04 Ocak 2022 04:52

'Terörist' gassallar ve İBB operasyonunun hedefi!

Ekrem İmamoğlu

Fotoğraf: İBB

Paylaş

İçişleri Bakanı Soylu’nun Twitter üzerinden İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) yüzlerce “terörle irtibatlı” kadro alındığını ilan etmesinden geriye DİAYDER (Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) üzerinden belediyeye “terörist gassallar” alındığı iddiası kaldı. Bu iddiaya dayanak yapılmak üzere, DİK (Demokratik İslam Kongresi) ve DİAYDER hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İstanbul’da temmuz ayında DİK (Demokratik İslam Kongresi) ve DİAYDER üyelerine yönelik “Kürtçe hutbe okuttukları” gerekçesiyle bir operasyon düzenlenmiş ve 9 kişi tutuklanmıştı. İşte DİK ve DİAYDER üyeleri hakkında 6 ay sonra hazırlanan bu iddianame, iktidar ve medyadaki sözcüleri tarafından İBB’ye “terörist gassallar” alındığını kanıtlamak için kullanılmaya çalışılıyor.

Ölüleri İslami usullere göre yıkayıp defin işlemine hazırlayan kişilere ‘gassal’ deniyor. Koparılan onca gürültü, İBB’nin DİAYDER referansı üzerinden gassal alımı yaptığı iddiasına dayanıyor.

“Terörist gassallar”ın ne kadar tehlikeli olduğunu kanıtlama işi yine Abdülkadir Selvi’ye düşmüş!

Daha önce Sedat Peker’in uyuşturucu kaçakçılığı ile suçladığı eski başbakanlardan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın “Venezuela’ya  yardım için test kiti” götürdüğü yalanı ortaya çıkınca bu yalanın üstünü daha büyük bir yalanla (Yıldırım’ın yardım malzemelerini kendi bavulunda götürdüğü) kapatmaya çalışan Selvi, aynı işi bu kez Soylu için yapıyor: “İBB’ye yakın yerde İçişleri Bakanlığının yeri varmış” da “Soylu İstanbul’a gidince orada çalışıyormuş” da “Burada misafirlerini kapıya kadar yolcu ediyormuş” da “İşte bu ‘terörist gassallar’ Soylu’yu İBB’den gözetliyormuş!”

Demek ki “terör örgütleri” Soylu’yu izlemek için İstanbul’da İçişleri Bakanlığının İBB’ye yakın binasına gelmesini ve burada misafirlerini kapıya uğurlamasını bekliyormuş! Üstlendiği rolü tanımlamak bakımından Türkçedeki sıfatları kifayetsiz bırakan Selvi de bu büyük yalanı kendi köşesinden “İçişleri Bakanı Soylu’dan tüyler ürperten açıklama” başlığıyla servis ediyor.

Burada DİK ve DİAYDER ile ilgili bir parantez açıp “teröristlik” ile suçlanmalarının gerekçesi yapılan faaliyetlerinden de söz etmek gerekiyor. DİK ve DİAYDER üyelerinin “teröristlik” ile suçlanmalarının nedeni “Kürtçe hutbe”yi savunmaları ve bu amaçla zamanında ‘sivil cuma’ eylemlerine katılmaları.

Bölgede ‘mele’ olarak adlandırılan Kürt din görevlileri uzunca bir süredir Kürt illerindeki camilerde Kürtçe hutbe okutulmasını savunuyor ve ayrıca Dinayetin camilerde okuttuğu hutbelerin iktidarın propaganda aracına dönüştürülmesine karşı çıkıyor. Bu amaçla Kürt illerinde 2011-2013 yılları arasında ‘sivil cuma’ eylemleri düzenlenmiş ve camilere gitmeyenler açık alanlarda toplu namaz kılmıştı.

Gelinen yerde nasıl Kürt siyasetçiler “terörist” ve zamanında etkinliklerine AKP’lilerin de katıldığı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) gibi örgütlenmeler “terör örgütü” ilan edildiyse; aynı şey bugün Kürt din görevlileri ve onların örgütlenmelerine de yapılmaya çalışılıyor. Üstelik din istismarcılığında eşine az rastlanır bir iktidar tarafından!

Ayrıca bugün İBB’nin DİAYDER referansı ile aldığı gassalları “teröristlik” ile suçlayanların Kürt din görevlilerini kendi politikalarına yedeklemek için zamanında Diyanete 1000 ‘mele’ alımı yaptığını da hatırlatmak gerekiyor.

Peki, İBB’ye yapılan bu operasyonun arkasında hangi hesaplar bulunuyor?

Öncelikle bu operasyonun ‘hukuki’ değil, aksine yargı kurumunun bir kez daha iktidarın hesapları doğrultusunda kullanıldığı siyasi bir operasyon olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Bu nedenle İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Yanlış bilgilendiriliyor” diyerek Erdoğan’a mektup göndermesi, hem sanki ortada hukuki bir süreç işliyormuş algısı yaratması ve hem de bu operasyonun başındaki kişinin Erdoğan olduğu gerçeğini ıskalaması bakımından fazlasıyla eleştiriye muhtaç bir tutumdur. Zaten Erdoğan da İmamoğlu’na “Utanmadan bana mektup gönderiyor” yanıtını vererek bu sürecin arkasında durduğunu açıkça ortaya koymuştur.

İBB’ye yapılan operasyon ve hazırlanan iddianame üzerinden CHP’nin “terörle iş birliği yaptığı” iddiası kanıtlanmak isteniyor. Böylece bu operasyon, burjuva muhalefeti içten bölmeye/parçalamaya yönelik bir girişim olmakla kalmıyor, aynı zamanda Mehmet Barlas’ın “CHP’nin kapatılması” çağrısının altyapısı da hazırlanıyor.

Öte yandan bu operasyonla aynı zamanda İBB’ye kayyum atamanın zemini de hazırlanmak isteniyor. İktidarın küçük ortağı MHP’nin lideri Bahçeli’nin “İmamoğlu görevden alınmalı” açıklaması da bunu gösteriyor.

Toplamı üzerinden İBB’ye yapılan operasyonu, iktidarın kaybetmemek için her yol ve yöntemi denemekten geri durmayacağının bir habercisi olarak okumak gerekiyor.

Alınacak tutum da buna göre alınmalıdır. Yoksa bu gerçeği görmeyen her türlü tutum ve yaklaşım, iktidarın işini kolaylaştırmaktan öteye gidemez.

Karşımızda faşist bir rejim inşası hesabı yapan ve bu temelde demokrasi ve hukuk dışı her türlü yol ve yönteme başvuran bir iktidar olduğuna göre; bu saldırının püskürtülmesi için, halk güçlerinin demokrasi ve insanca yaşam talepleri etrafında en geniş birliğinin sağlanması ve bu temelde mücadelenin büyütülmesinden başka bir çıkar yol bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa