12 Ocak 2022

Barış İçin Akademisyenler: Bir hukuksuzluklar ve adaletsizlikler vakası

Bu suça ortak olmayacağız basın bildirisinin Barış İçin Akademisyenler tarafından kamuoyu ile paylaşılmasının üzerinden tam altı yıl geçti. O tarihten bu yana, iktidar Barış İçin Akademisyenler’e uyguladığı hoyrat tahakküm politikalarını aralıksız sürdürüyor.

Bazılarımızın hayatlarının kökten değiştiği, kimimizin artık hayatta olmadığı, bir kısmımızın işinden aşından olduğu, kimimizin gözaltına alındığı, kimimizin hapis yattığı, mesleki ve gündelik yaşamda yüzlerce adaletsizlik ve haksızlığa maruz kaldığımız, dışlandığımız koca bir altı yıl. Kimimiz biraz önce kimimiz daha sonra sayısını unuttuğumuz hak ihlaliyle boğuştu, kimimiz bizzat maruz kalmasa da imzadaşlarına olanları izlerken kaygı bozuklukları yaşadı… Kimimiz gitti, kimimiz kaldı.

İktidarın nefret söylemleri ile başlayan şiddet, keyfi ev baskınları, gözaltılar ve tutuklamalarla devam etti. Sonra zulmetme sırası Türk Ceza Kanunu’nun maddelerinden maddeler beğenen savcılarla hakimlere geldi. Aynı metne imza atanlardan kimimize 15 ay kimimize 36 ay, bazılarımıza hükmün açıklanmasını geriye bırakarak, bazılarımıza hemen açıklayarak aylar süren bir Çağlayan mesaisi yaşattılar. Anayasa Mahkemesinin imza metnini düşünce özgürlüğü kapsamında ele alan kararına rağmen “yargılamayı” sürdüren, ceza yağdıran hakimler oldu. Hem bu hakimler hem de dosyalarımızı yıllarca bekletip sonra da dalga geçer gibi göreve dönüş talebimizi reddeden Olağanüstü Hal (OHAL) Komisyonu “Kim takar Anayasa Mahkemesini” dediler.

Kimimiz yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı, kimimiz arkadaş ve aile çevresini. Kimimizin sözleşmesine son verildi, kimimiz bir gece çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) kamu görevinden çıkarıldı. Hızlarını alamayan bazı rektörler hem sözleşmeleri yenilemeyerek iş akdini feshetti hem de aynı kişilerin adlarını KHK listelerine gönderdi! Hızını alamayan başka birtakım rektörler de emekliye ayrılanları bile kamudan ihraç etti! İl emniyet müdürlüklerine listeler gönderip pasaportlarımızı iptal ettirmeyi de hiç unutmadılar!

Suça ortak olanlar sadece rektörler değildi elbet, dekanlar, bölüm başkanları, disiplin soruşturması komisyonu üyeleri, geride kalan derslerimize ve danışmanlık yaptığımız öğrencilerimize üşüşüp bizlere sırtını dönen meslektaşlar(!), ihbarcı komşular, öğrenciler, birtakım vekiller/siyasiler, iktidarın borazanı gazeteler/gazeteciler… Liste çok uzun. Ne de olsa Osmanlı’dan bu yana süren bir gelenektir sultanın eteğini öpmek! Yerli ve milli politikalarla yönetilen ülkede geleneklere sahip çıkmak da bu kimselerin en büyük vatandaşlık göreviydi nitekim.

Bütün bu yaşatılanlar karşısında kimimiz bağırdı, her yerde halihazır oldu, kimimiz sessiz çığlıklar attı, kimimiz gündelik yaşamı direnişe çevirmeyi tercih etti. Kimimiz kelimenin her anlamında gitti. Kimimiz konforlu koltuklarından “riskler ve bedeller terazisi” kurdu, kim daha fazla bedel ödedi, onu ölçmeye kalktı. Kimimiz başına gelmeden yaşananları idrak edemedi. Kimimiz kendisini/kurumunu ayrıcalıklı gördü, kimimiz yaşananlar karşısında kendi küçük “güvenlikli sitelerini” inşa etti, kimimiz kendi kabuğuna çekildi, kimimiz de “çare daha fazla siyasallaşmada” dedi. Kimimiz vekil oldu, kimimiz açlıkla imtihan etti, ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı, kimimizin de dönecek bir ailesi bile yoktu.

Şu günlerde hukuksuzluğun OHAL Komisyonu evresinden geçen Barış İçin Akademisyenler vakası, Türkiye tarihine sadece hukuksuzluklar silsilesi olarak geçmedi, aynı zamanda adaletsizlikler ve zulümler silsilesi olarak da tarihte yerini daha şimdiden aldı. Henüz daha o tarih yazımı sürerken…

Evrensel'i Takip Et