07 Ocak 2022 04:56

Erdoğan, muhtemel bir halk tepkisinin önüne millet ittifakı barikatı kurmayı amaçlıyor

Türk Metal Sendikası Gebze'de  açıklama düzenledi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Son birkaç günde “Sokağa dökülme” tartışması siyasi gündemin üst sıralarına yükseldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Muhalefetin sokağa döküleceğini” iddia ederek, sokağa dökülecekleri 15 Temmuz darbe girişimi ile özdeşleştirerek darbecilikle suçlamaya kadar götürmesiyle gündeme gelen tartışma tek adam rejiminin özgürlük anlayışının, halkın taleplerini ifade etmek için sokağa çıkmasını affedilmez, hatta 15 Temmuz darbe girişimiyle benzer bir suç olarak gördüğünü gösterdiği gibi, rejimin yasaklamalarda nerelere geldiğini de gösterdi.

Partisinin il başkanlarıyla yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Utanmadan sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün 15 Temmuz’da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün siz de aynı dersi evvelallah alırsınız. Bizler Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katar, gideceğiniz yere kadar kovalarız. Sokaklara döküleceklermiş, ya siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Cumhur İttifakı sizi gideceğiniz yere kadar süpürecektir” diyerek, Millet İttifakını, halkın siyasete doğrudan müdahalesini savunan ilerici demokrat güçleri, taleplerini bir araya getirerek protesto ile ifade etmeyi düşünen herkesi 15 Temmuz darbecileriyle aynı göreceğini açıkça ifade etmiş oldu.

KILIÇDAROĞLU’NUN KİTABINDA ‘SOKAĞA ÇIKMA YOK’MUŞ!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu muhalif siyasi partilerden sendikalara, emek örgütlerine, haklarını savunmak, taleplerini ifade etmek için sokakları kullanacak herkesi ve her kesimi tehdit etmesi karşısında, Millet İttifakı partileri; “Biz kimseyi sokağa dökülmeye çağırmadık. Nereden çıkıyor bu sokağa dökülme meselesi” diyen açıklamalar yapmak için yarıştılar.

İyi Parti Genel Başkanı Akşener, Erdoğan’ın suçlamasını, “Kimsenin ağzından ‘Sokağa çıkmak’ diye bir cümle çıkmadı. Nereden bakarsanız acayip ve saçmalık” diyerek karşıladı.

Erdoğan’ın bu tehdidinde baş hedef olarak gösterdiği CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor anladığım kadarıyla, çıkmayacağız. Zorlayacak, baskı kuracak, çıkmayacağız. Sandıkta gereğini yapacağız… Özel bir çatışma alanı yaratmak istiyorlar, o tuzağa düşmüyoruz. Onun beklediği, hayal ettiği bu. 15 Temmuz örneğini de bunun için veriyor” diyerek Erdoğan’a yanıt verirken, son yıllarda sıkça tekrarladığı, “Sokağa çıkmak tuzaktır. Bu tuzağa düşmeyeceğiz” tutumunu sürdürdü. Ama Kılıçdaroğlu, gazetecilerle toplantıda sorulan bir soruya yanıt verirken “Sokağı tuzak olarak görme”nin ötesine geçerek, “Bizim kitabımızda sokağa çıkmak yok ama haksızlığa uğrayan herkesin hakkını arayacağız, demokratik yollardan arayacağız” diyerek tutumunu sokağa çıkmayı ilkesel olarak reddettiklerini söylemeye kadar götürdü. Dahası Kılıçdaroğlu sokağa çıkmayı ilkesel olmayı reddetmekle de kalmadı, bu tutumu “Haksızlığa uğrayan herkesin hakkını arayacağız, demokratik yollardan arayacağız” diyerek sokağa çıkmanın demokratik bir hak ve demokratik bir yöntem olmadığını iddia etmeye kadar da vardırdı.

SOKAK HALKIN SİYASETE MÜDAHALESİNİN EN ÖNEMLİ ALANIDIR!

Oysa o beğenmediğimiz 12 Eylül Anayasası bile 34’üncü maddesinde; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” diyerek, her vatandaşın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma gibi eylemlere başvurma hakkını kabul ediyordu.

Ama Kılıçdaroğlu bu son açıklamasıyla, “Kitabımızda sokağa çıkmak yok” diyerek Anayasa’nın tanıdığı bir hakkı bile açıkça savunmaktan imtina eden bir çizgiye çekilerek, tam da Erdoğan’ın kendisini sıkıştırmak istediği köşeye çekilmiş oldu.

Oysa “sokak”, “Sokağa çıkmak”, “Sokağa dökülmek”, sadece bir kalabalığın sokaklara, meydanlara çıkmasının ötesinde yığınların birleşerek güç olması, bu güçle siyasete müdahale etmesini de ifade eden bir siyaset tarzıdır.

Elbette ki bir siyaset odağı, bir parti, belli bir dönemde yığınların sokaklara dökülmesine de karşı çıkan bir taktik belirleyebilir. Bunun tarihte önemli örnekleri de vardır. Ama, bir siyasi parti, bir güç odağı eğer yığınların sokağa dökülerek siyasete müdahale etmesine ilkesel olarak karşı çıkıyorsa bu yığınların siyasete müdahalesinin tek yolu olarak seçimi gören anlayıştır ki, Kılıçdaroğlu’nun “Sokağa dökülmeye” karşı çıkmasının da taktik bir tutum değil, bu anlayışın eseri ilkesel bir tutum olduğu anlaşılmaktadır.

ERDOĞAN ASIL HALKIN SOKAĞA DÖKÜLMESİNDEN ÇEKİNİYOR!

Millet İttifakı partileri, Erdoğan’ın “Sokağa dökülme” üstünden yaptığı tehdidi, Erdoğan’ın halkın sokağa dökülmesini istediği, bundan yararlanarak muhalefeti ezmek isteyeceği sonucunu çıkarmaktadır. Ama gerçeğin böyle olduğu çok tartışmalıdır.

Çünkü tersine Erdoğan “Sokağa dökülmeyi” tartışmaya açıp bir tehdit unsuruna dönüştürerek işsizliğin, açlığın, zamların, hayat pahalılığının bunalttığı yığınların sokağa dökülerek “Zamların geri alınması”, “Adil bir vergi düzeni” gibi talepler öne sürmesi ihtimaline karşı kendisi yerine Milet İttifakının sokağa çıkmayı “tu kaka” ilan etmesini sağlamayı amaçladığını söylemek çok daha gerçekçidir. Ve böyle yaparak Erdoğan, Millet İttifakı partilerinin “sokağa çıkma fobisi”nden yararlanmış, onları sokağa çıkmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu yemin billah ederek söylemeye teşvik ederek, yığınlardan gelebilecek muhtemel sokağa çıkma girişimlerinin önüne muhalefeti ilk barikat olarak dikmeyi kolayca başarmıştır!

Bu kolay başarı; Millet İttifakı ve genel olarak muhalif gördüğü her odağın hareket alanını daraltıp etkisizleştirmeyi amaçlayan Erdoğan ve Cumhur İttifakını yeni yasaklar ve “suç icatları”yla muhalefeti etkisizleştirme amaçlı adımlar atmada cesaretlendirecektir.

Bunu önümüzdeki günlerde daha çok göreceğiz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa