01 Ocak 2022 05:00

İtiraz etmeyin, sorgulamayın, biat edin…

Tayyip Erdoğan

Fotoğaf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Gaziantep’te yaptığı konuşmada; “Asiye yavrumuzun başına gelen hadiseyi gördünüz. Beyaz Türkler, sahip çıkın hayvanlarınıza. Hayvanlarınıza sahip çıkın. Bu yavrumuz şu anda hamdolsun, emin ellerde. Dün gece ambulans uçakla aldırdık ve Antalya Üniversitesine götürdük” diyerek, sokak hayvanları üzerinden yeni bir toplumsal ayrım yaptı. Aynı günün sabahında katıldığı AK Parti İl Danışma Meclisi toplantısında da bu ayrımı pekiştirdi: “Bu köpekler parası bol olanların köpekleri”.

Alıntılanan cümleler iyi çizilmiş bir simgesel tablo işlevselliğinde: ‘Beyaz Türkler’, ‘Parası bol olanlar’ ve onların ‘vahşi hayvanları’; diğer yanda ise ‘Sahip çıkılan mazlumlar’… Dinleyene/okuyana siyah ile beyaz arasındaki farkı gösterir, iyi ile kötü arasındaki hiç bitmeyen mücadeleyi hatırlatır gibi. “Şahsı”nı kutuplardan birine yerleştiren bu dil sadece karşıtlıkların sınır çizgilerini göstermekle kalmıyor, zıt kutuptakini buzdolabından çıkardığı şablonlarla yaftalıyor da. Sınırları hayli geniş tutulmuş ötekinin, “şımarıklıklarını,” “tuhaf alışkanlıklarını,” “gizli saklı işlerini” ifşa(!) ediyor. Bununla yetinmiyor; büyüklük gösterip “Laf anlamaz” “Yola gelmez” ötekinin verdiği zararı gidermeye çalışıyor: Ambulans gönderiyor, tedavi ettiriyor, iş buluyor, konuyu tüm yönleriyle takip ediyor.

Bu konuşkan manzara, aktörleri ve iletişim hiyerarşisindeki yeri farklı bir başka ortamdaki; ‘Göster cep telefonunu’ cümlesini akla getiriyor. Dört sokak röportajcısı iki hafta önce gözaltına alınana kadar, sokakta mikrofon tutulan kişiye itiraz edenlerin de söze karışarak bir forum haline getirdiği karşılaşmalarda, ilginç görüntüler ortaya çıkıyordu. İktidar yanlısı yurttaşların sıkıştıkları anda bayrak ve ezana, 1980’li yılların kuyruklarına ve son dönemin gözde benzetmesiyle ekonomik kurtuluş savaşı argümanına başvurmalarına sıkça tanık olunuyordu.

Geçtiğimiz pazar akşamı Twitter üzerinden paylaşılan bir soruşturma haberi de yukarıda bahsedilen kutuplaştırma gayret ve örüntülerini tamamlar nitelikte. İçişleri Bakanlığı, kamuoyuna bir pazar akşamı sosyal medya üzerinden yaptığı açıklama ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluşlarında çalışan ve terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olduğu iddia edilen kişiler hakkında, özel bir teftiş başlatıldığını haber verdi.

İktidar yanlısı bir gazetenin talimatı(!) ile BDDK’nin sosyal medya üzerinden ‘ekonomik kurtuluş savaşı’nı eleştirenler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu da duymuşsunuzdur…

* * *

Birbirinden ayrı düzlemlerde, kişilerce ve hazırlıklarla şekillenen bu dört fotoğrafın ortak yanı, toplumsal ve siyasal “öteki”yi güncel ihtiyaçlara göre yeniden icat etmek ve itibarsızlaştırmak. Bunların başka ortak yanları da mevcut: Dört uygulama da zorda kalmışlara özgü bir ton içerdiği gibi, harekete geçirmeyi umduğu kitlenin korku, ön yargı ve benmerkezci hallerine sesleniyor.

Hedef aldığı kişi, kurum ve kategoriyi itibarsızlaştırmaya ve kendi hattını sağlamlaştırmaya yönelik bu dört manevranın farklılıkları da bir o kadar öğretici. İlkinde iktidar mekanizmasının en tepesindeki kişi tarafından ifade edilen, tutuculuğun bu ülkedeki kültürel mirasına referans veren, tarihsel duyarlıkları gıdıklayan ve kesinlikle ne yaptığının farkında olan bir tercih görüyoruz. İkinci örnekte aynı propaganda merkezinin hedef kitlesi olan bir kategorinin içselleştirdiği söylem ile karşı karşıyayız. Burada halihazırda ikna edilmiş olanları, henüz “Doğru yolu bulmamış” olanlara karşı görevde izliyoruz. Üçüncüsü en insani duyguları siyasal gündeme köprüleme biçimi ile yaratıcı ve bir o kadar da tehlikeli. Dördüncü ise daha zengin detaylar içeriyor. İktidar yanlısı gazete ‘BDDK’nin sessizliğinin arkasında FETÖ izleri mi var?​’ başlığı ile bir haber yayımlıyor. Birkaç gün sonra BDDK 26 sosyal medya hesabı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ilan ediyor.

Dört örnekte de ifade/irade sahibi her şeyin farkında. Asıl mesaj söylenen sözün, yazılan resmi yazının satır arasında. Mesele Asiye’nin yaraları, cepteki telefon, İçişleri Bakanlığına “gelen ihbar ve şikayet”ler, ‘ekonomik kurtuluş savaşı’nın gerçeklerinin ortaya dökülmesi değil. Bu örneklerin gösterdiği, kriz anında sıkışan siyasal iktidarın bir makas değişikliği arayışında olduğu. Bu nedenle gücünü deniyor, perdeliyor, yokluyor. Dostuna güven, düşmanına korku vermek istiyor; miladını değiştirmek üzere gözden geçirdiğini haber veriyor.  

Muhalif alanda eksik olan, bu dört nokta arasında bağ kurarak hak ettiği siyasal yanıtı üretme konusundaki kolektif siyasal irade. Her bir olumsuzluk üzerine tek tek değerlendirme yayımlamanın, tepki göstermenin etkisiz kaldığı ortada. Fotoğrafın bütününü görüp, doğru çıkarımlarla bütüne yönelik bir strateji uygulamak kaçınılmaz görünüyor.

* * *

2022’nin hak ve özgürlük mücadelesine etkili yanıtlar veren siyasal birlikler getirmesi umuduyla.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa