14 Ocak 2022 03:54

NATO-Rusya görüşmeleri: Büyük oyunun küçük hamleleri

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Alexander Grushko (ortada), Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Alexander Fomin (solda), NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg (sağda)

Soldan sağa: Alexander Fomin, Alexander Grushko, Jens Stoltenberg | Fotoğraf: Dursun Aydemir/AA

Paylaş

ABD liderliğindeki NATO şemsiyesi altındaki Batılı ülkelerle Rusya arasında, yakın geleceğin uluslararası ilişkiler ve güvenlik mimarisini yakından ilgilendiren büyük oyunun küçük adımları bu hafta atıldı. Pazartesi Cenevre’de yapılan ve sekiz saat süren ABD-Rusya Güvenlik Konferansının ardından, çarşamba günü Brüksel’de yapılan dört saatlik NATO-Rusya Konseyi toplantısı, taraflar arasında kısa zamanda bir uzlaşmanın zor olduğunu açık olarak gösterdi. Dahası, “çelişkilerin derin” olduğu tespiti yapıldı.

Her iki görüşmeden çıkan sonuç, tarafların birbirini pazarlık için yoklaması ve kırmızı çizgileri hatırlatarak geri adım atma niyetinde olmadıkları şeklinde özetlenebilir.

Özellikle 2019’dan bu yana gerçekleşmeyen NATO-Rusya Konseyinin yeniden toplanması diyalog sürecine kapıyı açık tutma bakımından olumlu değerlendirilebilir. Ancak bu “açık kapı” sürecinden ciddi bir sonucun çıkmasını beklemek hayalcilik olur. Nitekim her iki toplantıda da ABD, NATO’nun Doğu’ya genişleme ısrarından, Rusya da genişlemenin durdurulması ve güvenlik garantisi talebinden vazgeçmemiştir.

Bu nedenle, Batı açısından görüşmelerin nedeni aradaki çelişkileri diyalog yoluyla çözmeye ağırlık vermekten ziyade, diplomatik baskıyı yoğunlaştırarak, ABD’nin planlarını hayata geçirmektir. Zaten NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de “Kolay bir görüşme olmadı. Doğrudan ve ciddi bir görüş alışverişi oldu” diye özetledi durumu.

Hem Cenevre hem de Brüksel’den çıkan sonuçlara bakılırsa, NATO tarafı benzer görüşmelerin devam etmesinden yana. Rus delegasyonları ise görüşme trafiğinin devam edip etmeyeceğine Devlet Başkanı Putin’in karar vereceğini ifade etmekle yetindi. Muhtemelen, Rusya’da bundan sonra zaman kazanmak, Batı ittifakında çelişkiler yaratmak için diyaloğa kapıları kapatmayacak ve kendisinin haklı olduğunu dünyaya anlatmaya çalışacak.

Bütün bunlar, taraflar arasındaki derin çelişkilerin azaldığı, bundan sonra sürecin askeri araçlar, savaş tehditleriyle sürdürülmeyeceği anlamına gelmiyor. Süddeutsche Zeitung’da konuyla ilgili yer alan habere göre, her iki görüşmeye ABD adına katılan Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman, kendileri açısından durumu şu şekilde özetliyor: “Rusya karar vermeli: Diplomasi ve çatışmasızlık mı yoksa arkasında sert yaptırımların olacağı çatışmalar mı?” (13.01.2022)

ABD’nin belirlediği, diğer NATO üyesi ülkelerin ise henüz karşı çıkmadığı gerilim stratejisinin özünün, politik açıdan Batı ittifakının parçası haline gelen Ukrayna, Gürcistan, Finlandiya ve İsveç’in ittifaka dahil edilmesi olduğu anlaşılıyor. Böylece Rusya üç taraftan NATO tarafından kuşatılmış olacak. “Rus tehdidi” gerekçesiyle bugüne kadar NATO’ya üye olma yerine “tarafsız” kalmayı tercih edeceğini ifade eden AB üyesi Finlandiya ve İsveç’in bu süreçte karar değiştirebileceği ifade ediliyor. Özellikle İsveç’te bu eğilimin güçlü olduğu basında yer alıyor. Finlandiya ise Rusya ile güçlü olan ticari ilişkileri nedeniyle daha temkinli.

Ukrayna ve Gürcistan’ın üyelik tartışmaları ise yeni değil. Keza her iki ülkenin üyeliği NATO ile Rusya arasında ilk kez gerilime vesile olmuyor. Konu 2008’de NATO’nun Bükreş zirvesinde de ayrıntılı olarak ele alınmış ve Almanya’nın da yoğun çabasıyla her ülkenin NATO’ya üye yapılmayacağı konusunda Rusya’ya bir güvence verilmişti. Ancak zaman ilerledikçe emperyalist politika ve emellerin gereği verilen güvence bir yana bırakılarak çevreleme politikaları her fırsatta yeniden gündeme getirildi. Bugün olup bitenlerin asıl niyetinin, adım adım Rusya’yı çevreleme, bunun sonucu olarak içeride Batı yanlısı bir rejimi işbaşına getirme olduğu anlaşılıyor.

Batılı ülkelerin NATO’nun Doğu’ya genişlemesi konusunda daha önce verdikleri sözleri tutmadığı da açık. SSCB’nin yıkıldığı 1990’da NATO’nun Doğu’ya bir adım bile genişlemeyeceğini söyleyenler 1999’de Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ı, 2004’te diğer Baltık ülkelerini, 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan’ı NATO’ya üye yaptılar.

Görünen o ki; Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılması, ardından Kırım’ı geri almak için harekete geçilmesi öncelikli strateji olarak benimsenmiş görünüyor. Bugünkü koşullar itibariyle Ukrayna’nın üyeliğinin NATO ve müttefikleri için “büyük bir başarı” olacağı söylenebilir.

Yine Kırım’ın diyalog ve müzakerelerle geri alınma ihtimali günümüz koşullarında pek mümkün görünmüyor. Rusya’nın Kırım’ı savaş tehditleri eşliğinde müzakereyle geri iade etmesinin ise emperyalist paylaşım mücadelesinde büyük bir darbe alması anlamına geleceği açık. Ki böylesi bir adım genel olarak içeride de büyük sarsılmalara yol açacaktır. Bütün bunlardan ötürü Putin ve ekibi için geriye her şart altında Ukrayna’yı NATO üyesi yaptırmama ve Kırım’ı mutlaka kontrol altında tutma kalıyor.

Olup bitenler NATO ile Rusya arasındaki çelişkilerin azalma yerine çoğalacağını, buna bağlı olarak da gerilimde tansiyonun artacağını gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa