08 Ocak 2022 04:59

Hep aynı ortodoks

geçinemiyoruz dövizi

Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Evrensel

Paylaş

Ekonomiyle ilgili sürekli kavram uyduruyorlar ama bunlar hep aynı anlama geliyor. Çin modeli Türk modeline evrildiğinde de Nas ekonomisinden kur korumalı mevduata oradan heterodoks politikaya geçerken de durum değişmedi. Enflasyon tırmanışta, dövizin sadece köpüğü alınmış, lira düşüşte, açlık sınırı iyice geriye çekildi ve tabii en zenginler daha da zenginleşti. Anlaşılan o ki bütün bu kavramlar, görünen el serbest piyasa ekonomisini yeniden şekillendirirken meleklerin cinsiyeti tartışılsın ve dikkat dağılsın diye ortaya sürülen avadanlıktan ibaret. Kavramların ne anlama geldiği tartışılırken geçen süre içinde atı alan Üsküdar’a gidiş dönüş sefer yapıyor.

Maliye Bakanının “ülkenin gerekliliklerine, uluslararası konjonktüre göre üretim, imalat ve ihracat odaklı firmaları desteklemek” diye özetlediği “heterodoks politika” yeni bir şey değil. Çünkü her dönemeçte toplam birikim firmalara aktarılır fatura da halka kesilir zaten. Sadece elektrik- yakıt faturasının değil ekonomi politikaların ağır sosyal ve siyasal maliyetini de halk öder. Bu da kapitalist piyasa ekonomisinin gayet Ortodoks bir ilkesidir. Gerçekten de ”MÜSİAD gibi kazancını helal yoldan kazananların bizim dilimizi çok daha iyi anlayabileceği bir dönemdeyiz” diyen Bakan Nebati’nin kırptığı göz ilgililere bu mesajı ulaştırdı: merak etmeyin her şart ve koşulda arkanızdayız.

Buna vahşi kapitalizm deniyor; Çin tipi, Türk tipi, döviz korumalı, heterodoks diye takılan bütün süslü kulplar son tahlilde aynı yöne işaret ediyor; tekellerin ayağına taş değmesin! Ama bu süreçte emekçiler yoğun bir ekonomik saldırı altındalar, bu açık. Yılbaşından itibaren yağan zamlar, artan dolaylı dolaysız vergiler halk ekmek kuyruklarında, marketlerde ezilen, gözyaşı döken yoksulların sayısını artırdı. Bu şiddetli ekonomik hamleyi dış düşmana karşı savaş, bir Milli Güvenlik sorunu olarak MGK bildirisine de yansıtan rejim devlet korumalı serbest piyasasından memnun. Nebati’nin gözlerinden anlaşılıyor.

Ekonomik sıkıdüzenin sosyal maliyeti de adı konulmamış bir OHAL altında yaşanıyor. İBB’ye soruşturma açmaktan, HDP’ye çullanmaktan muhalefeti tehdit etmeye kadar bir dizi yöntemle taçlanıyor süreç. Cumhur İttifakı sözcüleri sokağa çıkmaya kalkacak olanlara 15 Temmuz’u işaret ediyor; bastırırız, ezeriz diye tehdit ediyor. O da her zamanki gibi. Gayet Ortodoks.

Gelgelelim Nebati’nin cümlesindeki “ülkede değişikliklere göre” kısmını kendisinin de iyi anlamadığı ortada. Ya da telaştan sadece kendine yontuyor. Halbuki ülke ne Gezi dönemindeki ne 15 Temmuz darbe girişimi sırasındaki sosyolojiyle devam ediyor. İktidar ittifakı Gezi’deki gibi yüzde 50’yi evde tutmaktan vazgeçse bile mobilize edebileceği sivil nüfus azalmış durumda. Kalanın da mecali yok. Eski seçmen nüfusun büyük kısmı ya işsiz ya Halk Ekmek kuyruğunda, halk pazarında en ucuz gıdayı aramakla meşgul.

Muhtemel bir halk eylemini 15 Temmuz darbesiyle ilişkilendirerek önceden kriminalize etmenin de bu çözülmeye deva olması mümkün değil. Artık beka ekmek kırıntısında. 15 Temmuz’da darbeyi önlemek adına sokağa çıkanların çoğu da şimdi Nebati’nin adını koyduğu heterodoks politikaların mağduru.

Ez cümle, dini mezhebi kökeni fark etmeksizin ekmek kuyruğunda birleşmiş olanlara sokağa çıkanları şeytanlaştırmak artık o kadar kolay değil. Sokak çünkü zaten onların olduğu yer, o kuyruğun uzadığı yerdir. Sokak market içleri, pazar yerleri, tencere tava çalınan pencereler, şalter indiren işletmelerden, okul kantininden başlar. Halk için bulunduğu her yer sokaktır. O halde karşısında idman kazandığını sandığı bir Gezi ya da 15 Temmuz bulacağını düşünen yanılır.  

İktidar sözcüleri kaçınılmaz olduğunu hissettiği sokak sezonu önünde açılsın diye yıllardır kışkırtıyor. Olacaksa bir an önce olsun da üstesinden gelelim alarmında. Ne var ki halk bir çağrıyla, telkinle ya da meydan okumayla hiçbir zaman sokağa çıkmaz. Ana muhalefet ısrar etse de, ki asla etmiyor, çıkmaz; sokak bıçağın kemiğe dayandığı yerde açılır. Kazakistan yakın misaldir.

Özetle tarih tekerrür etmez, geçmiş aşılır gider.

Halkın aynı suda iki kez yıkanılabileceğine inanacak kadar saf olmadığını anlamak gerekir. Ama olmaz. Çünkü durmadan esip yağan gürleyen iktidarda ne tarih bilinci ne de sosyoloji bilgisi var. O hala yüzde elliyi sokağa salma, palalıları çalıştırma derdinde! Oysa potansiyel artık parti networkündeki emekçilerin, bir zamanlar sermayenin beka sorununu milli dava sosuyla almaya hazır olan yoksul nüfusun da iktidar aksından çözülerek dahil olduğu daha geniş bir şey olmuştur.   

Halkın sadece “ülkenin gerçeklerine, iç dinamiklerine, uluslararası konjonktüre göre” değil; mutfağın, faturaların, okulun, şehrin değişen koşullarında hayatla baş etme stratejisi yeni yöntemler geliştirmeye gayet müsait. Tek ortodoksluğu bu yaratıcılığında; ne cumhur dinler ne millet ittifakı takar yeri geldiğinde.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa