Edebiyattan hayata
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Türk Tabipleri Birliğinde daha yoğun emek vermeye başladığımdan, meslektaşlarım seçip de görevlendirildiğimden beri kitap okumak için zaman ayırmakta zorlanıyorum. Ev ödevi olanlarda sorun yok da özellikle edebiyata uzaklaşmak zihinsel yoksullaşma duygusuna yol açıyor. Geçen yıl okuduklarıma baktığımda, birinin 8 ciltlik bir nehir roman olması nedeniyle her bir cildi ayrı ayrı sayarsam ancak 21 kitap okuyabilmişim. Yalnız biri şiir, diğerleri de roman, öykü... Tabii kendime ev ödevi verdiğim inceleme, araştırma gibi alanları saymıyorum. Onlar hem ödev hem de edebiyatın o başka hayatlara tanıklığından yoksun somut durum saptamaları. Oysa TTB’ye her gidişimde yüz yüze tanışmasam dahi dost edebiyatçılardan gelmiş, dilekleri yüreğimi ısıtan, içimi sevinçle dolduran kitap paketleri buluyorum. Heyecanla açıyorum ama sırasını bekleyen boynu bükük kitaplar koleksiyonu yapar gibiyim.
Yeni yıla girerken nezle olup, Omicron mu acaba diye düşünerek biraz sersemlemiş halde kendimi eve kapatınca, edebiyatın engin sularına bıraktım kendimi özgürce. İki günde peş peşe üç kitabı bitirirken, son boynu bükük kitabım Seray Şahiner’in Ülker Abla isimli romanıydı. Geçen hafta şiddete dair yazdıklarımı, biraz değindiğim Uluslararası Af Örgütü raporunu Ülker Abla’nın gözünden düşündürdü yeniden, onunla hastane koridorlarında, sokakların tekinsizliğinden ev içinin tehlikelerine, acillerde anlatılamayan kadınlık hallerine dolandım durdum. Hekimlik yaşamım boyunca dinlediğim öykülerden çıkıp gelmişti yanı başıma. Öyle tanıdık, öyle yakındı ki Ülker. Sığınacak yeri olmadığı için tekinsiz evlerinden tehlikeli sokaklara çıkamayan, sonunda ölümü 3. sayfa haberi yüzlerce kadından biri olmamak için direnen o kadını raporların, hekimliğin yetemeyeceği yerde ne iyi ki, edebiyatın derinliğinden tanıdım.
İnsan Hakları Derneği, 2020’de kaydettiği 316 kadın cinayetine ek 178 şüpheli ölüm ve 41 şüpheli intihar veya intihar girişimi olduğunu, 2021’in ilk 11 ayında Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile birlikte açıkladıkları verilere göre ise en az 290 kadın, 30 çocuğun erkekler tarafından öldürüldüğünü, 193 kadının ölümünün ise şüpheli olarak basına yansıdığını, 89 kadına tecavüz edildiğini, 412 kadının tacize uğradığını, 642 kadının seks işçiliğine zorlandığını, 732 kadına şiddet uygulandığını, 171 çocuğun istismar edildiğini bildirmişti. Bu ölümlerin kaza veya intihar süsü verilen cinayetler olabileceğine ilişkin haklı şüphelere rağmen yetkililerin kapsamlı soruşturmalar yürütmekte isteksiz davrandığını biliyoruz. Kadınlara yönelik erkek şiddetinin ‘özel hayata dair’ bir konu olduğuna ilişkin görüş, kolluk kuvvetlerinde hâlâ çok yaygın, bu durum müdahalelerin gecikmesine, ev içi şiddet göstergelerinin görmezden gelinmesine ve ihbarların göz ardı edilmesine yol açıyor. Faillerin, sağlık hizmeti için internetten alınan randevuların kayıtları veya çocukların okul kayıtları aracılığıyla risk altındaki kadınların yerini tespit ettiği durumlar da çokça yaşanmaktadır. Ülker Abla’nın devletin yükümlü olduğu kimlik değiştirmedeki başarısı ile değişen hayalleri bize ne çok şey anlatıyor. Ciltlerle yazılan raporlardan daha sahici, bizi tanıklığa zorluyor.
Sığınaklara gelince, mayıs 2021’de, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 81 ilde 149 sığınak olduğunu açıklamıştı. Türkiye’deki tüm sığınakların toplam kapasitesi 3 bin 756, BM Kadın Birimi ve Avrupa Konseyi, her 100 bin kişi başına en az bir aile için sığınak alanı olmasını tavsiye ettiğine göre, Türkiye’nin sığınak kapasitesi, 83 milyonun üzerinde nüfusa sahip bir ülke için tavsiye edilen asgari 8 bin 300 kapasitenin yarısından az ve Ülker abla boşuna sığınmadı hastaneye. Belediye Kanunu uyarınca nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, şiddete maruz bırakılan kadınlar için sığınak açmak zorunda ama nüfusu 100 binin üzerinde olan 241 belediyeden yalnızca 32’sinin sığınağı bulunuyor. Yerel yönetimler sorunu daha yakından gözleme olanağına sahip olabilir diye düşünüyorsak yanılırız. Sığınakların yerinin gizli tutulması zorunluluğuna gelince, hepimizin akıllarındadır basılan sığınaklar, alınıp götürülen, öldürülen kadınlar. Acaba memleketteki tüm kolluk ve bakanlık görevlileri ile belediyelere Ülker Abla okuma zorunluluğu mu getirsek...
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26