5 Ocak 2022

Başkana yazmak ya da başkan babamıza mektuplar

Fransa’da geçtiğimiz kasım ayında bir kitap yayınlandı. Başkana Yazmak (Écrire au président. Enquête sur le guichet de l’Élysée, La Découverte, 2021) başlığını taşıyan bu kitapta Fransa’nın ünlü Siyaset Bilimcileri Michel Offerlé ve Julien Fretel Cumhurbaşkanına yazılan mektupları incelediler. Bu mektupların bilim insanları tarafından analiz edilmesi Fransa tarihinde bir ilk. Yazarlar, sırasıyla Nicolas Sarkozy, François Hollande ve Emmanuel Macron döneminde Élysée Sarayı’na gönderilen binlerce mektubu elden geçirdiler. Elde ettikleri sonuçlar bize başkanın siyasal sistemdeki işlevine, siyasete, siyasal katılıma ve sıradan insanın siyasete bakışına dair çok önemli şeyler söylüyor. Köşemde bu hafta Offerlé ve Fretel’in en önemli bulgularından bir-ikisini Türkiye ile ilişkilendirerek sizlerle paylaşmak istiyorum.

Başkana yazılan mektupların gösterdiği bence önemli şey, siyasal katılımı ve siyasal kurumlarla yurttaşın ilişkilenme biçimlerini ne kadar dar bir çerçevede yorumladığımız. Zira siyasal katılım dendiğinde ilk düşündüğümüz oy verme davranışı ise, diğeri de kolektif eylemler. Oysa bazı insanlar “yazarak” da siyaseten pozisyon alıyorlar ve birtakım politikaları etkilemeye çalışıyorlar. Kimi zaman kızgınlığını ve öfkesini göstermek, kimi zaman da desteğini ve sadakatini belirtmek, çoğu kez de onay vermediği politikaları bildirmek, ifşa etmek, gammazlamak, ihbar etmek için yazıyorlar. Eskilerde el yazısıyla ve posta yoluyla, şimdilerde elektronik posta yoluyla yazıyorlar. Çoğu kez arşivlerde saklı kalan bu belgeler, yine çoğu durumda muhatabına bile ulaşmıyor. Ancak başka ve yetkili ellerde işlem görüyorlar. Offerlé ve Fretel’in çalışmasından, önemli görülen bazı “fikir” mektuplarının seçilerek başkana sunulduğunu ve başkan tarafından okunduğunu da öğreniyoruz. Benzer bir seçme/sunum Türkiye’de de yapılıyor mudur, Cumhurbaşkanı bazı mektupları okuyor mudur, bilmiyoruz. Zira, bu mektuplar “gizli” kabul ediliyor ve araştırmacılara da açık değil. Bununla birlikte, CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) üzerinden gönderilen ve erişebildiğimiz bazı elektronik postalar, başka birtakım şeylerin yanında, bu mektupların siyasal katılımın bir boyutunu oluşturduğunu da bize açıkça gösteriyor. Şikayet, ihbar, teşekkür, görüş ve öneri, bilgi edinme gibi gerekçelerle yazılan bu elektronik postalarda “Reis”e bağlılığını ve sadakatini açıkça gösteren de var, siyasal karşıtlara dair iktidara malzeme sunan da, mağduriyetini gidermeye çalışan da var, yanlış bulduğu politikaları ileten de.

Fransa’da Élysée Sarayı’na hakaret, küfür içeren mektuplar da geliyormuş. Ancak bu tür hakaret içeren mektuplar işleme alınmıyormuş. Fransa’da başkana yazılan mektuplarda kimlik belirtmek zorunlu olmadığı için bu tür mektuplar göndermek hapis cezası ile sonuçlanmıyor. Türkiye’de sadece ihbar niteliğindeki mektuplarda yazanın kimliğini gizlemesi mümkün. Bu durumda, öyle tahmin ediyorum ki, Türkiye’de saraya sadece Cumhurbaşkanına methiye düzen mektuplar geliyordur, eleştiren ya da hakaret eden değil. Mevcut Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a da özellikle sanatçılar başta olmak üzere tanınmış kişilerden övgüler düzen ve hayranlık belirten mektuplar yazılıyormuş. Bu satırları okuyunca aklımdan bir dizi Türkiyeli sanatçı geçti. Acaba onlar da başkana yazıyorlar mıdır? J

Offerlé ve Fretel satırlarında, Fransa’da çoğu başkanın, seyahatler, yakın gazeteciler, kamuoyu yoklamaları ile halkın “Nabzını tutmayı” tercih ettiğini, oysa mektupların da sarayın duvarlarının ötesinde olup bitenleri görmenin ve halkın nabzını tutmanın bir diğer önemli yolu olduğuna vurgu yapıyorlar. Bu çerçevede, Macron’a gönderilen mektupların önemli bir bölümünün hayat pahalılığından dem vurduğunu ve huzur içinde yaşama talebinin de geniş yer tuttuğunu söylüyorlar. Bu talep ve şikayetler ile Sarı Yeleklilerin talepleri arasındaki paralelliğe dikkat çekiyorlar. Bu arada Macron’un -Amerikan siyasal yöntemlerini Fransa’ya devşirmek konusundaki hassasiyeti nedeniyle olsa gerek- diğer başkanlara nazaran mektuplara daha fazla önem gösterdiğini de belirtelim. Her gün kendisine gönderilen on mektubu okuyan ve reformlarında bu mektupları dikkate alan Obama’nın izinden giderek…

Bir de bu mektuplara verilen yanıtlar var tabii. Obama, “Mektuba yanıt vermek topluluklar yaratmaktır” diyordu. Karşılıklı mektup yazmak topluluk yaratmak mıdır çok emin değilim, ancak yazışma tartışmasız bir biçimde muhataplık ilişkisi kurar. Sıradan insanda sistem tarafından muhatap alındığı duygusunu uyandırır. “Başkan babaya” yazabilmenin, hele de onun imzasıyla bir yanıt alabilmenin siyaseten böyle bir anlamı var, yani muhataplık ilişkisi kuruyor. Bir de erişilebilir olma duygusu yaratıyor. Aynı derecede olmasa da, tıpkı siyasilerin ev ziyaretleri yapmaları, yoksulun sofralarına oturmaları gibi.

Offerlé ve Fretel’in bu satırlarını okurken ve siyasal katılımın farklı biçimlerini düşünürken aklıma ister istemez eylem repertuvarını genişletecek farklı farklı eylem biçimleri, mücadeleyi çeşitlendirecek yurttaş girişimleri de geliyor. Zihni yeniliklere açmak lazım, değil mi?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Şireci Tekstil 2023’te vergi öncesi kârı 1.6 milyar TL ama 2023’te hiç vergi ödemedi. İşçilere teklifi yüzde 30 zam.

Karafiber 2023’te 6.6 milyar TL değerinde net satış geliri elde etti. Bu satışlardan “kâr etmediğini” öne sürerek vergi ödemedi.

Yalçın Kardeşler Halı 2023’te kendi beyanıyla 44.4 milyon TL vergiye esas kâr elde etti. İşçilere yüzde 34 zam dayatıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et