5 Ocak 2022

Bitkilerin şifa olması için ne yapmalı?

Fotoğraf: Pixabay

Doğadan şifa niyetine medet ummanın evveliyatı insanlık tarihi kadar eski. Bitkilerin iyileştirici gücüne hep inanmışızdır. Özellikle de yaşadığımız coğrafya bitki çeşitliliği ile buna zemin yaratmakta.

Bir bitkiyi gıda niyetine tüketmek ile ilaç olarak uygulamak arasında ciddi farklar var. Misal şu bitki şu hastalığa iyi geliyormuş dediğimizde ekseriyet kulak kabartır. Oysa çok azımız sorular sorup yine çok az aktarıcıdan doğru yanıtlar alırız: Hangi bölgede yetişen bitki, hasat zamanı hangi ay olmalı, günün hangi saati toplanmış olmalı, bitkinin hangi kısmı toplanmalı, ne kadar süre kullanmalı, dozu ne olmalı, kimler kullanmamalı vs...

Aynı bitkiden iki fideyi aynı anda iki farklı coğrafya ve iki farklı rakımda ekmiş olalım. Şifa olan kısmı yani drogtaki ekstre oranı ikisinde eşit olmayacaktır. Hele bir de hasat zamanları farklı olacak olursa fark daha da artacaktır. Hasılı bir maddenin tıbbi yararı için olmazsa olmaz olan koşul standardizasyondur.

Üstelik standardizasyon salt üretim aşamalarını kapsamaz. Tüketim biçimini de kapsar. Bu nedenle açık tıbbi bitkilerin kullanımı üzerinde ürün bilgisi yer almadığından oldukça risklidir. Avrupa Birliği’nde tıbbi amaçlı bitki üretim ve satış ruhsat yetkisi sağlık kurumlarında ve satışlar eczanelerde ve drug storlarda iken bizde Tarım Bakanlığında olup satış yerleri ekseriyet denetimsiz aktarlardır. Üstelik Avrupa’dan farklı olarak bizde ambalajda ürün bilgileri pek yer almaz. Öyle ki tıbbi bitkideki ağır metal ve tağtişat (Başka ürünlerle karışma) oranları bile yer almamaktadır bizde.

Papatya hepimize şirin gelir. Halk arasında sıkça şifa niyetine kullanılır. Oysa papatyanın sekseni aşkın türü olup bunlardan sadece birkaçı tıbbi amaçlı kullanmaya elverişlidir. Diğerleri ciddi yan etkilere yol açabilir. Yine kimi aktarlar kâr amaçlı tıbbi papatyaya diğer papatyaları katabilmekte. Yani standardizasyon, ambalaj ürün bilgisi, referans kamu kurumlarının denetiminin olmaması ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Hele bir de tıbbi papatyayı bilmeden kırdan toplanmış papatyadan medet ummak özellikle çocuklar için risklidir. Bizim papatya dediğimiz birçok çiçek belki papatya bile değil.

Yine şifa niyetine aldığınız ürünü nasıl kullandığınız da etkisini belirler. Misal kahveyi kaynatarak tüketmek ile sıcak suda eritip tüketmenin kolesterol üzerine etkisi farklı farklıdır. Aynı şey bitki çayları için de geçerlidir.

Sorun şu ki bizde toplumun danışacağı bir merci yok. Tıp eğitiminde yer almıyor. Hekimlerin çoğu bilmediği bu alandan uzak duruyor. Oysa toplumun ekseriyetinin yaşamının bir döneminde tıbbi bitki kullanması gibi bir gerçekliğimiz var. Bu açığın kapatılması gerekiyor. Özellikle de geçmişten gelen kronik hastalığı olanların bu ürünlere ilgisi fazla. Bir taraftan hekimin reçetelediği ilaçları kullanıp öte yandan aktarlara gidiyorlar. Hekimlerin tasvip etmese de bilme zorunluluğu olduğu kanaatindeyim. Olası ilaç etkilenmelerini izlemek için bile olsa bu gerekli.

“Ağaçlar Gazeli” şiirinde Haydar Ergülen, “Ey ağaçlarla konuşmadan insanlarla konuşmaya çalışanlar” diye başlar ya, modern tıbbın izindeki hekimlerin de bu söz ışığında durup düşünmesinde yarar var.

Yoksulluk arttığında, sağlık güvencesi olmadığında doğa bir ecza deposu olarak algılanır. Girdiğimiz yeni ekonomik darboğaz sağlık çalışanlarına bu bağlamda ek toplumsal sorumluluk yüklemekte. Ya bizler danışılacak kadar tıbbi bitki alanına hakim olacağız ya da bilmeden toptan retçi olacağız.

Geçmiş bir yazımda da belirttiğim üzere doğadan yarar ummak umarsızlığın panzehri. Yarar görmek isteyenler için faydalarını, risk algılamak isteyenler için ise olası ciddi yan etkilerini görmenin mümkün olduğu bir alandır bitkiler. Sağlıkçılar burada risk cephesinde, hastalar ise bir umut adına yarar hanesinde saf tutma eğilimindedir. Her iki safta da ‘at gözlüğü’ takmışçasına yer almak halkın sağlığına zararlıdır.

Sağlıcakla kalın.

Evrensel'i Takip Et