Aşiretler bölgede nasıl yeniden 'yükselen değer' oldular?
Aşiret toplantısı (Temsili görsel) | Fotoğraf: DHA
Son yıllarda bölgede (Kürt illerinde) dikkat çeken gelişmelerden biri de aşiret temsilcilerinin iktidar tarafından ‘kanaat önderleri’ olarak öne çıkartılmaya çalışılması ve aşiretlerin dernekleşmelerinin özel olarak teşvik edilmesi oldu.
Bu yöndeki girişimlerin en dikkat çekici olanı, Van çevresinde yaşayan 23 aşiretin temsilcilerinin katılımıyla 2016’da kurulan Kadim Aşiretler Federasyonu idi. Benzer bir biçimde Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt, Bitlis, Batman, Şırnak, Adıyaman gibi kentlerde aşiret dernekleri kuruldu ve temsilcileri de ‘kanaat önderi’ olarak valiler ve bölgeyi ziyaret eden bakanlarla sık sık görüşmeler gerçekleştirdi. Geçtiğimiz yılın son günlerinde yine Van’da Pinyanişi Aşireti Derneği kuruldu.
Peki, aşiretler Kürt illerinde nasıl yeniden ‘yükselen değer’ haline geldiler?
Aşiretlerin yeniden canlandırılması/örgütlenmesi çabasının arkasında hangi politik hesaplar ya da çıkarlar bulunuyor?
Bu soruların yanıtı bakımından gözden kaçırılmaması gereken ilk nokta, aşiret örgütlenmelerinin teşvik edilmesinin ve aşiret reislerinin ‘kanaat önderleri’ olarak öne çıkartılmasının hangi dönem ve koşullarda gerçekleştiğidir.
Kürt ulusal ve ülkedeki demokrasi mücadelesinin bir başarısı olarak HDP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde barajı geçmesinin hemen ardından Erdoğan’ın “masa yok” diyerek ‘çözüm süreci’ni bitirmesinin bir sonucu olarak yeniden çatışmalı sürece girilmişti. Üstelik bu kez çatışmalar şehirlere yayılmış; 2015 ağustos ayında Varto ve Silvan’da başlayan çatışmalar Diyarbakır Sur, Cizre, İdil, Dargeçit, Derik, Silopi, Şemdinli, Nusaybin, Yüksekova, Şırnak merkez gibi yerlerde devlet güçlerinin tanklı-toplu müdahaleleri sonucu büyük bir yıkımın yaşanmasına yol açmıştı.
Erdoğan iktidarının kentleri yerle bir etme pahasına askeri üstünlük kurma stratejisi, siyasal alanda HDP/DBP’li belediyelere kayyumların atanması ve Kürt siyasetçilere yönelik siyasi operasyonlarla devam etmişti.
İşte aşiretlerin yeniden yükselen değer haline gelmesi ve iktidar temsilcileri tarafından desteklenmesi de iktidarın Kürt sorununda sürdürdüğü politikanın bir devamı olarak gündeme geldi. Bu bakımdan Kadim Aşiretler Federasyonunun ve diğer aşiret derneklerinin Kürt hareketinin askeri ve siyasi olarak tarihinin en büyük saldırılarından biriyle karşı karşıya olduğu bir dönemde kurulması rastlantı değildi.
Kürt ulusal mücadelesini ezmek için her türlü yol ve yönteme başvuran Erdoğan iktidarı, bu politikanın başarısı için aşiret örgütlenmelerini canlandırmaya ve aşiretlerle çıkar/ekonomik ilişkiler kurarak ulusal mücadeleyi parçalamaya çalışıyor.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra fiilen kurulan ‘tek adam iktidarı’nı resmileştirmek için yapılan 16 Nisan 2017 referandumu öncesinde iktidar yanlısı medya organlarında Kadim Aşiretler Federasyonu ve yine Diyarbakır, Şırnak, Siirt, Batman’da yaşayan bazı aşiretlerin referandumda ‘evet’ diyeceğine dair yapılan haberler, aslında iktidarın aşiret örgütlenmelerini desteklemesinin arkasındaki siyasi hesabı da gözler önüne seriyordu.
Kan bağı üzerine kurulu olan bir sosyoekonomik yapı olan aşiret, uluslaşma sürecinin (kapitalizm) öncesine dayanan bir örgütlenme biçimidir. Ulusal hareket ve uluslaşma süreci, reislerin/beylerin egemenliğine dayanan bu feodal yapıyı yıkarak ulusun bütün bireylerinin “eşit bireyler” olarak bir araya gelmesinin önünü açar (Burada ulusal hareket başarıya ulaştığı oranda bu “ulusal eşitliğin” sınıfsal eşitsizliğin örtüsü haline gelmesi de başka bir tartışma konusudur).
Yine bir başka tartışma konusu olmakla birlikte ulusal hareketlerin ve uluslaşma sürecinin en önemli sonuçlarından biri de feodalizmde ciddi bir baskı ve eşitsizlik altında bulunan kadınların sosyal ve siyasal yaşama daha etkin katılımının önünü açmasıdır. O yüzden bugün Kürt siyasetindeki kadın ağırlığı da rastlantı değildir.
Türkiye’de sözü çok edilmiş olmasına rağmen cumhuriyet tarihi boyunca gerçek anlamda bir toprak reformunun yapılamamış olmasını, devletin aşiret reisleri ve ağalarla (feodal unsurlarla) ittifakının ve Kürt ulusal mücadelesinden duyulan korkunun bir sonucu olarak da okumak mümkün.
Öte yandan Süleyman Demirel’in deyimi ile 1980’li yılların ortalarından bugüne devam eden ‘son Kürt isyanı’ ve bağlı olarak yaşanan ‘düşük yoğunluklu savaş’ sürecinde ‘koruculuk sistemi’ devletin aşiretlerle ittifakının yeni biçimi olarak karşımıza çıktı. Eski Genelkurmay Başkanlarından Başbuğ’un koruculuk sisteminin Kürt sorununun “Etnik bir çatışma olmadığını göstermek” bakımından çok önemli olduğunu söylemesi, bu sisteme entegre edilen iş birlikçi aşiretlere biçilen rolü de açıklıyordu.
‘Düşük yoğunluklu savaş’ sürecinde; öldürmeden, insan kaçırmaya, tecavüzden uyuşturucu ticaretine kadar suç dosyası oldukça kabarık olmasına ve üstelik bugün askeri anlamda da işlevini/rolünü önemli oranda yitirmesine rağmen koruculuk sisteminin korunması ve dahası yeni korucu alımının devam etmesi, ancak bu sitemin devletin ulusal mücadeleye karşı aşiretlerle özel ilişkisi içinde anlaşılabilir.
Şimdi de Erdoğan iktidarı, Kürt illerinde aşiret yapılanmalarını belediyelere atanan kayyumlar eliyle destekleyerek ve siyasal muhataplık konusunda Kürt ulusal hareketinin temsilcileri yerine aşiret reislerini ‘kanaat önderleri’ olarak öne çıkararak aşiretlerle iş birliğini, aşiretleri kullanma politikasını yeni bir boyuta taşımaya çalışıyor.
Ancak koruculuk sistemi gibi, aşiret örgütlenmelerinin teşvik edilmesinin ve aşiret reislerinin ‘kanaat önderi’ haline getirilmeye çalışılmasının da Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesinin önüne set koyamayacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü her seçimden sonra yeniden atanan kayyumlar bile, bunca baskıya ve iradesinin elinden alınma tehdidine rağmen halkın ulusal demokratik talep ve mücadeleden vazgeçmediğini/vazgeçmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor.
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30