Barış Bildirisi'nden bu yana

'Bu suça ortak olmayacağız' yazılı pankart | Fotoğraf: İzmir Dayanışma Akademisi

Akademisyenler, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi açıkladıklarında, takvim yaprakları 11 Ocak 2016 tarihini gösteriyordu. 1128 akademisyen, söyleyecek sözleri vardı ki, bir bildiri kaleme almışlardı. Altıncı yılıydı iki gün önce. Kutlama mı, idrak günü mü, şeref ve haysiyet belgesi günü mü, ne dersek diyelim artık.

Türkiye akademisi bir tavır aldı savaşa karşı. Kurumsal değil elbette. Tek bir üniversitedeki akademisyenler değil. Tek bir şehirdeki, tek bir bilim alanından (fen ya da sosyal bilimler) değil… Çok geniş bir yelpazeden bilim insanları, araştırma görevlisi genç bilim insanlarından  profesörlere değin her yaştan ve cinsiyetten akademisyenler, savaşa karşı tavır aldılar.

Sorunların barışçıl yol ve yöntemlerle çözümünü istediler. Savaşa, silaha, yıkımlara karşı çıktılar. Devlete hitap ettiler. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’sında (2. madde), devletin insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğu yazıyordu. Akademisyenler, hukuka uygun davranmaya davet ettiler devleti. İnsan haklarına saygıya. Çünkü insan haklarına saygı, insan haklarını tanımayı, kullanmayı, korumayı, gerçekleştirmeyi/geliştirmeyi gerektiriyordu. Saygı, devletler için bir yükümlülüktü. Türkiye devleti de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tarafıydı ve insan haklarına saygı yükümlülüğü Sözleşmenin daha birinci maddesinde madde başlığı olarak yer alıyordu. İnsan haklarını koruma yükümlülüğü, esas olarak, devletlerin yükümlülüğüydü. İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirisi’nde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ön sözünde (15 numaralı protokol ile yapılan ek) insan haklarını koruma yükümlülüğü esas olarak devletlere ait bir yükümlülüktür.

Bildiri yayımlandıktan sonra ne olduğunu bütün dünya gördü: Barış Bildirisi imzacısı 1128 akademisyenden 406’sı kamu görevinden kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edildiler. Bazıları gözaltına alındı. Bazıları tutuklandı. 822 barış akademisyeni hakkında davalar açıldı. 204 akademisyen hakkında 1 yıl 3 ay ile 3 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. O arada, akademisyenlerden Prof. Dr. Füsun Üstel’in dosyası Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu ile intikal etti. Füsun Üstel, Eskişehir Hapishanesinde tutuldu. Anayasa Mahkemesi, Barış Bildirisi’nin ifade özgürlüğünün koruması altında olduğuna ve  akademik özgürlük çerçevesinde bir metin olduğuna karar verdi.

Bu kararın anlamı neydi?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesi kanunsuz ceza olamayacağına amirdir. En yüksek mahkeme “suç yok” diyorsa, senin-benim ya da her kim olursa olsun, o kişilerin değerlendirmelerinin önemi yok, hukuk karşısında.

Suç yoksa ceza da yok. Bu kadar net. Bir yasa hükmünü ihlal eden fiil/eylem yoksa kimse suçlanamaz, cezalandırılamaz.

Anayasa Mahkemesi, Barış Bildirisi ifade özgürlüğünün koruması altındadır dedi ama, gel sen bunu OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonuna anlat. Anayasa Mahkemesi, Bese Hozat ve PKK iltisakını, irtibatını reddetti.

Dosyada buna ilişkin belge/bilgi yok dedi ama OHAL Komisyonu, ret kararlarında hâlâ olmayan Bese Hozat bağlantısından, irtibatından, iltisakından söz ediyor, verdiği matbu/kalıplaşmış kararlarında.

Anayasa’ya, hukuk düzenine meydan okuyor OHAL Komisyonu.

Bakın sevgili okuyucular, Anayasa’nın 153. maddesi şöyledir: “Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” şeklindedir.

Anayasa Mahkemesi kararları OHAL Komisyonunu bağlamaz!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Palavra çöktü

Palavra çöktü

Merkez Bankası, 2025 yıl sonu enflasyon tahminini, daha yılın ilk sunumunda yüzde 21'den yüzde 24'e yükseltti. Enflasyonu düşürme bahanesiyle 20 aydır ücret ve maaşlara saldıran ekonomi yönetiminin hiçbir öngörüsü gerçekleşmedi. Enflasyonun temel sebebinin iç talep ve ‘ücret artışları’ olduğu palavrası tamamen çöktü.

2025’te asgari ücrete yüzde 30 zam

Memur ve emeklilere yüzde 11.54 zam

İşçi emeklilerine yüzde 15.75 zam

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et