Hızır Meleği ve Oduncu

Görsel: Pixabay
Bir ırmak kıyısında o gariban Oduncu;
-Ne yapsın, ekmek kapısıydı çünkü-
Kurumuş dalları kesip doğruyordu...
Terslik derler ya hani;
İşte öyle, tam o gün,
Gariban Oduncu’nun elinden,
Birden fırlayan balta,
Gömülüverdi sessizce,
Az ötedeki ırmağın sularına!
Büyük bir hüzün sardı hemen,
Oduncu’nun yüreğini!
Sonra da oturdu işte,
Büyükçe bir kayanın üstüne oralardaki.
“Ne yapsam acaba, ne etsem?” diye,
Başladı ağlayıp dövünmeye...
Bulutların en üstündeki yerinde,
Hızır Meleği duyunca,
Hıçkırıklarını gariban Oduncu’nun,
Girdi hemen bir insan kılığına
Ve apartopar indi göklerden;
O altın sandallarıyla,
Hani onu havalarda uçuran...
Ve gidip oturdu usulca,
Yanına o gariban Oduncu’nun:
“Hayırdır dostum, dedi,
Niye öyle ağlayıp dövünüyorsun?”
“Nasıl ağlamam ki? dedi Oduncu.
Az önce gömüldü işte şu ırmağa,
Baltası ekmek teknemin!
Artık ne yapabilirim bundan sonra?
Belki de dilenecek, ne bileyim,
O güzel çocuklarım sokaklarda!..”
Hızır Meleği okşadı ağır ağır sırtını,
Gözyaşları içindeki garibanın...
Sonra da hop diye fırladı yerinden,
Daldı pırıl pırıl sularına o ırmağın!..
Ve çıkageldi çok geçmeden de,
Daldığı ırmaktan Hızır Meleği,
Altın saplı bir baltayla elinde:
“Al baltanı, dedi gülümseyerekten;
Artık ağlama bundan böyle!”
Oduncu baktı baktı altın baltaya;
Evirdi çevirdi bir süre;
“Ama bu balta benim değil!” dedi.
Hızır Meleği yeniden daldı ırmağa...
Ve çıkageldi bu kez,
Gümüş saplı bir baltayla...
Oduncu, “Hayır, hayır, bu da benim değil!” dedi.
Güldü de güldü Hızır Meleği
Ve yeniden daldı ırmağa.
Bu kez çıktı ırmaktan,
Oduncu’nun o odun saplı baltasıyla!..
“Evet, işte bu benim baltam!” diye,
Upuzun bir çığlık attı Oduncu
Ve sarıldı hemen Hızır Meleği’ne...
Hızır Meleği de,
Hem altın hem gümüş baltaları,
Oduncu’ya bıraktı...
Ve yeniden bulutların üstündeki,
Ülkesine ağdı,
O Hızır Meleği,
Altın sandallarıyla ayağındaki...
Ve aynı gün Oduncu da,
Anlattı sevine sevine,
Bu yaşadıklarını arkadaşlarına.
İşte o arkadaşlarından biri,
Gitti hemen o ırmak kıyısına!..
Fırlatıp attı ırmağa ilkin,
O odun saplı baltasını!
Sonra da attığı,
O çığlıklar üstüne çığlıklarla,
Yeri göğü salladı!..
Hızır Meleği de duyunca bu çığlıkları,
Gene indi yaşadığı göklerinden
Ve dinledi Oduncu’nun anlattıklarını...
Hemen ırmağa daldı gene Hızır Meleği
Ve çıktı ırmaktan az sonra,
Bir baltayla elinde altın saplı:
“İşte bu benim baltam!” diye Oduncu,
Upuzun bir çığlık attı...
Güldü de güldü Hızır Meleği,
Uzun süre kahkahalarla...
Vermedi altın saplı baltayı!..
Ve hiçbir şey demeden yalancıya,
Altın sandallarıyla ayağındaki,
Havalanıp gitti gene,
Bulutların üstündeki,
O yıldızlar içindeki ülkesi’ne...
***
Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza, aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
- Akdenizli Tanrılar (Yaşar ATAN-2. Baskı)
- İnsan Ve Tragedya (André BONNARD-Çev. Yaşar ATAN-2. Baskı)
- Akdeniz Mitologyasından Efsaneler (Yaşar ATAN)
Evrensel'i Takip Et