Radikal sağa geri adım attıran halk ayaklanması
Arşiv | Büyük çiftçi yürüyüşünden kareler | Fotoğraflar: twitter.com/SFI_CEC
Bir önceki yazımda, Hindistan’daki radikal sağcı Modi hükümetinin sağlam toplumsal dayanaklarını anlatmıştım. Bu basit bir diktatörlük değil, geniş kesimlerin militanlaşan desteğine sahip bir rejim. O yüzden -Hafiften Lenin’e göz kırparak- “demokratik-dikta” ifadesini kullanmıştım. Modi tarzı faşizan diktaları askeri diktatörlüklerden ve gelip geçici otoriter-sağcı hükümetlerden ayıran en büyük özellik, (Başta kitle örgütlenmesi olmak üzere) radikal solun araçlarını çalıp, karşı-devrimci amaçlar için kullanmaları. Bu tarz demokratik diktaların, seçimle sessiz sedasız gitmesi çok zor. Dolayısıyla bir yıldır Hindistan’ı sallayan halk ayaklanması, ayrı bir öneme sahip. Hem Hindistan, hem de benzer demokratik-diktalar altındaki halklar için.
Modi hükümeti, 2020’de, çiftçileri büyük tarım şirketlerine feda eden yasalar tasarladı. Yasalar daha uygulamaya geçmeden, milyonlarca insanı sokağa sürükleyen bir halk ayaklanmasıyla karşılaştı. En nihayetinde Modi, 2021’in son haftalarında, yasalardan şimdilik vazgeçtiklerini açıkladı. Bu büyük bir zafer.
Fakat bu ayaklanma, içinde o kadar çelişki barındırıyor ki, Modi sonrası Hindistan’ın temel kurucu gücü haline gelmesi imkansız.
İlk çelişkiler yumağı, sınıfsal bileşenlerle ilgili. Ayaklanmanın başını (Ulusal ve uluslararası devlerle rekabet yüzünden gittikçe küçülen) büyük çiftçiler çekti. Bu aileler, aynı zamanda kast hiyerarşisinin de en tepelerinde. Ama en yoksulundan orta hallisine tüm kırsal kesim, Modi hükümeti ile militan şekilde savaştı gösteriler boyunca. Bu kesimlerin çıkarlarını savunan gruplar, ayaklanmanın farklı noktalarında büyük çiftçilerin örgütlenmeleri kadar ağırlık sahibi oldu.
Diğer iç çelişkiye gelelim. Ayaklanma, Hindistan’ı geri dönülemez şekilde zehirleyecek düzenlemelerin önüne set çekti gerçekten. Eğer yasalar uygulanmaya konsaydı, sadece çiftçileri değil, tüm doğal dengeleri yok edecek bir kimyasal akınına uğrayacaktı Hindistan kırsalı. Fakat ne yazık ki, on yıllardır devlet desteği ile sürdürülen (ve aslolarak üst kastlardan gelen çiftçileri zenginleştiren) tarımsal üretim de tamamen sürdürülemez teknolojiler üzerine bina edilmiş. Bunlar, “Yeşil Devrim” adıyla tanınan, pestisit -ve yapay gübre- bazlı teknikler. Başka bir deyişle, ayaklanma, kötünün daha kötüye gitmesini engellemiş oldu sadece.
Bahsedeceğim son çelişki, coğrafi. Çiftçilere devlet desteği, aslında sadece Punjab ve Uttar Pradesh gibi birkaç kuzey eyaletinde düzenli olarak sağlanıyor. Zaten protestoların başını da bu eyaletler çekti. Ancak diğer eyaletlerden de çok yüksek katılım vardı. Bunun nedeni, devletin neredeyse elli yıldır güneydeki eyaletlerde de aynı korumacı politikaları hayata geçireceğini söz veriyor olması. Bu ertelenen rüyanın, şimdi BJP hükümeti tarafından tamamen çöpe atılması, kırsal kesimi toptan ayaklanmaya itti.
Tüm bu iç çelişkilere rağmen, sonuç kayda değer. Bugüne kadar programlarından zırnık ödün vermeyen Modi, 2021’in sonunda reform yasalarını rafa kaldırdığını ilan etti. Çiftçilerin yasaları “anlayamaması”nın müsebbibi olarak muhalefet partilerini gösterdi tabii. (Tanıdık geliyor mu?) Çekiliş biçimi, yasaları biraz parlatıp tekrar öne süreceği şüphesini yaratıyor. Ayaklanma sona ermiş gibi görünüyor şimdilik, ancak kırsal kesim mücadelenin henüz bitmediğinin farkında.
Ulusal dengelerin ötesinde, dünya tarihi açısından önemli bu ayaklanma. Bir türlü içinden çıkamadığımız neoliberal kabustan yavaş yavaş uyanıyoruz. Ancak “alternatif”ler daha çok radikal sağda kümelenmiş durumda. Bunlardan Polonya gibi bazıları neoliberalizmi törpülerken, Modi hükümetine benzer bir dizi başka hükümet neoliberalizmi iyice derinleştiriyor. Ve bu çöküş esnasında neoliberal merkeze de radikal sağa da karşı yığınla halk ayaklanmasına şahit oluyoruz. Occupy Wall Street, Gezi gibi ayaklanmalar, daha çok kent, gençlik ve orta sınıf damgası taşıyor. Tunus’taki 2010-2011 ayaklanmasında -işçi sınıfının ve kırsal kesimlerin ağır damgasını taşıyan- daha geniş bir koalisyon gördük. Ancak bu tarz bir koalisyon, Arap Baharı’nın diğer ülkelerine yayılamadı. 2011-2013 boyunca, işçi ve orta sınıf ayaklanmalarının birbirine paralel yürüyüp, bir türlü birleşemediği Mısır bunun en acı örneği.
Hindistan’daki ayaklanma, çok farkedilmese de bu bitmemiş dalganın bir parçası. Bu sefer moment kırsaldan geliyor. Çünkü piyasanın daha da derinleşmesi, Hindistan köylüsü ve çiftçisi için sadece yıkım değil, yavaş bir ölüm anlamını taşıyor artık. Ne yazık ki yine yukarıdaki örnekler gibi, bu ayaklanma da tek bir ülkeye dahi neoliberalizmden çıkış yolunu gösteremiyor.
Fakat güzel tarafı, daha çok örneklerini göreceğimiz radikal sağ demokratik-diktalara diz çöktürmenin mümkün olduğunu ıspatlıyor.
İnsanlık olarak sancılı bir çöküş sürecindeyiz. Bu tür ayaklanmaları, sınırlarını ve açtıkları yeni ufukları takip etmeye devam...
- Göçmen karşıtı göçmenler 21 Aralık 2024 04:29
- Türk sağının Trump coşkusu 07 Aralık 2024 04:55
- Batı solunun açmazı 23 Kasım 2024 04:33
- İşçi sınıfına ihanetin bedeli 09 Kasım 2024 04:16
- Amerikan seçimlerini aşırı sağ kazandı 03 Kasım 2024 04:35
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34