sonrasında içlerinde Diyarbakır Tabip Odası, Baro ve TİHV Diyarbakır Temsilciliğinin de olduğu demokratik kitle örgütlerinin ortak basın açıklamaları yol gösterici. Birlikte göz atalım:
- ”Türkiye’de ceza infaz kurumlarının kapasitesi 220 bin olduğu halde, 31 Ekim 2021 tarihinde Adalet Bakanlığının verilerine göre mahpus sayısı 294 bin 930”
Haklı olarak birlikte hatırlattıkları mekan mahpushaneler. Kuşatma altındaki dışarının, özgürlüğünden mahkum bırakılanlara özellikle de hasta mahpuslara dair tespitleri can yakıcı.
“İnsan Hakları Derneğine (İHD) göre; hapishanelerde 604’ü ağır olmak üzere 1605 hasta mahpus bulunmaktadır. İHD’nin 14 Aralık’taki verilerine göre 2020 yılı başından bugüne kadar 7’si infaz ertelemelerinden kısa bir süre sonra, en az 59 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Verilerin açıklanmasından sonra yaşanan 5 ölümle birlikte bu sayı 64’e yükselmiştir.”
Hasta mahpus meselesi çok uzun yıllardır böylesine olumsuz bir mecraya sürüklenmemişti. Birçok hasta mahpus tam teşekküllü bir hastaneden “Cezaevinde yaşamını sürdüremez” raporu almasına rağmen Adli Tıp Kurumu tarafından onaylanmaması nedeniyle tahliye olamamakta ve sonuçta tedavi olamamakta. Sağlık ve yaşam hakkı hiçbir otorite tarafından keyfileştirilememeli oysa.
Ve çocuklar...
Türkiye’de 0-6 yaş arasındaki 700’ü aşkın çocuğun annesiyle birlikte cezaevinde bulunuyor olmasına tanıklık ediyoruz. Ne acı...
TİHV verilerine göre 2015-2019 arası 127 belediyesine kayyum atanan, yüzü aşkın belediye başkanı ve 17 milletvekili tutuklanan bir bölgenin kitle örgütlerinin gündemlerine, açıklamalarına daha duyarlı olmak gerekiyor. Orada yaşananlar tüm ülkede başımıza gelebileceklerin aynası.
Kuşatma, tecrit, izolasyon: Kabusa dönen bir kabuk, yani cezaevleri, yani hasta mahpuslar için “ezaevleri”: Kovid olduğu için hastanede yatağa zincirlenen bir mahpus ile yüzme bilmeyen bir kişinin denizde ayağına iple taş bağlama arasında sahi ne fark var? Suç her yerde suçtur. Kişinin hastalığının kendisine karşı bir ezaya dönüştürülmesi işkencedir, insanlık suçudur.
Çözüm farklılıklarımız ile dayanışmada, demokratik örgütlenmede.
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29